AY'IN YARILMASI MUCİZESİ VE HİNT KRALININ MÜSLÜMAN OLUŞU
“Saat yaklaştı, ay yarıldı. Bir ayet görecek olsalar yüz çevirirler ve 'bu süregelen bir büyüdür' derler. Yalanladılar, nefislerinin heveslerini uydular. Oysa her iş yerini bulacaktır” (Kamer, 1-3).
İnşikâku’l-kamer terkibi, sözlükte “yarılmak, bölünmek” anlamına gelen inşikâk ile “ay “manasına gelen kamer kelimelerinden oluşmuş olup “ayın iki parçaya bölünmesi” demektir. Şakku’l-kamer olarak da zikredilen bu hâdise Hz. Peygamber’in hayatında meydana gelen en önemli olaylardan biridir. Ulema arasında yaygın olan görüşe göre ay, Rasûlullah zamanında müşriklerin istekleri üzerine bir mûcize olarak, Allah tarafından ikiye ayrılmış sonra tekrar birleştirilmiştir. Müfessirlerin tamamına yakını da ayın Rasûlullah zamanında mûcize olarak yarıldığını kabul ederler. Delilleri ise Kamer suresinin ilgili ayetleridir.
***
Şakku'l-kamer / şakk-ı kamer / inşikâku'l-kamer / inşikak-ı kamer (ayın yarılması) mucizesi
- Peygamberefendimiz (asm) ayı ikiye yarmasında sahabe arasında ihtilaf var mış?
- Ve eğer ki öyle bir mucize olsa idi ve kafirler kabul etmediler ise, onlar helak olmaları gerekti (ayette geçiyor muş bilmana, eğer mucize gelip de red eden kavim helak olacak diye)?
- Ay mucizesi olsaydı eğer, neden büyük sahabelerden rivayet yok?
- Bu konuda sahabeler arasında ihtilaf var mıdır?
Öncelikle "Mucizeyi reddeden helak olur." diye bir şey söz konusu değildir. Tarihte bazı asi kavimler helak edilmişlerdir, bu konu farklıdır.
Sahabeler arasında bu mucizenin olup olmadığı konusunda bir ihtilaf söz konusu olamaz. Şakku'l-kamer / inşikâku'l-kamer mucizesi Kur'an'da geçmektedir. Böyle bir mucizenin bir sahabe tarafından inkarı mümkün değildir. Her sahabeden rivayet gelecek diye bir şey yok. Yalnızca bazı rivayetlerde ay ikiye ayrıldıktan sonra yere inmiş gibi ilaveler yapanlar olmuşsa da, bunlar bu mucizeyi kıymetten düşürmek ve insanların inkar etmesini sağlamak için münfıklar tarafından uydurulmuştur.
- Peygamber (sav) Efendimizin mucizelerinden birisi olan AY'I İKİYE bölmesini kanıtlayabilecek elimizde herhangi bir kanıt var mı?
- Fotoğraflı veya bilimsel açıklamalı bir kanıt lazım?
AY MUCİZESİ
Fahr-ı Kâinat Efendimizin (sav) gösterdiği BİN'e yakın mucize, insanlık âleminin ayları ve yıldızları hükmünde parlayan sahabelerin gözü önünde cereyan etmiş ve yalan üzerine ittifak etmeleri imkânsız olan bu nuranî cemaat tarafından bütün teferruatıyla gelecek nesillere aktarılmıştır.
"Benden bilerek yalan bir şey haber veren, cehennem ateşinden yerini hazırlasın." (bk. Buharî, İlim: 39; Cenâiz: 33; Müslim, Zühd: 72; Ebû Dâvud, İlim: 4; Tirmizî, Fiten: 70,..)
mealindeki hadîs-i şerifin ikazına karşı, bütün zerreleriyle titreyip herkesten fazla titizlik gösteren ve yalan bir haber karşısında susmaları mümkün olmayan o iman kahramanlarından bize ulaşan hadîs ve mucizeler, bugün modern ilim tarafından da tek tek tasdik edilmektedir. İslâmî kaynaklarda “Şakk-ı Kamer” veya "İnşikak-ı Kamer" olarak geçen "Ay'ın ikiye yarılma mucizesi" de bunlardan birisidir.
NASIL GERÇEKLEŞTİ?
Şakk-ı Kamer Mucizesi, Efendimiz (sav) peygamberlikle vazifeli kılındıktan sekiz sene sonra vuku buldu. Kureyş Kabilesi'nin ileri gelen müşrikleri bir araya toplanmışlar ve Allah Resûlünden, peygamberliğini ispatlayacak bir mucize istemeye karar vermişlerdi. Hep birlikte O'nun bulunduğu yere doğru ilerlerken gecenin ilk saatleri yaşanıyor ve Efendimiz (sav} parıl parıl parlayan ay ışığı altında Hazret-i Ali, Huzeyfe İbn-i Yemân, Abdullah Ibn-i Mes'ud, Cübeyr ibn-i Mut'im ve Abdullah İbn-i Ömer gibi büyük sahabelerle sohbet ediyordu.(1) O nur halkasını çevreleyen müşriklerin mucize görme konusundaki ısrarları had safhaya varıp sabır sınırlarını zorladığında, Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) yerinden doğruldu ve mübarek elini, gökyüzünde bir altın tabak gibi ışıldayan Ay'a doğru celâlle kaldırdı. Yaratıldığı günden beri vazifesinden şaşmamış olan Ay, hürmetine koca bir kâinatın yaratıldığı O Zat'in (sav) bu işaretiyle bir anda ikiye ayrılmış ve gerideki Mina Dağı, Ay'ın iki parçası arasında kalarak muhteşem ve tüyler ürpertici bir manzara teşkil etmişti.
Efendimiz (sav) etrafındaki sahabelerine "Şahit olun, şahit olun." diye tekrarlarken, Kureyş kâfirleri şaşkınlıkla birbirine bakmıyor ve "Bize büyü yaptı." diyorlardı.
Bir başka Kureyşli de "Muhammed (sav) sadece bize büyü yapmış ve Ay'ı iki parça olarak göstermiş olmalı." diyerek, bu hâdisenin civar beldelerden gelen kafile ve kervanlara sorulmasını istiyordu. Bu teklif, diğerleri tarafından da ister istemez benimsendi ve ertesi sabah Yemen ve başka taraflardan gelen kervanlar soru yağmuruna tutuldu. Hepsi de gece seyahat ettikleri için Ay'ın ikiye yarıldığına şahit olmuşlardı. Bunun üzerine Mekke'li Müşrikler. "Ebû Tâlib'in yetîmindeki sihir, semaya da tesir etti." diyerek inatlarını sürdürdüler. Ve Efendimizin (sav) yanında olmamalarına rağmen, bu mucizeyi gören diğer müşrikler gibi, küfürlerinde sabit kaldılar.(2)
Hemen arkasından Allah kelâmı nazil oldu:
"Onlar bîr mucize görseler, ondan yüz çevirip 'Normal bir sıhîr...' derler, yalan söylerler, nefislerine uyarlar." (Kamer, 54/2)
NEDEN HERKES GÖRMEDİ?
Ay Mucizesinin herkes tarafından görülmesi, Cenab-ı Hak tarafından dünyada murad edilen "imtihan sırrı"na ters düşecek ve ister istemez bütün insanların imana gelmesine yol açacaktı. Bu yüzden Ay'ın iki parçaya ayrılması, insanların uykuda veya evinde olduğu bir zamanda, ani ve kısa süreli olarak gerçekleşti. Ay'ın her gün farklı saatlerde dogması ve farklı menzillerde bulunmasının yanısıra, o asırda gökyüzünü sürekli inceleyen âlimler de yok denecek kadar azdı. Aynı zamanda bazı ülkeler sis ve bulut gibi engellerden, bazıları da saat farkından dolayı Ay'ı göremiyordu. Meselâ bu mucizenin gerçekleştiği saatte İngiltere ve İspanya'da güneş yeni batıyor, Çin ve Japonya'da sabah oluyor, Amerika'da ise gündüz saatleri yaşanıyordu.(3) Ay'ın görülmesi için yeterli olan şartlar, Arap yarımadasının dışında en iyi Hindistan'da gerçekleşmiş ve Dhar şehri kralı Raja Bjoh ve raiyeti tarafından bütün teferruatıyla takîp edilmişti.(4) Chamai Nehri kıyısındaki sarayının balkonundan Ay'ın ikiye ayrıldığını gören kral, önce dünyanın sonunun geldiğini zannederek büyük bir korkuya kapılmış, daha sonra da bunun Arabistan'da zuhur ettiğini duyduğu Peygamber'in bir mucizesi olabileceğini tahmin ederek vezirini Mekke'ye göndermişti. Raja'nın veziri Efendimiz (sav) ile görüşme şerefine erişmiş ve Şakk-ı Kamer O'nun mucizesi olduğunu anlayarak İslâmiyeti seçmişti.
Bugün bu bahtiyar hükümdarın torunları olan Bjohzadeler, Hindistan'daki Dhar şehrinin hemen dışında ikâmet ediyorlar.(5)
BAŞKALARI DA GÖRMÜŞTÜ
Şakku'l-Kamer Mucizesi, sadece Raja ve saraydakiler tarafından görülmemiş. Hindistan halkı tarafından da seyredilmişti. Mucizenin gerçekleştiği tarih, daha sonra bir başlangıç yılı olarak kabul edildi ve bazı eserler üzerine işlendi. Hatta bu ülkede ele geçirilen bir heykelde: ''Ay'ın ikiye yarıldığı senede yapılmıştır." ifadesi bulunuyordu. Bu durum bazı müfessirler tarafından sıkça nakledilmiş ve çok önemli bir delil olarak gösterilmiştir.(6)
İLİM GÖRÜYOR
On dört asır önceki astronomi ilminin ve haberleşme imkânlarının yetersizliği sebebiyle, tam olarak görülemeyen veya görüldüğü halde haber olarak yaygınlaşanı ayan Şakk-ı Kamer Mucizesi, 4 Mayıs 1967 yılında Florida'daki Cape Kennedy Uzay Üssü'nden fırlatılan Orbiter 4 uydusundan çekilen Ay fotoğraflarıyla ister istemez gündeme gelmiştir. Orbiter 4'ün bu çalışmasında, Ay'ın dünyamızdan görülmeyen arka yüzü resimlenmiş ve 3.000 km. mesafeden çekilen yakın plân fotoğraflarıyla Ay yüzeyinin %95'lik bölümü incelenebilmiştir. 67-1805 numara ile arşivlenen bu fotoğraflarda, daha önce küçük bölümler halinde çekilen Ay fotoğraflarında farkedilemeyen bazı hususlar göze çarpmaktadır. Ay'ın arka yüzeyi, uzunluğu 240 genişliği de yer yer 8 kilometreyi bulan bir yarık tarafından boylu boyunca kuşatılmaktadır.(7) Bu çatlağın merkezi, 65 derece güney ve 105 derece doğu olarak belirlenmiştir. Tabii sebeplerle meydana gelen çatlaklar, dalgalı ve düzensiz bir çizgi oluşturdukları halde, bu çatlak mükemmel bîr düz çizgi şeklindedir. Özel bir sebebe dayandığı intibaını uyandıran çatlaklar, Ay'a ilk defa ayak basan astronot Neil Armstrong'un da dikkatini çekmiş ve kendi ifadesiyle onu hayrete düşürmüştür. Size bu haberi aktardığımız "The Müslim Digest" adlı dergi, Mısırlı âlimler tarafından N. Armstrong'a Şakk-ı Kamer Mucizesinin anlatıldığını da ifade etmektedir.
