Duyurular

Abd’ye Göç Eden Osmanlılar’ın Öyküsü

Abd’ye Göç Eden Osmanlılar’ın Öyküsü

Uzun Yolculuk Amerika'ya Göç Belgeseli

Fırsatlar Ülkesi olarak anılan Amerika’ya 1900’lü yılların başında Anadolu’dan yaşanan büyük göç ‘Uzun Yolculuk’ adıyla belgesel oldu.

Türkiye’de başta Manisa, Elazığ, Bingöl, Kapadokya, Foça, Gökçeada; ABD’de ise New York, Ellis Adası, Cleveland, Boston ve Salem başta olmak üzere 15 ayrı noktada çekilen belgeselin süresi 120 dakika. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü belgesel yapım desteğiyle çekilen Uzun Yolculuk belgeselin önemli sahnelerinin dramalarında Ali Sürmeli, Rıza Akın gibi ünlü oyuncular da rol aldı.

1800’lü yıllarda Göçmenler Ülkesi olarak kabul edilen Amerika’ya dünyanın dört bir yanından göçler yaşandı. Bu göç hikâyelerde bazıları sinemaya uyarlandı; bazıları ise roman oldu. 1900’lü yılların başında da Osmanlı coğrafyasından Amerika’ya doğru yaşanan göçte büyük bir artış yaşandı. Amerikan Nüfus Arşivi kayıtlarına göre bu dönemde 400 bin Osmanlı vatandaşı Amerika’ya göç etti. Bunlardan 50 bini ise Müslümanlardan oluşuyordu.

‘’AMERİKA’YA GÖÇ AİLE HİKÂYEMDİ’’

Uzun Yolculuk belgeselinin yapımcı ve yönetmeni olan Mesut Gengeç Anadolu’dan Amerika’ya yaşanan göçün aynı zamanda aile hikâyesi olduğunu söyledi:

‘’Benim de iki dedem Amerika’ya göç edenler arasında yer alıyordu. Aile içinde hep bu hikâyelerle büyüdük. Amerika’ya nasıl gitmişler, neler yaşamışlar, hangi acıları çekmişler ve döndüklerinde nelerle karşılaşmışlar? Bu belgeselde dedelerimiz izini sürüyorum. Erzincan’dan, Manisa’dan, Kiğı’dan, Harput’tan yola çıkıp Anadolu’yu bir baştan bir başa kat ediyoruz; oradan da Amerika’ya geçiyoruz. Duygu yoğunluğu çok yüksek bu belgeselde Türkiye ve Amerika’da yaşamlarını ve hikayelerini anlattığımız her bölümde , o insanların yaşadıkları zorluklar ve mücadeleleri bizi çok etkiledi. Amerika’dan geldiğinde tek çocuğu kaybolmuş ve eşi vefat etmiş olan Koçeri Gengeç, yaptığı ticaretle sigara milyarderi olan Moris Şinasi, Amerika’da getirdiği altınların yerini unutan Ali İldan, ya da o coğrafyadaki teknolojik yenilikleri anlatması ve kimsenin kendisine inanmamasından sebep adı ‘Yalancı Şükrü’’ye çıkan Şükrü Akpolat ve üç kuşaktır Amerika’da yaşayan Ahmed ailesi…’’

‘’UZUN YOLCULUK’U 1914’TEN BAŞLATTIK’’

Uzun Yolculuk belgeseli çekimlerinin uzun bir döneme yayıldığının altını çizen Gengeç,

‘’İlk çekimler 5 yıl önce başladı. Belgeselde röportajları yer alan öyle tanıklarımız vardı ki, 3’ü şu an hayatta değil. Belgeselde Türk ve Amerikalı bu konuyla ilgili çalışma yapmış tüm tarihçi ve araştırmacılarla yapılan röportajlar yer alıyor. Aynı zamanda Amerika’ya göç eden Türklerin çocukları ve torunları da son tanıklar olarak bu belgeselde önemli anlatıcılar. Hazırladığımız dramalarda ise Gazeteci-Yazar Bülent Günal’ın Harputlu Hasan romanından esinlendik. Hasan ve Hamit adında iki çocuğu 1914 yılında Harput’tan yola çıkardık; onların gözünden Anadolu’yu kat edip Amerika’ya ulaştık. Belgeselde yıllar sonra Harput’a dönüşünü de yansıttık. Diğer bir deyişle dramalar belgeselin omurgasını oluşturuyor; tüm röportajlar bu dramaları destekliyor’’ dedi.