ÜÇ ASIRLIK HARİTA
Kur'an, hadîs ve nakiller, Şakk-ı Kamer Mucizesi gerçekleşip Ay'ın iki parçaya bölündüğünü ifade ettiğine göre, bu parçaların tekrar birleşmesi sırasında meydana geldiği tahmin edilen çizginin Ay'ın tamamını dolaşması gerekmektedir. Yani birleşme çizgisi veya çatlağı, Ay'ın dünyadan görünen yüzünde de bulunmalıdır.
Kral XIV. Louis'in astronomu olan mühendis Giovanni Domenico Cassini 1679'da çizilen Ay'ın ilk gravürü
Uzay çalışmalarını yürüten ülkeler, su ana kadar Ay'ın bu yüzünü çevreleyen bir çatlaktan bahsetmemiştir. Ancak burada ilk defa ZAFER'in ortaya koyacağı bir delil, sanırız astronomi sahasında daha önceden ele alınmamış veya gözlerden saklanmıştır. Bu delil, İtalyan gök âlimi Cassini tarafından günümüzden tam 311 sene önce çizilmiş olan bir Ay haritasıdır.
Modern astronomiyle uğraşan ilim adamları tarafından fevkalâde önemli bir kaynak olarak kabul edilen ve ilmî yönü tartışılmadığı için birçok kitapta yer alan bu harita, günümüzde çekilen Ay fotoğraflarıyla da mükemmel bir uyum arz etmektedir. Cassini'nin 311 yıllık bu haritasında, dünyamızdan görülen Ay yüzeyinin tamamını kuşatan ve tesadüflerle meydana gelmeyecek kadar muntazam olan bir çizginin varlığı, son derece açık ve net olarak görülmektedir. Fotoğrafını takdim ettiğimiz bu haritayı inceleyen insaf sahiplerinin, cetvelle çizilmiş gibi muntazam olan bu çizgiyi ne şekilde yorumlayacaklarını bilemiyoruz. Ancak iki büyük taşın üst üste konduğunu veya bazı yerlerde derince çizgiler çizildiğini görüp de bunların uzaylılar tarafından yapıldığını iddia eden Daniken gibi sahte âlimlerin, bu harita karşısındaki suskunluklarının sebebini az-çok tahmin edebiliyoruz.
AY YÜZEYİ DEĞİŞİYOR MU?
Bu yazıda Cassini'nin haritasından bahsetmemizin sebebi, mucizenin gerçekleştiği zamana en yakın kaynak olması cîhetiyledir. Çünkü Şakk-ı Kamer'den bu yana geçen on dört asır zarfında Ay yüzeyinde önemli değişmelerin olabileceği ve çatlakların yapısını bozabileceği anlaşılmaktadır.
Ay yüzeyindeki değişmelerin bir sebebi, sıvı haldeki lâvların taşması olarak belirtilmektedir.(8) Geçmişteki yıkılma ve bozulmaların çoğu, bu aşındırmadan dolayıdır. Meselâ Ebemkuşağı Körfezi (Sinüs Iridum) bunun açık bir örneğidir. Yakın sayılabilecek bir geçmişte çember seklinde olan bu körfez, sıvı haldeki lâvlar tarafından tamamen tahrip edilmiş ve bir yay haline getirilmiştir.
Ay yüzeyinin değişmesine sebep olan diğer bir faktör de sıcaklık derecesindeki ani farklılıklardır. Güneşin, Ay üzerindeki belli bir noktanın üzerine çıkmasıyla birlikte Ay yüzeyindeki sıcaklık, sıfırın altında -80 santigrad dereceden, sıfırın üstünde +120 derecelere fırlar. Ve Güneş battığında, yine eksi değerlere düşer. Neticede kayalar patlayarak parçalanır ve uzun bir zaman dilimi içinde Ay yüzeyinin görünüşünü değiştirir.
Ay'ın son derece yoğun bir meteor yağmuruna maruz kalması da yüzeyinin hızla değişmesine yol açar. Ağırlığı bazen tonlarla ifade edilen göktaşlarının yapmış olduğu tahribat, tek kelimeyle dehşet vericidir. Hatta saniyede 40 kilometre hızla düşen 1 GRAM'lık göktaşları bile kurşun tesiri yapar ve en sert kayalarda en az 30 dm. derinliğinde 60 cm. genişliğinde bir çukur açar. Bilindiği gibi Dünyamızın etrafını çevreleyen atmosfer tabakası, bu taşlar için mükemmel bir kalkan vazifesi görmektedir. Buna rağmen nadir de olsa düşen göktaşlarının açtığı dev kraterler, herhangi bir atmosfere sahip bulunmayan Ay yüzeyinin akıbeti hakkında fikir verebilir.
Yukarıda saydığımız bu sebeplerden dolayı Ay'ın çehresi her an değişmekte ve farklı bir yapıya kavuşmaktadır. Bu yüzden şimdi değişmiş veya kısmen kapanmış olsa bile, 311 yıl önceki Ay haritasında gösterilen o muazzam çatlak önem arzetmektedir.
Şakk-ı Kamer Mucizesi'nin günümüz tekniğiyle apaçık görülebilecek olan delilleri, Hâlık-ı Kâinat tarafından çeşitli sebeplerle gizlenip örtülmüş ve imtihan sırrına uygun hâle getirilmiş olabilir.
NETİCE
Modern astronomi ilminin Şakk-ı Kamer Mûcizesiyle alâkalı tesbitleri (veya inkârları) hangi boyutta olursa olsun, inananlar için fazla bir şey ifade etmez. Çünkü bu mucize, bizzat Allah tarafından haber verilmiş ve Kur'an'da açıkça zikredilmiştir.
"Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı. onlar bir âyet (mucize) görseler, ondan yüz çevîrlp 'Normal bir sihir.' derler, yalan söylerler, nefislerine uyarlar." (Kamer, 54/1-3)
Evet, bu mucizeyle alâkalı olan Kur'an âyetlerinin meali budur. Ve o âyetlerde bildirilen hakikatlere karşı artık boyun eğmek zorunda kalan ve ders almaya karar vermiş görünen modern ilim, öğrenci koltuğunda oturarak araştırmalarına devam etmektedir. Ay sadece resimlerle değil, jeolojik açıdan da incelenebildiğinde, Şakk-ı Kamer Mucizesi bambaşka bir boyut kazanabilecektir.
İlave bilgi için tıklayınız:
KAYNAKLAR:
1. Tecrîd-i Sarih Tercümesi, İst.1945, IX/367,372; Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, II.baskı, fst.l960, VII/4622.
2. Kadı İyad: eş-Şifa,
3. Bediüzzaman: Sözler, s. 570.
4, 5. The Muslim Digest, Vol.34, Nos: 3-4, p.35.
6. Ömer Nasûhi Bilmen: Muvazzaf-ı İlm-i Kelâm, İst-1959, VIII/161; İsmail Tekin: Inşikâku'l-Kamer, Ank.1970, s.17.
7. The Müslim Digest, Vol.34, Nos: 3-4, p.35.
8. Bilim ve Yaşam Ans., Bilim ve Teknoloji cildi. Gelişim Yay., s.241.
(Kaynak ve fotoğraflar için bakınız: Gerçeğe Doğru-2, Sayı 15, s. 3-8, Zafer Yayınları).
https://sorularlaislamiyet.com/sakkul-kamer-sakk-i-kamer-insikakul-kamer-insikak-i-kamer-ayin-yarilmasi-mucizesi-hakkinda-bilgi
https://www.openculture.com/2015/08/the-first-scientific-map-of-the-moon-1679-can-you-spot-the-secret-moon-maiden.html#google_vignette
***
Ayın Yarılması Mucizesi
Kur’an’da, “Kıyamet yaklaştı, ay yarıldı. Onlar ise, ne zaman bir mu’cize görseler yüz çevirir ve ‘Bu daimî bir sihirdir.’ derler.”[1] ayetinin açık işareti ve tüm sahih hadis ve siyer kaynaklarında geçen manevi tevatür derecesindeki ayın yarılması mucizesinin nasıl gerçekleştiği konusunda bilgi verip, ardından bu konuda akla gelebilecek bazı sorulara cevap vermeye çalışacağız.
Ayın Yarılması Mucizesi Nasıl Gerçekleşti?
Ayın ikiye ayrılması mucizesinin Medine'ye hicretten önce[2] Kureyş müşriklerinin istekleri üzerine -Yüce Allah'ın izniyle- Peygamberimiz (asm) tarafından gösterildiği Enes b. Malik[3], Hz. Ali, Huzeyfe b. Yeman[4], Abdullah b. Mes'ud[5], Abdullah b. Abbas[6], Abdullah b. Ömer[7], Abdullah b. Amr b. Âs[8], Cübeyr b. Mut'im[9] (r.anhum ecmain) gibi pek çok sahabeden nakledilmiştir.[10]
Kureyş müşriklerinden, Velid b. Mugîre, Ebu Cehil, Âs b. Vâil, Âs b. Hişam, Esved b. Abdi Yağus, Esved b. Muttalib, Zem'a b. Esved, Nadr b. Haris ve daha başkaları[11], Peygamberimiz’e (asm):
"Eğersen gerçekten peygambersen, bize Kameri (Ayı), yarısı Ebu Kubeys dağı, yarısı da Kuaykıan dağı üzerinde görülmek üzere ikiye ayır!" dediler.
Peygamberimiz (asm):
"Eğer bunu yaparsam iman eder misiniz?" diye sordu.
Müşrikler:
"Evet! İman ederiz." dediler.
Ayın bedir, yani dolunay olduğu, iyice göründüğü gece, Peygamberimiz (asm), müşriklerin istedikleri şeyi kendisine vermesini, Yüce Allah’tan diledi.[12]
Cebrail (a.s.) inip, Allah’ın duasını kabul ettiğini ona (asm) duyurunca, o da Mekkelilere haber verdi. Müşrikler Ayın on dördüncü gecesinde, Ayın ikiye ayrıldığını gördüler![13]
Yüce Allah, Ayın yarısını Ebu Kubeys dağı, yarısını da Kuaykıan dağı arasında doğdurunca, Peygamberimiz (asm):
"Ey Ebu Seleme b. Abdulesed! Erkam b. Ebi'l-Erkam! Şahit olunuz!" diyerek Müslümanlara;[14] "Ey filan! Ey filan! Şahit olunuz!" diye de müşriklere seslendi.[15]
Fakat müşrikler "Bu, Ebu Kebşe'nin oğlunun bir sihridir!"[16] "Ebu Kebşe'nin oğlu sizi sihirledi!"[17] "Muhammed bizi sihirledi!" [18] dediler.