MÜZİKLERDE YILDIRAY GÜRGEN İMZASI

Bu yıl nisan ayında onbirincisi düzenlenecek olan TRT Belgesel yarışmasında da finale kalan Uzun Yolculuk belgeselinin yurtdışı festivallerde de büyük ilgi uyandırması bekleniyor . Belgeselin metin yazarı ve genel koordinatörü Bülent Günal Amerika’ya o yıllarda göçü 3 arkadaşın yaşamında anlatan’ Harputlu Hasan’ isimli romanın da yazarı. Proje sorumluluğunu Yılmaz Aydın’ın üstlendiği belgeselin müziklerinde ise Organize İşler, Mucize, Vatanım Sensin, Payitaht Abdülhamid, Seddülbahir 32 Saat dizilerinin de müziklerini yapan Yıldıray Gürgen’in imzası yer alıyor.

————————————————————–

ABD’ye göç eden Osmanlılar’ın öyküsü

1870-1917 yılları arasında Amerika’ya göç eden 50 bini Müslüman 400 bin Osmanlı’nın öyküsü belgesel oldu.

SE EUROPE 1892 Ottoman Empire British Cyprus

1892 Osmanlı Sınırları

Mesut Gengeç’in Harput’tan ABD’ye giden iki dedesinin öyküsü etrafında birleştirdiği hikaye, bilinmeyen çok önemli konuları açığa çıkarıyor. Az bilinen göç öyküsünü bugüne taşıyan Gengeç, “1900’lü yıllarda acıları zor koşulları ve vefayı anlatmak istedik ki bugünkü insanlar geçmişten ders alsın. Hep birlikte yaşama bakalım” diyor.

1870’li yıllarda “daha iyi şartlarda yaşama” umuduyla bir valizle yola çıkan Osmanlı vatandaşları hayatını vatan özlemiyle geçirdi.

1870’li yıllarda “daha iyi şartlarda yaşama” umuduyla bir valizle yola çıkan Osmanlı vatandaşları hayatını vatan özlemiyle geçirdi.

Dünya sinemasının en önemli isimlerinden “Amerika Amerika” filminin yönetmeni Elia Kazan’ın Kayseri’den ABD’ye göçen bir Rum ailenin çocuğu olduğunu biliyor muydunuz? Peki Pulitzer Ödüllü yazar William Saroyan’ın yine 1800’lerin sonunda ABD’ye giden Bitlisli bir aileye mensup olduğunu? Ya da bugün dünyanın en zengin ailelerinden Moris Şinasi ailesinin kökenlerinin Manisa’ya dayandığını…

Bu isimler bilinenlerden sadece birkaçı. Fakat bir de adı hiç duyulmamış, öyküsü hiç bilinmeyen tam 400 bin Osmanlı vatandaşı var.

1800’lerin ortasında Trabzon’dan, Manisa’dan, Elazığ’dan, İzmir’den daha iyi bir gelecek umuduyla Amerika’ya göç eden 50 bini Müslüman 400 bin kişinin hikayesi…

Ottoman Passport, c1910 Osmanlı Pasaportu, 1910c http://bit.ly/2NLx64y - a photo on Flickriver

1910 yılı Osmanlı pasaportu

İşte Anadolu’dan Amerika’ya yaşanan büyük göç “Uzun Yolculuk” adıyla belgesel oldu. “Ben Ömer”, “Mimar Sinan”, “Yusuf Kenan” gibi belgesellere imza atan ödüllü yönetmen Mesut Gengeç, bu kez aile serüveninden yola çıktı ve dile getirilmeyi bekleyen onlarca hikayenin peşinden ABD’ye uzandı.