Bazısı da:
"Muhammed bizi sihirlediyse[19], bütün insanları da sihirleyemez ya![20] Başka beldeler halkından, yanınıza gelecek olanlara, sorun bakalım: Bunu onlar da görmüşler mi?"[21] dedi.
Her taraftan[22] gelenlere sordular:[23]
"Evet! Onu biz de öyle gördük! Ayı ikiye yarılmış gördük!" dediler. Ayın ikiye ayrılmış olduğunu haber verdiler. Her taraftan gelenlerden, Ayın ikiye ayrıldığını görüp de haber vermeyen bir kimse kalmadı.[24]
Fakat müşrikler iman etmekten, Müslüman olmaktan yüz çevirip:
"Bu, müstemir (olagelen) bir sihirdir!"[25], “Ebu Talib‘in yetiminin sihri semâya da tesir etti”[26] dediler.
Yüce Allah, Kamer sûresinde bu mucizeye şöyle temas buyurur:
"Saat yaklaştı.
Ay (ikiye) yarıldı (ayrıldı).
Onlar (ne zaman) bir âyet, bir mucize görseler, yüz çevirirler ve:
'Müstemir (olagelen) bir sihir!' derler.
(Ayın ikiye ayrılması mucizesini görünce de) hevalarına uydular:
'Yalan!' dediler (Peygamberi yalanladılar).
Oysa ki, her iş bir gayeye bağlıdır.
Andolsun ki; onlara (kendilerini küfür ve inattan) vazgeçirecek öyle önemli haberler gelmiştir ki, her biri, gayesine ermiş bir hikmet ve ibrettir.
Fakat, onları tehdit eden bütün o hadiseler kendilerine fayda vermiyor!"[27]
Ayın Yarılması Mucizesi ile Açıklama
Ayın yarılması mucizesi ile ilgili akla gelebilecek bazı soruların cevabını vermek istiyoruz. Sorumuz şu:
“Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor? Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır? Eğer yarılma vuku bulsaydı bunun izinin ay üzerinde olması gerekirdi.”
Akla gelebilecek bu iki şıklı sorunun ilk şıkkını beş maddede cevaplayıp, ardından diğer ikinci sorunun cevabını vereceğiz.
Ayın yarılması mucizesi gerçekleşmiş midir? Neden tarihler ayın yarıldığından bahsetmiyor?
Ayın yarılması mucizesi, Allah Resulünü (asm) yalanlayan bazı müşriklere, davasının doğruluğunu göstermek için Allah’ın izniyle gerçekleşmiş bir mucizedir. Tarihlere geçmemesinin nedenlerini maddeler halinde izah edelim:
1. Ayın yarılması mucizesi bütün İslam tarihi ve siyer kitaplarında nakledilen, ayrıca Kur’an’da da Kamer Suresinin ilk ayetlerinde[28] işaret edilen bir mucizedir. Mucizeye tanık olan inatçı müşriklerin bu mucize karşısında Kur’an’ı inkar eden o müşriklerden hiçbiri bu mucizeyi inkar etmemiş, aksine “Sihirdir!..”[29] diyerek iptaline kalkışmışlardır. Tarihte bu hadisenin olmadığına dair hiçbir bilgi nakledilmemiştir. Eğer hadise gerçekleşmemiş olsaydı, İslam aleyhine olan en ufak bir hadiseyi bile ihmal etmeyen ve karalamak için kullanan müşrikler, tarihlerin ve Kur’an’ın naklettiği bu hadiseyi mutlaka yalanlayacaklardı. Yalanlayamamaları gösteriyor ki, bu hadisenin gerçekleşmesi noktasında bir şüphe yoktur.
2. Sa’d-ı Taftazanî gibi büyük alimler demişler ki:
“Ayın yarılması mucizesi, parmaklarından su akması, umum bir orduya su içirmesi, camide hutbe okurken dayandığı kuru direğin Peygamberimizin ondan ayrılmasından dolayı ağlaması, umum cemaatin işitmesi gibi mütevatirdir.[30] Yani, öyle tabakadan tabakaya büyük bir cemaat nakletmiştir ki, yalanda ittifakları muhaldir. Bin sene önce gözüken ve tarihlerin kaydettiği “Hâle” isimli kuyruklu yıldızının dünyadan göründüğünden nasıl eminsek -çünkü asırdan asıra insanlar o bilgiyi aktarmışlardır, yani mütevatirdir- ya da görmediğimiz sadece duyduğumuz Sri Lanka’nın vücudu gibi varlığı kesindir.” demişler.
İşte böyle vuku kesin olan bir meselede şüphe duymak ve vehme kapılmak akılsızlıktır. İmkansız bir hadise değildir. Ayın yarılması volkanla parçalanan bir dağ gibi imkan dahilindedir ve mümkündür.
3. Mucize, peygamberlik davasında inanmayan insanları ikna etmek içindir. Eğer inanmayan insanları, inanmaya zorlayacak olsaydı, o zaman imtihan sırrına zıt olurdu. Dolayısıyla ayın yarılması mucizesinde, ay yarıldıktan sonra bütün insanlığın göreceği kadar uzun süre o şekilde kalsaydı, bütün insanların iman etmesine vesile olacak ve imtihan sırrı ortadan kalkmış olacaktı. Veya sıradan bir semavi hadise olarak tarihlere geçecekti. Bu nedenle ayın yarılması mucizesi sadece gece vakti, ani bir şekilde, hazır bulunan müşriklere ve bazı sahabelere gösterilmiştir.
4.“Ayın yarılması hadisesi, başka ülkelerin tarihlerine neden geçmemiştir?” diye akla gelebilir. Halbuki bu hadise gece olmuştur, dolayısıyla dünyanın diğer yarısı gündüz olduğundan görünmemesi gayet normaldir. Ayrıca o dönemde cehaleti ve vahşilikleriyle ünlü olan Avrupa ülkelerinin tarihinde olmaması da gayet normaldir. Farklı yerlerde de sis ve bulut gibi farklı engeller görünmemesine sebep olmuş olabilir. Böyle bir hadise bazı fertler tarafından görülse de gözlerine inanamaz ve bu hadiseye birisi tanık olsa bile insanları inandıramaz ve tarihlere geçemez.
Özet olarak deriz ki:
1. Doğruluğun ve adaletin temsilcisi olan sahabelerin bu hadisenin gerçekleştiğine dair ifadeleri;
2. Pek çok müfessirin“Ve Ay yarıldı.”[31] ayetinin tefsirinde bu hadisenin nüzul sebebi olduğu konusundaki ittifakları.[32]
3. Güvenilir kaynaklardan nakiller yapan bu hadis âlimlerinin bu olayın gerçekleştiğini ispat eden rivayetleri;[33]
4. Bütün keşif ve ilham ehli olan evliya ve sıddıkînin bu hadisenin gerçekleştiğine dair haberleri
5. Kelam ilminin meslekçe birbirinden çok uzak olan imamlarının ve derin ilim ve ihtisas sahibi alimlerinin bu hadisenin olduğuna dair tasdikleri;
6. Dalâlet üzerine birleştikleri vaki olmayan ümmet-i Muhammediyenin[34] (asv) bu hadisenin gerçekleştiğine dair inançları, güneş gibi ayın yarılması hadisenin gerçekleştiğini ispat eder.
Neden bilimin bugün bu kadar gelişmesine rağmen ayın üzerinde her hangi bir yarılma izi bulunmamaktadır?
Vücudumuzda oluşan bir yaranın bir süre sonra iz bırakmadan iyileşmesi, yeryüzünde meydana gelen çatlakların iz bırakmadan zamanla kapanmaları gibi, ayı yaratan kudretin de onu bir mucize eseri olarak yardığında iz bırakmadan birleştirmesi gayet makuldür.
Bununla beraber Büyük İslam Alimi Merhum Muhammed Hamidullah’ın da dikkat çektiği gibi; ayın yüzeyinde yukarıdan aşağıya doğru ve ayın tam ortasında uzun bir çatlak izi görüldüğünü hatırlatmakta yarar vardır. Bu çatlak yaklaşık bir mil (bin altı yüz metre) genişliğindedir ve uzay bilimciler buna "Hadley Rille" adını vermişlerdir. Apollo-15 ekibi tarafından, bu çatlak hakkında yapılan araştırmalar zamanın gazetelerinde yer almıştır. Bu çatlağın resmi aşağıda görülmektedir.[35] Ayrıca bu yarıkla (veya yarıklarla) ilgili internette Apollo-15 in kaydettiği video görüntüsü de internet üzerinden http://www.youtube.com/watch?v=lzXZXrt0n2M adresinden izlenebilir.
(Fotoğraf: Nasa, Google Moon[36])
Resimde görülen çatlağın ayın yarılması mucizesi ile doğrudan ilgilisi olup olmadığı tartışma konusudur. Anlaşıldığı üzere bu yarıklardan ay üzerinde bol miktarda bulunmaktadır. Ayın yarılması mucizesi ile bunların doğrudan alakalı olabilmesi için hepsinin aynı istikamet üzerinde ayın bütününü dairesel olarak dönmesi gereklidir. Ancak şuan bu şekilde olup olmadığı bilgimiz haricindedir. İstikbalde Müslüman bilim adamlarının ayda bu konu üzerinde derin araştırmalar yapması temennimizdir. Bu yarıklar ayın yarılması mucizesi ile ilgili ısrarla bir iz arayanlar için bir delil olabilir diyebiliriz.
___________________________________________
[1] Kamer, 54/1-2.
[2] Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 466; Diyarbekıf, Hamis, c. 1, s. 298; Zürkânî, M evâhibu'l-ledünniye Şerhi, c.5, s.108.
[3] Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 1 86; Müslim , Sahih, c. 4, s. 2159; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 84-85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 262, 265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s.114; Zehebî, Târıhu'l-İslâm, s. 209; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 118.
[4] Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 11 5; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[5] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 1, s. 377,413; Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim, c. 4, s. 2158; Tirmizî, c. 5, s. 397-398; Taberî, c. 27, s. 85; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 471; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 279, 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s.264-265; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 209-211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[6] Buhârî, c. 4, s. 186; Müslim , c. 4, s. 2159; Taberî, c. 27, s. 86; Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu Muaym, Delâil, c. 1 ,s. 279-280; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 267; İbn Seyyid, c. 1, s. 114; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[7] Müslim, c. 4, s. 2159; Tirmizî, c. 5, s. 398; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 279; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz,Şifâ.c.1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[8] Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 472; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118.
[9] Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, Uyun, c. 1, s. 115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 118-119; Diyarbekrî, c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 1 08.
[10] Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 235; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye.c. 1, s. 466; Diyarbekrî,c. 1, s. 298; Zürkânî, Mevâhib Şerhi,c. 5, s. 108.
[11 ]Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6,s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c.1 , s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s.110.
[12] Ebu Nuaym, c. 1, s. 280; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1, s. 272-273; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7, s. 1 27; Ebu'l-Fidâ, c. 3,s. 11 9-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133; Kastalâni, Mevâhibu'l-ledünniye, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 299; Zürkânî,Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110.
[13] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 1 33.
[14] Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 280-281; E bu'l-Fidâ, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 3, s. 119-120; Suyûtî, Dürru'l-mensûr, c. 6, s. 133.
[15] Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127.
[16] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâilü'n-nübüvve, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s.268; Ebu'l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c.1 , s. 273; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 210; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, Mevâhib, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhibu'l-ledünniye Şerhi, c. 5, s. 109.
[17] Ebu Nuaym, Delâil, c. 1, s. 281; Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 266; Vâhidf, Esbâbü'n-nüzûl, s. 268; Kadı lyaz, Şifâ, c. 1, s. 234; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 127; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121.
[18] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 4, s. 82; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 398; İbn Seyyid, Uyûnu'l-eser, c. 1, s. 114; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 109.
[19] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82, Tirmizî, c. 5, s. 398, Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119; Kastalâni, c.1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109.
[20] Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 82; Tirmizî, c. 5, s. 398; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 266; İbn Seyyid, c. 1, s. 114-115; Zehebî, s. 211; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 119-121; Kastalâni, c. 1, s. 466; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c.5, s. 109.
[21] Kadı lyaz, c. 1, s. 235; İbn Seyyid, c. 1, s. 114.
[22] Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c.5, s. 109-110.
[23] Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 85; Beyhakî, c. 2, s. 267; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Kurtubî, Tefsîr, c. 1 7. s. 127.
[24] Ebu Nuaym , c. 1, s. 281; Beyhakî, c. 2, s. 267; Ebu'l-Fidâ, c. 3, s. 121; Kastalâni, c. 1, s. 467; Diyarbekrî, c. 1, s. 299; Zürkânî, c. 5, s. 109-110; Taberî, c. 27, s. 85; Ebu'l-Ferec, c. 1, s. 273; Mevâhib Şerhi, c. 5, s. 110; Ebu Nuaym, c. 1, s. 281; Kadı lyaz, c. 1, s. 235; Zehebî, Târîhu'l-islâm, s. 211; Ebu Nuaym, Delâilü'n-nübüvve, c. 1, s. 281.
[25] Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 397; Taberî, Tefsîr, c. 27, s. 87; Kurtubî, Tefsîr, c. 17, s. 1 27.
[26] Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 54; Müsned 3:165; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 27:84-85; el-Kurtubî, el-Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126; el-Beyhakî, Delâilü’n-Nübüvve 2:268.
[27] Kamer, 54/1-8.
[28] Kamer, 54/1.
[29] Kamer, 54/2.
[30] el-İcî, Kitabü’l-Mevakıf 3:405-406; el-Âmidî, Gayetü’l-Meram 1:356; İbni Teymiyye, el-Cevabü’s-Sahih 1:414; 2:44; eş-Şehristânî, el-Fark Beyne’l-Firâk 1:313; et-Teftâzânî, Şerhu’l-Mekâsıd 5:17.
[31] Kamer, 54/1.
[32] bk. el-Vâhidî, el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz 1:370; et-Taberî, Câmiu’l-Beyân 2784-87; el-Kurtubî, el Câmi’ li Ahkâmi’l-Kur’ân 17:126-127; es-Suyûtî, ed-Dürru’l-Mensûr 7:672.
[33] Abdullah İbni Mes’ud tariki; Buhârî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münafikîn 44-45; Tirmizî, Tefsîr 54. Abdullah İbni Ömer tariki; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 45. Tirmizî, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Abdullah İbni Abbas tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Menâkıbu’l-Ensâr 36, Tefsîr (54) 1; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 48. Enes İbni Malik tariki; Buhârî, Menâkıb 27, Tefsîr (54) 1, Menâkıbu’l-Ensâr 36; Müslim, Sıfâtu’l-Münâfikîn 46; Tirmizî, Tefsîru Sûre 54; Huzeyfe İbnu’l-Yeman tariki; et-Taberî, Câmiü’l-Beyân 27:51; Abdurrezzâk, el-Musannef 3:193-194; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ 1:280-281. Cübeyr İbni Mut’im tariki; Tirmizî Tefsîru Sûre 54; Müsned 4:82; İbni Hibban, es-Sahih 14:422.
[34] Ebû Dâvûd, Fiten ve Melâhim 1; Tirmizî, Fiten 7; İbni Mâce, Fiten 7.
[35] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, s.126, 234. p.
[36] https://www.nasa.gov/centers/ames/news/features/2009/Google_Moon.html
Kaynak: https://sorularlaislamiyet.com/kaynak/ayin-yarilmasi-mucizesi
***
KAMER SÛRESİ / سورة القمر
1. Kıyamet yaklaştı ve ay yarıldı.(1)
(1) Hadis rivayetlerine göre, "Ayın yarılması" Hz. Peygamberin gösterdiği mucizelerden biridir. Müşriklerin bir mucize istemeleri üzerine Hz. Peygamber parmağı ile aya işaret etmiş ve ay ikiye bölünmüştü. Bazı müfessirlere göre ise, "Ayın yarılması" olayı Kıyamet yaklaştığı zaman meydana gelecektir.
2. Onlar bir mucize görseler yüz çevirirler ve "Süregelen bir sihirdir" derler.
3. Peygamberi yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Hâlbuki her iş, (Allah nasıl takdir ettiyse öylece) gerçekleşecek (değişmeyecek)tir.
4. Andolsun, onlara içinde caydırıcı tehditlerin bulunduğu haberler geldi.
5. Bu haberler, zirveye ulaşmış birer hikmettir! Fakat uyarılar fayda vermiyor!
6,7. O hâlde sen de onlardan yüz çevir. Onlar, o davetçinin (İsrafil'in benzeri görülmemiş) bilinmedik (korkunç) bir şeye çağırdığı gün, gözleri düşmüş bir hâlde dağılmış çekirgeler gibi kabirlerden çıkarlar.
8. Davetçiye doğru koşarlarken kâfirler, "Bu zor bir gün" derler.
9. Onlardan önce Nuh'un kavmi de yalanlamıştı. Onlar kulumuzu yalanlayıp "Bu bir delidir" dediler ve kulumuz (tebliğ görevinden) alıkonuldu.
ilk 9 ayeti..
Mekke döneminin ilk yıllarında Târık sûresinden sonra nâzil olmuştur. İlk âyetinde ayın (kamer) iki parçaya bölünmesinden bahsedildiği için bu adı almıştır. “İkterabet” ve “İkterabetü’s-sâa” sûresi olarak da adlandırılır. Elli beş âyet olup fâsılası ر harfidir. Bölümler arasındaki anlam bütünlüğü sûrenin bir defada nâzil olduğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. Mekkî sûrelerin genel karakteristiğine paralel olarak Kamer sûresinde de bazı kıyamet sahneleri etkileyici bir üslûpla tasvir edilip âhiret inancına vurgu yapılmıştır. Sûrede ayrıca müminlere güven ve huzur verici, inkârcıları ise korkutucu mesajlar yer almaktadır.
Üç bölüm halinde ele alınabilen sûrenin ilk bölümü (âyet 1-8) kıyametin yaklaştığından ve ayın yarılmasından bahseden âyetle başlar. Bu âyetin, Mekkeli müşriklerin Hz. Peygamber’den bir mûcize göstermesini istemeleri üzerine nâzil olduğu nakledilmektedir (Taberî, XXVII, 50). Âyetteki ayın yarılması ifadesi müfessirlerin çoğunluğu tarafından zâhirî mânada anlaşılmış ve Resûl-i Ekrem zamanında ayın gerçekten yarıldığı belirtilmiştir (bk. İNŞİKĀKU’l-KAMER). Ancak Kur’an’da pek çok örnekte görüldüğü üzere, bu âyetteki geçmiş zaman kipindeki fiillerin, aslında gelecekte vuku bulacak kıyamet olayı ile ayın ikiye bölünmesi şeklinde gerçekleşecek kozmik olayın kesinlikle vuku bulacağına işaret ettiğini söyleyenler bulunduğu gibi, “Ay ikiye bölündü” cümlesini mecazi bir ifade kabul eden ve bunu, “Durum açıklık kazandı” şeklinde açıklayanlar da olmuştur (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “şḳḳ” md.). Bu bölümde ayrıca inkârcıların kıyamet günündeki sıkıntılı durumlarına temas edilir.
İkinci bölümde (âyet 9-42) Nûh, Âd, Semûd, Lût ve Firavun kavimlerinin de peygamberlerini yalanladıkları belirtilerek bunların uğradıkları cezalar etkileyici bir üslûpla anlatılır. Bu ifadeler arasında, “Andolsun ki biz bu Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık; ondan ders alan yok mudur?” meâlindeki cümle dört defa tekrar edilerek Kur’an üzerinde düşünmenin, ışığıyla aydınlanmanın herkes için gerekli olduğuna ve onun, her insanın yararlanabileceği ölçüde rahat anlaşılabilen bir ifade ve üslûp taşıdığından bu hususta herhangi bir mazeret ileri sürülemeyeceğine işaret edilmektedir.
Sûrenin üçüncü bölümünde (âyet 43-55) inkârcılara yönelik uyarılar tekrarlanır ve yenilmez zannettikleri topluluklarının hezimete uğrayacağı bildirilir. Burada müminlere Allah’ın yardımının geleceği belirtilmek suretiyle onlara güven verilmektedir. “O topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacak” meâlindeki 45. âyetin, bu sûrenin inmesinden kısa bir süre sonra meydana gelen Bedir Gazvesi’nde Kureyş’in müslümanlar karşısında bozguna uğrayacağını müjdelediği kabul edilir. Hz. Ömer hangi topluluğun hezimete uğrayacağını merak ettiğini, ancak Bedir Gazvesi’nde Resûlullah’ın bu âyeti okuduğunu görünce âyette zikredilen topluluğun Kureyş ordusu olduğunu anladığını belirtmiştir (İbn Kesîr, IV, 266). Âyetin Bedir Gazvesi günü Ebû Cehil hakkında nâzil olduğu da rivayet edilmektedir (Aynî, XVI, 52). Sûrenin bu bölümünde ayrıca her şeyin belirli bir plan ve düzen (kader) içinde yaratıldığı belirtilir (âyet 49). Müşriklerin Hz. Peygamber’e gelerek kader konusunda tartışmaya başlamaları üzerine bu âyetin nâzil olduğu nakledilir (Vâhidî, s. 228). Sûre, takvâ sahiplerinin cennette nâil olacakları nimetlerden bahseden âyetle sona erer.