Resmi belgelere, arşiv kayıtlarına, özel röportajlara ve doku-dramaya dayanan belgesel izleyenleri pek bilmediğimiz şaşırtıcı, çoğu acı dolu öykülere tanık edecek. TRT Belgesel Yarışması’nda izleyiciyle buluşan belgeseli ve büyük göçe dair önemli noktalar üzerine Mesut Gengeç ile Seray Şahinler Demir’in röportajı:

Sizin kişisel hikayenizin bu belgesele ilham verdiğini biliyoruz. Nasıl yola çıktınız?

MG: Benim iki dedem başta olmak üzere çok fazla akrabamız Bingöl’den Amerika’ya göç etmiş. Her zaman efsane olarak anlatılırdı bu hikayeler. Almancı diyoruz ya, bunlara da Amerikancı derlerdi… Bu öykülerden bir belgeseli yapma isteği hep vardı. Fakat artık son tanıklar yaşıyor. Babalarından, dedelerinden bu göçü dinleyen son tanıklar bunlar. Hepsi kaybolacak. Biz bu belgeseli çekerken bile 3 kişi vefat etti. Bunları göze alarak başladık. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü’nün desteğiyle de belgeseli yaptık.

Aslında çok bilmediğimiz bir göç hikayesi bu. Fakat çok ciddi bir serüveni, hayat hikayelerini barındırıyor. Neden önemliydi bu konuyu anlatmak?

MG: Tarihimizde göçler Almanya’ya gidişle başladı diye bilinir ama asıl büyük ve en ağır göç 1870’lerde başlayan ve Amerika’ya yapılan yolculuktur.

Bu tarihi göç Türkiye coğrafyasında hiç bilinmeyen bir olaydır. Konuşulduğu zaman ise sadece “Ermeniler’in göçü mü?” diye sorarlar. Halbuki topyekün bir süreç var. Osmanlı’dan 400 bin insan bu coğrafyaya gidip çalışmış. Bir kısmı dönmüş bir kısmı orada kalmış. Müslüman, Ermeni, Rum, Yahudi hepsi gitmiş. Bunlar Amerika’nın kurulmasında çok büyük emeği olan insanlar.

Okyanusu aşan 400 bin Osmanlı

Bu coğrafyadan çok zorlu yolculuğa doğru yol almışlar. Yılları bulmuş: Harput’tan yaya olarak İstanbul’a yürümüşler, burada çalışmış, bilet parası biriktirmiş oradan gemiyle Marsilya’ya gitmişler. Buradan ABD’ye geçiyorlar. İngiltere’den gelen gemilere binenleri de görüyoruz. Bu gemilerden biri de Titanik’tir. Titanik Gemisi’nde ABD’ye giden 4 kişi var. Biz ise belgeselde doku-dramayı kullanarak hem olayı anlatıyor hem Hasan ve Hamit’in öyküsünü anlatıyoruz.


Belgeselin uyarlandığı “Harputlu Hasan” kitabının yazarı Bülent Günal, aynı zamanda belgeselin metin yazarlığı ve genel koordinatörlüğünü de üstleniyor. Proje sorumluluğunu Yılmaz Aydın’ın, yönetmen yardımcılığını Ceyhun Şenkal’ın yaptığı “Uzun Yolculuk”un müziklerinde ise birçok dizi ve filmin müziğini yapan Yıldıray Gürgen’in imzası yer alıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürlüğü belgesel yapım desteğiyle çekilen 88 dakikalık belgeselin drama bölümlerinde Ali Sürmeli, Rıza Akın gibi ünlü oyuncular rol alıyor.

 

AĞIR ŞARTLARDA ÇALIŞMIŞLAR

Peki gidenler neler yaşamış, hangi işlerde çalışıyorlar, nasıl bir süreçten geçiyorlar?