Kaynak:
https://islamansiklopedisi.org.tr/kamer-suresi
https://kuran-ikerim.org/meal/diyanet/kamer-suresi
***
AY'IN İKİYE AYRILMASI
Allah'ın Peygamber'in eliyle mucizeler gerçekleştirdiği dönem, Mekke halkının Hz. Muhammed'den doğruluğunu göstermesini veya bir mucize görmesini talep ettiği dönemdi. Allah ayı iki parçaya böldü ve sonra onları birleştirdi. Bu olay Kur'an'da şöyle kayıtlıdır:
"Kıyamet yaklaştı ve ay ikiye bölündü." (Kuran 54:1)
Hz. Muhammed, haftalık Cuma namazlarında ve iki yılda bir düzenlenen bayram namazlarında, büyük toplantılarda Kur'an'ın bu ayetlerini okurdu. [1] Bu olay hiç yaşanmamış olsaydı, Müslümanların kendisi de dinlerinden şüphe ederdi ve pek çok kişi dinini terk ederdi! Mekkeliler, 'Ah, senin peygamberin yalancı, ay hiç yarılmadı ve biz onun yarıldığını da görmedik!' derlerdi. Bunun yerine, inananların inançları güçlendi ve Mekkelilerin bulabildikleri tek açıklama 'sihire uğramak' oldu!
"Kıyamet yaklaşmıştır ve ay iki parçaya bölünmüştür. Eğer onlar bir ayet görseler, o zaman yüz çevirirler ve: Bu, gerçekleşen bir sihirdir derler. Onlar yalanladılar ve kendi arzularına uydular. Her şeyin belli bir sınırı vardır. çalışma zamanı." (Kuran 54:1-3)
Ayın yarıldığı, güvenilir alimlerden oluşan kesintisiz bir zincir aracılığıyla aktarılan görgü tanıklarının ifadeleriyle doğrulanmakta ve bunun yalan olması imkânsız hale gelmektedir (mütevâtir hadis). [2]
Bir şüpheci şu soruyu sorabilir: Ay'ın bölündüğünü öne süren herhangi bir bağımsız tarihsel kanıtımız var mı? Sonuçta dünyanın her yerindeki insanların bu muhteşem olaya şahit olması ve kaydetmesi gerekirdi.
Bu sorunun cevabı iki yönlüdür.
İlk başta dünyanın her yerindeki insanlar bunu göremedi çünkü dünyanın birçok yerinde saat gündüz, gece geç ya da sabahın erken saatleriydi. Aşağıdaki tablo okuyucuya Mekke saatine göre 9:00'a karşılık gelen dünya saatleri hakkında fikir verecektir:
Gece gündüz dünya haritası
Ülke |
Zaman |
Mısır |
21:00 |
Hindistan |
23:30 |
Perth |
02:00 |
Reykjavík |
18:00 |
Washington DC |
öğleden sonra 2:00 |
Rio de Janeiro |
15:00 |
Tokyo |
03:00 |
Pekin |
02:00 |
Ayrıca yakın bölgelerdeki çok sayıda insanın aynı anda Ay'a bakması da pek olası değil. Hiçbir nedeni yoktu. Birisi bunu yapmış olsa bile, bu, insanların buna inandığı ve yazılı kayıtlarını tuttuğu anlamına gelmez, özellikle de o zamanın pek çok medeniyeti tarihlerini yazılı olarak korumadığı için.
İkincisi, aslında bu olayın o zamanın bir Hint kralından bağımsız ve oldukça şaşırtıcı bir tarihsel doğrulamasına sahibiz.
Kerala Hindistan'ın bir eyaletidir. Eyalet, Hint Yarımadası'nın güneybatı kesimindeki Malabar Sahili boyunca 360 mil (580 kilometre) uzanıyor. [3] Kodungallur'lu Cheraman Perumal, Malabar'lı Raja Chakravathi Farmasa bir Chera kralıydı. Ayın yarıldığını görmüştü. Olay, Londra'daki Hindistan Ofis Kütüphanesi'nde bulunan bir el yazmasında belgelenmiştir; referans numarası: Arapça, 2807, 152-173. [4] Malabar üzerinden Çin'e giden bir grup Müslüman tüccar, kralla, Tanrı'nın ayın yarılması mucizesiyle Arap peygamberine nasıl lütufta bulunduğunu anlattı. Şaşkına dönen kral, bunu kendisinin de gözleriyle gördüğünü söyleyerek oğlunu vekaleten Peygamber Efendimizle bizzat görüşmek üzere Arabistan'a gitti. Malabari kralı, Peygamberimizle tanışmış, iki iman şahitliği yapmış, imanın esaslarını öğrenmiş ancak dönüş yolunda vefat etmiş ve Yemen'in liman şehri Cafer'e defnedilmiştir. [5]
Partinin liderliğini Müslüman Malik İbn Dinar'ın yaptığı ve Chera'nın başkenti Kodungallur'a kadar devam ederek MS 629'da bölgedeki ilk camiyi ve bugün hala var olan Hindistan'ın en eski camisini inşa ettiği söyleniyor.
m 2014
HİNT BÖLGESİNDEN İLK MÜSLÜMAN & SAHABİ RASOL
Thajuddin (RA ), Cheraman Perumal olarak bilinir . |
||
İslam'ı kabul eden ilk Hintli |
Hindistan-Kodungallur, Kerala kralı Cheraman Perumal (Tajuddin.ra) (MS 622-628. Hicri 1-7) İslam'ı kabul eden ilk Hintliydi. Pek çok tarihçi bu gerçeği yazılarında kaydetmiştir.
Kerala Hindistan'ın bir eyaletidir. Eyalet, Hint yarımadasının güneybatı tarafındaki Malabar Sahili boyunca 360 mil (580 kilometre) uzanıyor. Malabar Kralı Chakrawati Farmas, Kodungallure'un Cheraman perumal'ı olan bir Chera kralıydı. Ayın yarıldığını gördüğü kaydedildi. Olay belgelenmiştir Hamidulla, "Muhammed Rasoolullah , Londra'daki Hindistan Ofis Kütüphanesi'nde saklanan bir elyazmasında, referans numarası: Arapça, 2807, 152-173 Çin'e giderken Malabar'ın yanından geçen bir grup Müslüman tüccar, kralla bu konu hakkında konuştu. Allah'ın, ayın yarılması mucizesiyle Arap peygamberini nasıl desteklediğini gören şaşkın kral, bunu kendi gözleriyle de gördüğünü söyleyerek oğlunu vekil tayin etti ve Peygamberimizle bizzat görüşmek üzere Arabistan'a doğru yola çıktı .
Hz . Peygamber Efendimiz de sahabelerden Ebu Said el-Hudri'den Çeraman Perumal'ın gelişiyle ilgili şöyle rivayet etmiştir:
"Hindistan'dan bir kral, Resulullah'a
içinde zencefil bulunan bir şişe turşu hediye etti.
Peygamber (s.a.v) bunu dağıttı. arkadaşları arasında.
Ayrıca yiyecek bir parça da aldılar.”
Hakim 'Al Musthadrak'ta bildiriyor.
Kral, Hicret'ten altı yıl önce (MS 617) 27 Şevval Perşembe günü Cidde'de peygamberle buluştu. İslam'ı kabul etti ve Tajuddin (imanın tacı) adını aldı. Kral birkaç yıl Arabistan'da kaldıktan sonra Malabar'a döndü, ancak yolda Hicret'in ilk yılında (MS 622) Ist Muharrem Pazartesi günü Yemen'deki Shahar Muqalla'da öldü.
https://historyrecollection.blogspot.com/2014/11/the-first-muslim-sahabi-rasool-indian.html
https://en.ibnbattutatravel.com/place/cheraman-perumal-maqam/
https://wallpapersafari.com/w/eU8hKE
https://www.yourultimateresource.com/wp-content/uploads/earthfromspace.jpg
Burası bir bungalov değil, Hindistan'ın ilk camisi, Mescid-i Nebevi'den sadece 7 yaş daha genç.
Cheraman Jama Mescidi: Hindistan'ın ilk Jama Mescidi hangisidir? Belki herkes bu sorunun cevabını bilemeyecektir, o yüzden bu haberi okuyun.
Tahir Kamran tarafından yazıldı | Son Güncelleme: 25 Şubat 2023 10:46 IST
Hindistan'ın İlk Camisi: Dünyanın her yerinde çok sayıda cami var, bazıları yaşlılığı nedeniyle, bazıları ise ihtişamından dolayı manşetlerde kalıyor ancak bugün size anlatacağımız cami birçok açıdan önemli sayılıyor. Kerala'nın Thrissur semtindeki Cheraman Camii'ni ilk gördüğümüzde sanki lüks bir bungalovmuş gibi görünüyor. Ancak bu camiyi okuduğumuzda gerçeği insanı şaşırtıyor.
Mescid-i Nebevi 7 yaş genç:
Kerala'daki bu caminin yaş bakımından Medine'deki Mescid-i Nebevi'den sadece 7 yaş daha genç olduğu söyleniyor. Mescid-i Nebevi MS 622 yılında, Kerala Cheraman Camii ise MS 629 yılında inşa edilmiştir. Bu nedenle Hindistan'ın ilk camisi ve alt kıtanın en eski camisi olduğu kabul ediliyor. Bu cami o zamanın Kerala mimarisi üzerine inşa edilmiştir. Bu cami, Cheraman Perumal'ın emriyle Kabil'e ait İranlı bir köle olan Hazreti Malik bin Dinar (R.H.) tarafından yaptırılmıştır.
Cheraman Perumal kimdi?
Caminin inşasını emreden kral Cheraman Perumal'dı. Bir defasında Mekke'ye gitmişti. Oraya vardıktan sonra İslam'ı kabul etti ve kendisine Tajuddin adını verdi. Ayrıca Cidde kralının kız kardeşiyle de evlendi. Tajuddin oradan döndükten sonra bu camiyi yaptırdı. Bu caminin Hindistan'ın ilk Jama Mescidi olduğu ve Hindistan'da ilk defa Cuma namazının da bu camide kılındığı söylenmektedir.
"Camiden önce burada bir tapınak vardı"
Bu cami, Kerala'nın antik mimarisi üzerine inşa edilmiştir. Ayrıca bu caminin 11. yüzyılda yeniden inşa edildiği söylenmektedir. Bir Budist tapınağı olduğu için caminin yapım tarihinde pek çok değişiklik ve dönüm noktası vardı, dolayısıyla İslam'a uyarlanması gerekiyordu. Caminin doğu tarafında, geleneksel gölet ve her dinden hacıların ve hacıların yağ döktüğü, binlerce yıldır sürekli yanan lamba gibi Budist tapınağının bazı kalıntıları hala bulunuyor.
Bu caminin önemi, Başbakan Narendra Modi'nin 2016 yılında Suudi Arabistan'ı ziyaret ettiğinde bu caminin altın modelini Suudi Kralı Salman'a sunmasından da anlaşılabilir.
https://zeenews.india.com/hindi/zeesalaam/news/cheraman-juma-mosque-kerala-india-s-first-mosuq-photos-and-deatil-hindi/1585799
************
Yerel geleneklere göre Kerala'daki Cheraman Juma Mescidi MS 629 yılında kurulmuştur. Mescidin kapısında yer alan Arabi-Malayalam dilindeki kitabede tarih Hicri 5 olarak verilmektedir. Bu, Kerala'nın Thrissur bölgesindeki Kodungallur'daki Cheraman Juma Mescidi'ni Hindistan'ın ilk camisi ve dünyanın en eski camilerinden biri yapıyor.
Efsaneye göre Kodungallur kralı Cheraman Perumal, İslam'ı kabul etti ve Peygamber Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) ile tanışmak için Medine'ye gitti. Dönüş yolunda öldü ve şimdi Umman'ın Salalah şehrinde gömüldü. Ölmeden önce seyahat arkadaşlarına İslam'ın mesajını memleketinde yaymaları talimatını verdi.
Peygamber'in sahabelerinden Malik Bin Dinar (aynı adı taşıyan ünlü alim ile karıştırılmamalıdır) liderliğindeki bir grup Müslüman seyyah Kerala'ya geldi ve Cheraman Perumal'ın isteğine göre Kerala'da bu ve diğer camileri kurdu. Ayrıca insanlara İslami uygulamaları da öğretti. Bu camiler günümüze kadar ayakta kalmış ve düzenli ibadet ve eğitim faaliyetlerinin yürütüldüğü işlevsel camiler olmaya devam etmektedir.
Ulusal Karayolu-17 üzerinde bulunan Cheruman Juma Mescidi, Kerala'nın önemli bir simgesidir. Yere Kral Cheraman Perumal ve Malik Bin Dinar'ın onuruna Cheraman Malik Nagar adı verildi. Mescid yıllar içerisinde bazı onarımlar görmüş ancak orijinal salonu ve iç yapısı korunmuştur. Daha sonraki yenilemelerden birinde dört minare eklenmiştir ancak binanın dış cephesine eski yapının görünüşünü ve hissini vermek için girişimlerde bulunulmuştur.
Minareleri ve küçük kubbeyi bir kenara bırakın ve bu binanın yüzlerce veya bin yıl önce nasıl görüneceğini hayal edebilirsiniz. Tesis bünyesindeki müzede, hayal etmenize yardımcı olacak eski yapının resimleri ve bir modeli bulunmaktadır. Ana caddenin (şimdiki NH-17) tarafında yer alan mescidin etrafı dükkanlar ve evlerle çevrilidir. Toplumun içinde iyi konumlanmış bir topluluk kurumudur.
Orijinal yapı yabancı bir şeye benzemiyordu, hem iç hem de dış mimari ve tasarım yerel etkileri andırıyordu. Eğimli kiremit çatılı, iki katlı bir yapıydı. Kuzey Hindistan'daki camilerden farklı olarak binanın dış tarafında minare, Arap kaligrafisi veya karmaşık geometrik desenler bulunmuyor. Basit giriş, İslam'ın Kerala'ya nasıl geldiğinin ve bu topraklarda iyice yerleştiğinin bir yansıması olarak davetkar ve korkutucu olmalı.
Orijinal yapının bir parçası olan ana oda küçüktür. Muhtemelen dualar için yalnızca 15 kişiden oluşan dört sırayı ağırlayabilir. Karmaşık bir tasarıma sahip eski bir ahşap minber bulunmaktadır. Tavandan sarkan vantilatörlerin yanı sıra, bir Hindu tapınağında bulunanlardan pek farklı olmayan büyük bir pirinç lamba da var. Ancak araştırmalarım bu lambayla ilgili özel bir şeyi ortaya çıkarmadı.
Bu ana ibadethanenin hemen solunda Malik Bin Dinar'ın oğlu ve eşinin mezarı bulunmaktadır. Malik Bin Dinar'ın kendisi de buradan yaklaşık 350 km uzaklıktaki Kasargod'da gömülüdür. Mescidin sağ tarafı büyük bir mezarlıktır; Birçok mezar yeniden kullanıldığı için en eski mezarın kaç yaşında olduğunu söylemek zordur. Caminin arkasında abdest almak için kullanılan yapay bir gölet bulunmaktadır.
Mescid bir komite tarafından yönetiliyor ve Hindistan'da İslam'ın bu önemli dönüm noktasının tarihini ve geleneklerini korumak için ellerinden geleni yapıyorlar. Yaşayan tarihlerden biri de caminin müezzinidir. Şu anki müezzin olarak birkaç nesildir aile geleneğini sürdürüyor. İmam ve Müezzin mescidin arkasında bulunan lojmanlarda yaşamaktadır.
Malabar Müslümanlarının görkemli geçmişine ait daha fazla tarihi esere acilen ihtiyaç duyulan tesiste bir müze bulunmaktadır.
https://twocircles.net/2010jan03/cheraman_juma_masjid_first_masjid_india.html
27 TEMMUZ 2015 PAZARTESİ
Cheraman Juma Mescidi - Hindistan'daki ilk cami
Eski Cheraman Mescidi'nin Yapısı
Cheraman Jum'ah Mescidi, Hindistan'ın Kerala eyaletindeki Methala, Kodungallur Taluk, Thrissur ilçesinde bir camidir. Cheraman Mescidi Hindistan'daki ilk camidir. Tamil Nadu'da bulunan Palaiya jumma palli'den daha eskidir ve İslam'ın Arap yayıcısı ve İslam Peygamberi Muhammed'in takipçisi ve çağdaşı olan Malik lbn Dinar tarafından MS 629'da inşa edilmiştir. Bu caminin ilk kez MS 11. yüzyılda yenilenip yeniden inşa edildiği sanılıyor. Pek çok gayrimüslim burada çocuklarının edebiyat dünyasına giriş törenleri düzenliyor.
Arabistan ile Hindistan arasındaki ticari ilişkiler eski çağlardan beri aktifti. Arabistan'da İslam'ın yerleşmesinden önce bile Arap tüccarlar, Hindistan ile Güneydoğu Asya limanları arasında önemli bir bağlantı olan Malabar bölgesini ziyaret ediyordu. İslam'ın gelişiyle birlikte Arap tüccarlar yeni dinin taşıyıcıları haline geldiler ve gittikleri her yerde onu yaydılar.Chera kralı Cheraman Perumal, Arabistan'a giderek burada Peygamber Efendimizle tanışarak İslam'ı kabul etti ve adını Tajuddin olarak değiştirdi.Oradan Malik İbn Dinar'la birlikte Kerala'daki akrabalarına mektuplar göndererek onlardan onlara karşı nazik olmalarını istemişti.Burnell'e göre o, İslam Peygamberi Muhammed'in çağdaşıydı.
7. yüzyılda Malik Bin Deenar ve Malik bin Habib liderliğindeki bir grup Arap kuzey Kerala'ya geldi ve Kodungalloor'da bir Mescid inşa ederek ona çağdaşları Cheraman Perumal'ın adını verdi.
Camide bin yıldan daha eski olduğuna inanılan ve her zaman yanan eski bir kandil bulunmaktadır. Tüm dinlerden insanlar kandil için sunu olarak yağ getirirler. Kerala'daki çoğu cami gibi bu cami de gayrimüslimlerin girişine izin veriyor.. Dönemin Hindistan Devlet Başkanı Abdul Kalam da bu caminin önemli ziyaretçileri arasında yer alıyor.
Konum | Paravur - Kodungalloor Yolu üzerinde, NH-17, Methala, Kodungalloor Taluk, Kerala, Hindistan |
---|---|
Üyelik | İslâm |
Mimari tarz | Geleneksel tapınak mimarisi |
Uzunluk | 61m |
Genişlik | 24 dakika |
Yenilenen Cheraman Cuma Mescidi
TARİH
CHERAMAN PERUMAL EFSANESİ
Bir kralın, inancını kanıtlamak için tahtından feragat ettiği efsanesi, her tarihin görkemli bir bölümüdür. Cheraman Perumal'ın geleneği, İslam'a geçmek için tahttan feragat etmesi ve ardından Mekke'ye hac ziyareti konusunda bir dizi bölgesel ve kabilesel farklılıklar vardır. En çok kabul gören ve popüler versiyonu aşağıdaki gibidir.
Başkenti Kodungallur olan Kerala'nın hüküm süren Kralı Cheraman Perumal, bir zamanlar yeni ayın ufukta ikiye bölündüğüne dair alışılmadık bir rüya gördü. Saray astrologları ona tatmin edici bir açıklama yapamadılar. Daha sonra Seylan'a giden bir grup Arap tüccar Perumal'la karşılaştığında rüyasından bahsetti. Bunun muhtemelen Hz. Peygamber'in Arabistan'da gerçekleştirdiği mucize olabileceğini açıkladılar (Kuran-ı Kerim, 54:1-5).
Bu açıklama onu ikna etti ve İslam'a girmeye karar verdi. Mekke'ye gitme kararı gizli tutuldu. Sorunsuz bir yönetim sağlamak için topraklarını böldü ve çeşitli bölgeleri yerel şeflere devretti. Daha sonra Mekke'ye gitti, peygamberle tanıştı ve İslam'ı kabul etti. Orada birkaç yıl geçirdi ve eve dönerken hastalandı ve Umman'daki Dhufar'da öldü. Ölümünden önce Malabar'ın yerel yöneticilerine mektuplar yazdı ve bunları arkadaşlarına dağıttı. Daha sonra Malik Bin Dinar ve arkadaşları Kodungallur'a vardıklarında mektuplar hükümdar reislerine teslim edildi. Farklı yerlerde cami yapmalarına izin verildi. Böylece Hindistan'daki ilk cami Kodungallur'da inşa edilmiş ve Malik Bin Dinar da bu "Çeraman Mescidi"nin ilk Gazisi olmuştur. Bir süre sonra akrabası Habib Bin Malik'i Cheraman Mescidi'ne Gazi olarak atadı ve Kerala'yı boydan boya dolaştı. Kerala'nın farklı yerlerinde farklı Camiler kurdu. Daha sonra Arabistan'a gitti ve orada öldü. Şu anda Cheraman Camii'nde bulunan eski mezarların Habib Bin Malik ve eşi Khumarriah'a ait olduğuna inanılıyor.
KERALA & KODUNGALLUR MÜSLÜMAN MİRASI
Eski çağlardaki adıyla Müsris; Kodungallur bugün tarihin yalnızca bir ekidir. Yüzyıllar önce Kerala kültürünün beşiğiydi. Geçmişi MÖ 400'e kadar uzanan bu bölge, Doğu ve Batı ile canlı bir ticaret merkeziydi. Yaşlı Pliny (MS 23-79) ona Hindistan'ın en önemli limanı olan "Primum Emorium Indiae" adını verdi. Fenikeliler, Romalılar, Yunanlılar, Araplar, Persler ve Çinliler burada Musiris'teydi. Valmiki Ramayana'da adı geçen Muchiripattanam, onun antikliğine dair bir başka işarettir.