Müslüman nüfus çok kapalı bir şekilde yaşamış. Çünkü hepsinde döneceğiz düşüncesi var. ‘İngilizce öğrenmeyeceğiz ve evlilik yapmayacağız’ diyorlar. Amaçları bir an önce para biriktirip dönmek. Müslüman Türk’ler mesela domuz eti yememelerinden dolayı Musevi’ler ile çok yakın olmuşlar ve alışverişlerini birlikte yapmışlar. Ama diğer etnik kökenli vatandaşlar daha kolay uyum sağlamışlar.

Peabody, Massachusetts - Wikipedia

Ağırlıklı olarak Detroit, Boston, Clevlend’da, sektör olarak ise otomotiv, çelik fabrikaları, deri üretiminde çalıştıklarını görüyoruz. Sadece Ford’da çalışmış olan 7 bin Türk var. New York’ta olanlar da var. Fakat I. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’nın başlamasıyla Türk Amerikan ilişkilerinin bozulması ve orada yaşanan sıkıntılar nedeniyle dönüş süreci başlamış.

 

When They Stemmed the Flow of Immigrants into New York City - Village Preservation

1902-1913 yıllarındaki Ellis Adası resimlerinden oluşan bir koleksiyondan bu fotoğrafın başlığı: “Müslüman dininin ve Osmanlı Türklerinin yıldız ve hilal sembolü ile süslenmiş büyük bir gemiyi çevreleyen, çoğu fesli olan bir grup göçmen.” Yakında böyle bir grubun New York’a göç etmesi daha zor olacak. New York Halk Kütüphanesi, Dijital Koleksiyonlardan bir görüntü.

Resimde dikkat çekici unsur ise ay yıldız sembolü.

Peki dönemin siyasi atmosferi süreci nasıl etkilemiş? Çünkü I. Dünya Savaşı ile birlikte dengeler tamamen değişiyor. Aynı zamanda Kurtuluş Savaşı döneminde Türk ve Rumlar arasındaki gerginlik…

Evet. Kurtuluş Savaşı olunca ABD’deki bahar havası bitiyor. Birbirine çok yakın olan Anadolu’dan göç etmiş Rum ve Türk nüfus gerilmeye başlamış. Çünkü iki tarafın da aldığı haberler, telefonlar, gazetelerde gördükleri hiç iyi değil. Böyle olunca kavgalar başlamış. Polis raporlarında bunların kayıtlarını görüyoruz. Boston’daki yerel gazeteleri bulduk. O gazetelerde bu kavgaların fotoğrafları dahi mevcut. Sokaklarda gerginliklerin olduğunu, insanların da karşı karşıya geldiğini görüyoruz.

20. yüzyılın başlarından II.Dünya Savaşı sonrasına kadar, Fore River tersanelerinin yakınındaki bu Quincy Point semtinde Suriye ve Lübnan’dan birkaç yüz Müslüman göçmen yaşıyordu

Fakat bir dayanışma da söz konusu ilk gidenler arasında… Mesela Boston’daki Osmanlı Caddesi…

Family Portraits: Visual Sources for a Social History of the Late Ottoman Empire in: Ways of Knowing Muslim Cultures and Societies

Evet, Türkler Boston’da kendi gettolarını yaratıyor. Orada fabrikaların yoğun olduğu yerde bir cadde var. Osmanlı Caddesi diyorlar. Burada Türk ve Rum kahveleri var. Hepsi bir arada yaşıyor, bu kahvehanelerde buluşuyor, sohbetler ediyor, kaynaşıyorlar. Şöyle bir detay da var. Herkesin çok iyi bildiği “Neden geldim İstanbul’a” türküsü aslında “Neden geldim Amerika’ya” şeklindedir. Ve Osmanlı Ermeni’si olan Ahilleas Pulos tarafından bir Türk kahvehanesinde kaydedilmiştir. Kayıtları internette de var.