Augustus Caesar (MÖ 63 – MS 14), ticari çıkarlarını korumak için Kodungallur'da bir tapınak inşa etmiş ve onu iki kohort tarafından korumuştu. Aziz Thomas MS 52'de buraya ayak bastı ve MS 69'da Sezar Titus'un pogromundan Kudüs'ten kaçan Yahudiler Kodungallur'da bir sığınak buldu. 3000 yıldan fazla bir süredir Kerala'da gelişen bir deniz ticareti vardı. O zamanlar bilinen dünyanın her yerinden tüccarlar, bu antik toprakların baharatları, çeşnileri, mücevherleri ve çeşitli flora ve faunasının cazibesine kapılarak akın etti. M.Ö. 800'den önce bile Çin ve Arabistan'daki denizciler muson rüzgarlarının doğasını ve ticari potansiyelini biliyorlardı. Hintli deniz tüccarları MÖ 700 gibi erken bir tarihte Babil'e ulaşmak için muson rüzgarlarını kullanıyorlardı.
Kerala'dan gelen tik ağacı Mezopotamya'nın Moon-Attur tapınağında ve MÖ 6. yüzyıl Nebuchadnezzar Saraylarında tespit edilmiştir. Yahudilerin kutsal kitaplarında Kerala baharatları hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır. Etimologlar, eski Tamil, Yunanca ve Arapça kelimelerin ticari terminolojisinde ilginç fonetik benzerlikler fark ettiler. 'Karpooram' ve 'Inji' gibi Malayalam sözcükleri 'Carpion and Zencefil' oldu. Tamilce "Arisi" kelimesi, Orisi (Yunanca) aracılığıyla pirince (İngilizce) dönüştü. William Logan, Arabistan'da ve Aden Körfezi'ndeki Secrota Adası'nda Keralit kolonileri tespit etti. Strobow gibi bazı tarihçiler, Kerala'daki Nairs ile Arabistan'ın bazı kabilelerinin sosyal gelenekleri arasında yakın benzerlikler buldular. MÖ 900 civarında Kraliçe Sheba, Kerala baharatlarını Kral Süleyman'a sundu.
Güvenilir tarihi kayıtların tamamen yokluğu, Kerala'nın erken tarihini bir mit ve efsane yığını haline getiriyor. O dönemde yaşanan yoğun hanedan mücadelesi, Perumals adında bir hükümdarın seçilmesiyle doruğa ulaştı. Kerala'daki siyasi sahne ancak Perumal'ların sonuncusu Cheraman Perumal'ın tahttan çekilmesinden sonra daha net hale geldi. Avrupa dönemi (1498-1947), Vasco de Gama'nın 1498'de Kozhicode yakınlarındaki Kappad'e çıkarma yapmasıyla başlar. HyderAli'nin 1766'da Malabar'ı işgali, Kerala'nın sosyo-politik sahnesinde muazzam bir etkiye sahipti. Tipu Sultan'ın hükümdarlığı sıradan insanın güçlenmesine giden uzun ve meşakkatli yolun başlangıcıydı. 1792'de Mysore'un düşüşü, Hindistan'ı sömürgecilerin eline bıraktı ve Kerala toplumunu da bir başka sosyal ve ekonomik "Karanlık Çağ" dönemine soktu ve bir yüzyıl sonra Swami Vivekanada'yı (1863-1902), Kerala hakkındaki ünlü gözlemini şu şekilde ifade etmeye zorladı: " bir tımarhane ". İngilizlerin göz yumduğu üst sınıf zulmü o kadar boğucuydu ki, Tipu'nun düşüşü (1750-1799) ile Malabar İsyanı (1921) arasında yaklaşık 300 İngiliz karşıtı köylü isyanı yaşandı.
1921 Malabar isyanı Kerala İslam tarihinde, özellikle Kodungallur Müslümanlarının tarihinde büyük etki yarattı. Malabar Ulemaları isyan sırasında polisin zulmünden kaçmak için Kodungallur'da mükemmel bir sığınak buldu. Kodungallur'un varlıklı Müslümanlarının anlayışlı zihinleri, Ulema'nın ilerici ve entelektüel beyinleriyle birleşerek, 1923'te Eriyad, Kodungallur'da "Müslüman Aikya Sangham" adlı bir örgütün kurulmasıyla sonuçlanan bir olaylar zinciri yarattı. .
Aikya Sangham ve ideolojileri toplum tarafından oldukça kabul gördü. Böylece Aikya Sangham'ın himayesi altında Cochin ve Malabar'ın Müslüman ağırlıklı bölgelerinde toplam 1497 okul açıldı. Medrese müfredatını yeniden düzenlediler ve medreseleri banklar, sıralar ve kara tahtalarla modernize ettiler. Tüm öğrencilere kitap, yazı tahtası, kalem ve diğer çalışma materyallerini ücretsiz olarak sağladılar. Düzenli olarak öğle yemeği başlatıldı ve tüm bunlar her kast ve inançtan öğrencilere açıktı. Müslüman toplumunu devlet burslarını kabul etmeye teşvik ettiler ve kendilerine ait burslar kurdular. Kadınların okuryazarlığı büyük bir önemle desteklendi. Müslümanların çoğunlukta olduğu bölgelerde Arap Münşilerinin (öğretmenlerin) hükümet tarafından atanacağı bir sistemin kurulmasında etkili oldular. Sonucun geniş kapsamlı etkileri oldu. Ulus bağımsız hale geldiğinde Kodungallur'daki Müslümanların genel okuryazarlığı genel nüfusunkiyle neredeyse aynı seviyedeydi ve Müslüman kadınların okuryazarlığı ulusal Müslüman ortalamasının çok ilerisindeydi. Aikya Sangam'ın doğduğu yer olan Kodungallur'daki Eriyad köyünün şu anda en fazla sayıda Müslüman bayan doktorun bulunduğu yer olması ilginçtir. Şunu da belirtmek gerekir ki, Müslüman Cemaatinde yalnızca birkaç varlıklı aile okuryazar iken, genel ve laik okuryazarlık 20. yüzyılın başında bile Kodungallur'da taban seviyesine sızmıştı. Bu büyük başarıyı topluluk, Kottapurath Seethi Mohammed Sahib, Manapat Kunhumohamed Haji, Janab Seethi Sahib ve Aikya Sangham'ın diğer liderleri gibi liderlerin vizyonuna, cesaretine ve bağlılığına borçludur. Janab Mohamed Abdurahman Sahib, Özgürlük hareketinin büyük bir lideriydi. ve Seethi Mohamed Sahib'in oğlu ve Seethi Sahib'in küçük erkek kardeşi Janab KM İbrahim Sahib büyük bir parlamenterdi. MES'in kurucu başkanı Dr. PKAbdul Gafoor da Kodungallur'dan. .
ÇEREMAN MESCIDI - TARİH
Sözlü gelenek, Cheraman Perumal'ın yakında öleceğine ikna olduğunda, Mekke'ye gitmeden önce krallığını aralarında paylaştırdığı Kerala'daki akrabalarına mektuplar yazmasıdır. Bu mektuplar arkadaşlarına teslim edildi. Bir süre sonra Malik ibn Dinar Kerala'ya geldiğinde Perumal'ın yazdığı mektupları getirdi. Mektubunda akrabalarından "mektubu taşıyanları kabul etmelerini ve onlara iyi davranmalarını" istemişti. Kerala yöneticileri mektubu onurlandırdı ve Malik İbn Dinar ile Arap Müslüman tüccar arkadaşlarının Kerala'nın farklı yerlerinde cami kurmalarına izin verdi. Kodungallur'daki bu cami kurulan ilk camidir. Kerala Vyasan Kunhikuttan Thampuran (1864-1913), feshedilmiş bir Buda viharının orada bir cami kurmaları için yeni doğan Müslümanlara devredildiği görüşündedir.
Caminin ilk olarak MS 11. yüzyılda ve daha sonra da 300 yıl önce yenilendiği veya yeniden inşa edildiğine inanılıyor. Son onarımı 1974 yılında yapılmış olup, mümin nüfusun artması sonucu caminin ön kısmı yıkılarak bir eklenti yapılmıştır. Caminin kutsal alanı da içeren antik kısmı dokunulmamış ve halen korunmaktadır. 1994 yılında giderek artan inanan sayısını karşılamak için başka bir genişletme daha yapıldı. 2001 yılında caminin bir kez daha genişletilmesine ihtiyaç duyulunca, eski caminin modelinde yeniden yapılmasına karar verildi.
Adanmışların ve hacı adaylarının önemli bir kısmının gayrimüslim topluluklardan olması büyük bir gurur kaynağıdır. Mohalla Komiteleri bunu teşvik etti ve caminin laik kimlik bilgileri içtenlikle korundu. Ramazan ayındaki oruç ayında iftar adakları gayrimüslim topluluklar tarafından yapılıyor. Birçok gayrimüslim adanmış, camide çocuklarının "Vidhyarambham"ını yönetiyor.
DEMOGRAFİ
Toplam nüfusu yaklaşık 10000 olan üye olarak kayıtlı yaklaşık 1500 aile bulunmaktadır. Cami işlerinin yönetimi, Mohalla'nın yetişkin üyelerinden oluşan genel kurul tarafından tüzük uyarınca iki yıllık bir süre için seçilen bir Komite'ye verilmiştir.
https://islamlogin.blogspot.com/2015/07/cheraman-juma-masjid-first-mosque-in.html
Modi, Cheraman Cuma Mescidi'nin bir kopyasını Suudi Kralı'na neden hediye etti?
Mangalore Bugün Haber Ağı
Kerala, 06 Nisan 2016: Başbakan Narendra Modi, Cheraman Cuma Mescidi'nin altın kaplamalı bir kopyasını Suudi Arabistan Kralı Salman'a sunduğunda, Hindistan ile Suudi Arabistan arasında MÖ 1. bin yıldan bu yana var olan ticari bağlantıların altını çiziyordu. Ancak Mescid aynı zamanda İslam'ın Hindistan yarımadasına barışçıl girişinin ve ardından dinlerle yüzyıllarca uyum içinde bir arada yaşamanın sembolüdür.
Kerala'nın Kodungallur Taluk'taki Cheraman Juma Mescidi'nin MS 629'da inşa edilen Hindistan'daki ilk cami olduğu söyleniyor. Camiyle ilgili yerel bir kayıtta, MS yedinci yüzyılda Güney Hindistan'ın bu bölümünü yöneten Chera Kralı Cheraman Perumal'ın, ayın iki yarıya bölündüğüne dair bir rüya gördüğü belirtiliyor. Bakanlarından hiçbiri tatmin edici bir açıklama getiremedi ama Sri Lanka'daki Adam's Peak'e giden bir grup Arap tüccar, rüyanın İslam'ı benimsemek için ilahi bir çağrı olduğunu anladı. Rivayete göre Hz. Muhammed Arabistan'da ayı yarma mucizesini gerçekleştirmiştir.
Cheraman Cuma Mescidi'nin orijinal yapısının altın kaplamalı kopyası. Yapı o zamandan beri yenilenmiştir.
Cheraman Perumal'ın bu yorumdan memnun kaldığı ve kısa süre sonra Mekke'ye giderek İslam'ı kabul ettiği söyleniyor. Kral, Kerala'ya dönemeden öldü, ancak ölmeden önce Muhammed'in müritlerinden Malik ibn Dinar'a İslam'ı Hindistan'da yayması ve Kerala'nın çeşitli yerlerinde cami inşa etmesi talimatını verdi. Böylece Cheraman Perumal Mescidi inşa edilen ilk cami oldu ve Malik ibn Dinar da onun ilk Gazisi oldu.
Hindistan ile Arap dünyası arasında gelişen ticaretin sembolü
Caminin kökenine ilişkin folklorun doğru olup olmadığı bir spekülasyon meselesidir. Ancak hikayenin önemi, MS yedinci yüzyılın başlarında Hindistan'ı ziyaret eden Arap tüccarlara yapılan göndermede yatmaktadır. Bir kıyı ticaret toplumu olarak uluslararası ticaret, özellikle Kodungallur (o zamanlar yabancı tüccarlar tarafından Muziris olarak anılırdı) Kerala'nın tarihinin ve ekonomisinin çok büyük bir parçasıydı. Antik dünyanın ticaret ağlarının yakıtı olan baharatlar, ana ihracat ürünüydü. MÖ 3000'den beri Asurlular ve Babilliler Kerala ile ticaret yapıyorlardı. MS 1. binyılın başlarında Mısırlılar, Yunanlılar ve Çinliler Malabar kıyılarıyla ticarete başlamışlardı.
Araplar, İslam'ın kanatlarını açmasından çok önce uluslararası ticarette öncüydü. "Aslında herkes Kerala'ya baharatları için gelirdi, ancak Araplar yalnızca doğrudan deniz yollarını keşfetmede değil, aynı zamanda düzenli teması sürdürmede de en başarılı olanlardı. Bu, onların ve ağlarının uluslararası sularda en güçlü oldukları anlamına geliyordu. Bin yıldan fazla bir süre sonra Portekizce" dedi "Fildişi Taht: Travancore Hanesi Günlükleri" kitabının yazarı Manu Pillai. Arapların Hindistan'daki uluslararası ticaret üzerindeki kontrolünü bozan şey yalnızca Avrupalı tüccarların gelişidir.
Dini uyumun amblemi
Ancak caminin kökenine ilişkin dikkat edilmesi gereken başka bir yön daha vardır. İslam'ın ilk kılıcının 13. yüzyılda Sind'de ortaya çıkmasından çok önce din, Hindistan'daki barışçıl ticaret elçilikleri aracılığıyla gelmişti.
Şu anda caminin bulunduğu yerin daha önce bir Budist Vihara tarafından işgal edildiğine inanılıyor. Ancak Kerala'da Budizm zaten ölüyordu ve Arap tüccarların bu yeni dini lehine bu alandan vazgeçildi. Başka bir hesapta, Cheraman'ın Mekke'ye gitmesinin ardından Kodungallur'u devralan Hindu Kralının, Malik İbn Dinar'ın yerel bir Hindu tapınağını camiye dönüştürmesine yardım ettiği belirtiliyor. Dünyanın her yerindeki camiler Mekke'ye bakarken, bu cami aslında bir Hindu tapınağı olarak inşa edildiğinden doğuya bakıyor. Caminin iç mekanları hala geleneksel Hindu motiflerini taşıyor ve genellikle buradaki Hindu tapınaklarında bulunan pirinç bir kandil caminin içinde muhafaza ediliyor.
Pillai, "Cheraman camisinin gerçekte temsil ettiği şey, Kerala'da yalnızca dünyanın dört bir yanından kıyılarına gelen fikirleri ve insanları değil, aynı zamanda dinleri de kucaklayan canlı bir geleneği temsil ediyor" dedi. Araplar ve onların dinleri, çeşitli dini inançları ve fikirleri benimseyen uzun bir geçmişe sahip olan Kerala'da memnuniyetle karşılandı; onlara yerel yöneticiler tarafından kraliyet himayesi ve desteği verildi; ticaret onlara refah ve zenginlik getirdi ve bu nedenle doğal olarak Kerala toplumunun çok etkili bir kesimi haline geldiler.
https://www.mangaloretoday.com/today/Modi-gifted-a-replica-of-Cheraman-Juma-Masjid-to-the-Saudi-King-why-.html
Abdul Rahman Sahib Müzesi




Abdul Rahman Sahib bir özgürlük savaşçısıydı ve Trissur bölgesindeki Azhikkodu'ya mensuptu. Evi, Nalukettu olarak bilinen geleneksel Kerala mimari tarzında inşa edilmiştir. Ev şu anda Özgürlük Mücadelesi müzesine dönüştürüldü.
Bu müze, bir sosyal reformcu ve özgürlük savaşçısı olarak Muhammed Abdul Rahman Sahib'in fedakarlıklarını ve başarılarını sergiliyor. Müze, Ulusal hareketlerin liderlerine ve isimsiz kahramanlarına saygı duruşunda bulunuyor. Müze, video gösterimleri ve bilgi panoları aracılığıyla bilgilendirici niteliktedir. Müze multimedya sistemine yüklenen belgeseller Abdul Rahman Sahib ve onun özgürlük mücadelesine katkısı hakkında geniş bilgi sağlıyor.
Antik Kerala'nın geleneksel bir çiftliği olan bu iki katlı Nalukettu binası, çok sayıda oda, avlu ve açık verandadan oluşmaktadır. Biri batıda, diğerleri doğuda olmak üzere üç açıklık vardır. Zemin katta, gökyüzüne açık bir orta avlu ile birleştirilmiş dört oda bulunmaktadır. Orta avlunun kuzey tarafında sağlanan bir merdivenle birinci kata çıkılmaktadır ve birinci kat iki küçük odadan oluşmaktadır.
Müze, Marthoma Kilisesi, Azhikkodu Plajı, Cheramanparambu arkeolojik alanı ve Kodungallur Bhagavati Tapınağı'na yakındır. Müze, Hindistan'ın ilk ve dünyaca ünlü Müslüman camilerinden biri olan Cheraman Juma Mescidi'nin yaklaşık 7 km batısında yer almaktadır.
https://www.muzirisheritage.org/abdul-rahman-sahib-museum.php
Miras Beckons
Tarihi Baharat Yolu'nun kalbi olan efsanevi liman, 3000 yıl önce ortadan kayboldu. Tarihçiler ve arkeologlar onu bulmak için her yerde arama yaptılar ama işe yaramadı. Sonra bir gün Kerala'nın küçük bir kasabası olan Pattanam'a yağmur yağdı. Yağmurlar bir mirasın kalıntılarını gün yüzüne çıkardı ve insanlığa gösterdi. Kayıp limanın mirası Muziris...
Antik dünyanın Doğu'daki en büyük ticaret merkezi olan bu efsanevi liman, Yunanlılar, Romalılar ve dünyanın geri kalanıyla baharattan değerli taşlara kadar her şeyin ticaretini yapıyordu. Muziris Miras Projesi, 3000 yıllık veya daha uzun bir kültürü gelecek nesiller için korumak ve sergilemek amacıyla bu kayıp mirası yeniden canlandıracak.
Bir zamanlar Budistler, Araplar, Çinliler, Yahudiler, Romalılar, Portekizliler, Hollandalılar ve hatta İngilizler dahil olmak üzere çeşitli kültür ve ırkların Hindistan'a açılan kapısı olan Muziris, medeniyetlerin doğuşuna, yürütülen savaşlara ve tarihin yazılmasına tanıklık etti.
Gelin... zamanın merdivenlerinden aşağıya, bilmecelerin bizi beklediği geçmişe doğru hep birlikte tırmanalım. Atalarımızın ihtişamı ve ihtişamına bürünmüş bir geçmiş...
https://www.muzirisheritage.org/
Muziris Miras Projesi
Muziris'e hoş geldiniz
Muziris sizi dünyanın dört bir yanındaki atalarının geride bıraktığı ticaret kültürü burnuna, Hıristiyanlığın Hindistan'a ilk girdiği yer olan Azhikode dalgalarına, ilk Müslüman ezanını veren Cheraman camisine, Bharani festivaline davet ediyor. Kodungallur Bhagavathy tapınağına, Yahudi sinagogunun orijinal kültürüne, el tezgâhlarının mirası düşündüğü köye, Palium sarayına ve insanı Muziris'e götüren eski su yollarına.
Muziris Miras Projesi, yüzyıllar önce ihtişamını kaybetmiş bir bölgenin olanaklarından küresel düzeyde yararlanıyor. Muziris, küçük Kerala'daki antik bir liman kentidir ve hâlâ tarih ve kültürle dolu bir tür güzelliğe sahiptir. Ve proje sayesinde yüzyıllar öncesine yolculuk yapmaya hazırlanıyoruz. Bu eski liman kentinin tarih ve kültürün yanı sıra bize sunduğu şey, geçmişteki ihtişamının kalıntılarıdır ve yer adları, mimari, beslenme vb. özelliklerde hala gözlemlenebilmektedir.
Kerala Hükümeti, efsanevi Muziris limanının tarihi ve kültürel önemini yeniden canlandırmak için Muziris Miras Projesini başlattı. Bölge, geniş ve canlı bir geçmişi çağrıştıran, geçmiş bir döneme ait çok sayıda anıtla doludur. Projenin tamamı, yerel toplumu amaçlanan tüm kalkınma girişimlerine dahil etmek ve entegre etmek için tasarlandı.
Projenin öne çıkanları
- Hindistan'daki en büyük miras koruma projesi
- Kerala Hükümetinin ilk Yeşil Projesi
- Birden fazla Devlet Dairesinin katılımı ve yakınsama
- Muziris Mirasını takdir etmek için 25'ten fazla müze
- Projeyi destekleyecek bir araştırma ve akademik kurum
- Altyapıda önemli iyileştirmeler
- Veri toplama, anket vb. amaçlarla yerel kaynak kişiler aracılığıyla yerel topluluklarla entegrasyon
Proje hedefleri
- Muzirilerin kültürel farklılığı ve çeşitliliği konusunda farkındalık ve anlayışı teşvik etmek
- Kültür varlıklarını koruyarak şimdiki ve gelecek kuşaklara aktarmak
- Sürdürülebilir kalkınmayı uygulamak ve teşvik etmek
- Koruma ve restorasyona yönelik katılımcı yaklaşımı teşvik etmek
- Herkesin erişilebilirliğini sağlamak için
- Muzirilerin mirasını bölgesel eğitim programlarına dahil etmek
- Karşılıklı sinerji için entegrasyon ve miras yönetimi
https://www.muzirisheritage.org/muziris-project.php