Doğu Massachusetts halkı, daha önce “Osmanlı Sokağı” olarak adlandırılan ve Peabody, Massachusetts‘te bulunan Walnut Caddesi‘nde kümelenmiş Türk kahvehaneleri

Önceleri önemli bir Türk nüfusuna sahip olan Detroit’teki ilk Türk kahvehanesinin açılışı (1924) Peabody’ye göre oldukça geç olsa da esasen Walnut Caddesi’ndeki kahvehaneler ile aynı şekilde işliyordu.

Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte ABD’deki vatandaşların bir bölümü yurda dönmeye başlamış. Orada eğitim alanların, uzmanlık alanlarına göre yeni Cumhuriyete katkı sağlamak için kolları sıvadıklarını görüyoruz.

Tarihe çok önemli not düşecek bir dönemde, Cumhuriyet’in kurulduğu yıllarda Cumhuriyet’e de çok büyük bir emek vermişler. Burada önemli noktalar var.

Atatürk, Doktor Fuat Umay’a savaşta yetim kalanlar için il il dolaşarak yardım toplamasını söylüyor. O da Gülcemal Gemisi’yle yola koyuluyor ve yardım paraları topluyor. Bu paralardan birini ABD’de yaşayan biri veriyor. 10 bin dolar gibi büyük bir yardım yapmış.

Söylediği tek şey de şu:

“Yetim ve öksüzler için bu parayı alın. Ben yıllardır ABD’de çalışıyorum, tek isteğim ülkeme dönünce bana iş bulmanız.”

Bunlar çok etkileyici şeyler. Bu insanların o dönemdeki Verem Savaş Derneği’ne, Kızılay’a çok büyük katkıları var. Her eyaletten yardımların geldiğini görüyoruz. Keçiören’deki çocuk yuvası ABD’ye göç eden vatandaşların gönderdiği yardım paralarıyla yapılmıştır.

Bu belgesel hem bize hem bugüne ne söyler peki?

Göç 1870’de başlamış fakat 1917’den itibaren dönüşler yaşanıyor. Çünkü dünya savaşı başlayınca Akdeniz’de bombalamalar oluyor ve artık gidemiyorlar. Hatta annemin babası dönerken Marsilya’da mahsur kalıyor. Arkadaşlarıyla aç susuz Osmanlı konsolosluğuna gidiyorlar ve;

“Bize ekmek su verin. Burada rehin kaldık

diyorlar. Oradan aldıkları biletle de ülkeye dönüyorlar. Dönenlerin hepsinin hayat hikayelerinde çok büyük zorluklar var. Acılarla dönüyorlar, çoğunun eşi, anne-babası ya da çocukları ölmüş ya da kaybolmuş. Ya da eşleri başka biriyle evlenmiş. Yani çok büyük travmalar söz konusu.

Biz her belgeselde insan öykülerini çok önemsiyoruz. Bu coğrafya insanların çok zor şartlar altında sonuca ulaştıklarını, her evde bir hikayenin, acının, mutluluğun olduğunu görüyoruz. 40 yıl boyunca dinlediğim hikayelerle bu insanlara hayran kaldım. Hiç bilmedikleri coğrafyalara 1 yılı bulan yolculukla tehlikeyi göze alıp gidiyorlar. Bir yakınımız 12 yakınıyla yola çıkıyor, 12’si de yolda sıtmadan ölüyorlar. Sadece 1 kişi Amerika’ya varabiliyor. 1900’lü yıllarda acıları zorlu şartları ve vefayı anlatmak istedik ki bugünkü insanlar geçmişten ders alsın. Ve hep birlikte pozitif yaşama bakalım.

Dünyanın her yerinden ABD’ye gelen göçmenler önce Hudson Nehri’ndeki Elis Adası’nda sağlık ve zeka testlerine tabi tutuluyordu. Bazı göçmenler yeterince sağlıklı olmadığı gerekçesiyle ülkelerine geri gönderildi. İyileşme potansiyeli olan hastalar ise uzun süre karantina odalarında tutuldu.

migratory flows ellis island

Elis Adası’ndaki bu tarihi bina artık bir müze… Göçmenlerin kişisel eşyaları, pasaportları ve resmi kayıtlarının büyük bölümü resimde gördüğünüz binada sergileniyor.

Immigrant / Ellis Island / USA / 1900-1909 | SD Stock Video 546-274-630 | Framepool Stock Footage

الصورة

Ellis Island (NYC) - steamer trunks were packed with hopes and dreams of a new life | Ellis island museum, Ellis island, New york travel

1892 ile 1924 arasında yaklaşık 12 milyon erkek, kadın ve çocuk ilk olarak Ellis Adası federal göçmenlik tesisinde ABD topraklarına ayak bastılar. Tesis 1954’te kapandığında, bugün yaşayan Amerikalıların% 40’ından fazlasının atalarını işlemişti. Adanın şu anda ulusal bir anıt olan ana binası, Ellis Adası Ulusal Göçmenlik Müzesi olarak biliniyor ve sadece Ellis Adası’nın değil, sömürge döneminden günümüze göçün öyküsünü, fotoğraflar içeren çok sayıda galeri ve banta alınmış  sözlü tarihler aracılığıyla anlatıyor. Müzenin en önemli parçası mağara, beyaz kiremitli Kayıt Odası’dır (Büyük Salon olarak da bilinir).

Sertel sayesinde eyaletlerde Müslüman mezarlığı kuruldu

Belgeselde çok önemli bir noktaya daha temas ediyorsunuz. Sosyolog ve gazeteci Sabiha Sertel sayesinde Amerika’daki eyaletlerde Müslüman mezarlıkları kurulmuş…

Mezarlık meselesi Türkler’in en önemli konularından. ABD’de çekim yapmak için bulduğumuz mezarlık, Doğan Uluç’un 1971’de Hürriyet Gazetesi’nde yaptığı haberde yer alan fotoğraftaki mezarlık. Ben o mezarlığı buldum. ABD’de yaşayanların çalışma şartları ve beslenmeden sonraki en büyük sorunu mezarlıktı. Cenazelerini defnedecek bir yer bulamamışlar. Çoğu Hıristiyan mezarlığına gömülmüş. Sabiha Sertel, hem araştırma yapmak hem oradaki işçilere sahip oldukları hakları anlatmak üzere ABD’ye gidiyor. Kahvehanelere konuk oluyor. Kötü şartlarda çalışan işçileri bilinçlendirmeye çalışıyor. Önceleri hiçbir karşılık alamıyor. Çünkü işçiler Sertel’e

“Bizim cenazelerimizi defnedecek bir mezarlığımız bile yok, sen ne diyorsun”

Ottoman Street

diye tepki gösteriyor. Sertel de bunun üzerine hemen harekete geçiyor. Belediyeden yetkililere ulaşıyor. Süreci başlatıyor ve şehir mezarlıklarının bir bölümü Müslüman Türkler’e ayrılıyor. NY, Detroit, Cleveland başta olmak üzere birçok yerde var. Ayrıca işçiler Sertel sayesinde bilinçleniyor ve haftalığı 5 dolar olan maaşlarını 40 dolara çıkarıyor.

Amerika’ya göç eden Osmanlı vatandaşları ağırlıklı olarak deri fabrikalarındaotomotiv sektöründe ve çelik sanayinde ağır şartlar altında çalıştırıldılar.

Kaynak:

https://www.yenisafak.com

https://www.fodors.com/world/north-america/usa/new-york/new-york-city/things-to-do/sights/reviews/ellis-island-582563

https://www.hurriyet.com.tr/

https://www.sabah.com.tr/

https://www.abdpost.com/

https://www.villagepreservation.org/2014/05/21/when-they-stemmed-the-flow-of-immigrants-into-new-york-city/

https://www.beenaroundtheglobe.com/visit-to-ellis-island-museum/

Bu sayfa 1674 kişi tarafından okunmuştur
<