Duyurular

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi

KIŞIN O ÇETİN SOĞUĞUNDA BAHARI MÜJDELEYEN CEMRE: BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ VE DOĞUM TARİHİ

Salahattin ALTUNDAĞ

“Cemre” ile “Bediüzzaman Hazretleri” ve “Doğum Tarihi”’ni birlikte anmamızın hikmetinin anlaşılabilmesi için yazımızın sonuna kadar okunması gerekmektedir. Bu hikmeti; çalışmamızın sonuna bırakmamız ise bir mecburiyet… Özellikle, doğum tarihi ile ilgili olarak, bazı açıklamaların yapılmasından sonra bu hikmet anlaşılabilecektir.

Sadece şöyle bir ön bilgi verilebilir: Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili olarak yapılan derin araştırmalar sonucunda, bazı araştırmacılar, Bediüzzaman Hazretleri’nin sadece “Doğum Yılı’na ulaşabilmişledir; “Ay” ve “Gün” belli değildir. Yaptığımız ayrı bir çalışma sonucunda “Gün” ve “Ayı” da belirlemeye çalıştık.

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili araştırmalarda elde edilen bilgi; genellikle Rûmî, Hicrî ve Mîlâdî takvimlerin karşılaştırılması neticesinde elde edilen sonuçtur ve sadece belli bir yıl bulunmuştur. Sunacağımız çalışmada; takvim karşılaştırması yapılmadan da doğum tarihine ulaşılmıştır.

İşte “Cemre”’nin Bediüzzaman Hazretleri ile beraber anılması da burada başlamaktadır. Zira bu çalışmamızda; Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Gün”, “Ay” ve “Yıl” olarak belirlenen doğum tarihiyle cemrenin tarihleri arasında bir ilişkiye ulaştık.

Arapça bir kelime olan ve “ısı”, “ısıtıcı kuvvet” anlamlarına da gelen “Cemre” sözcüğü, İlkbahar başlangıcında yedişer gün arayla; önce “havada” sonra “su” ve “toprakta” yaratıldığı düşünülen “sıcaklık artışı” ve “kor durumundaki ateş” anlamına gelir.[1] Hacıların Minâ Vadisi’nde şeytan taşlamak için topladıkları taşlar topluluğu da “Cemerât” olarak adlandırılır ki bu da “Cemre” kelimesinin çoğuludur.[2]

Büyük Larousse’da; cemrenin bilimsel olarak var olup olamayacağı konusuna açıklık getirmeye çalışan bir araştırmadan söz edilmektedir:[3]

“İstanbul’da yapıldığı ve 60 yıllık bir dönemi kapsadığı ifade edilen bu araştırmaya göre cemreler; kıştan bahara geçilirken ortalama sıcaklık eğrilerinin yükselmeye başladığı dönemi belirlemekte, cemrelerin düştüğü dönemde sıcaklık, mevsim normallerinin üzerinde olmaktadır. Cemreler arasındaki günlerdeyse az da olsa sıcaklık düşüşleri yaşanmaktadır. Bu araştırmaya göre her “üç cemre” dikkate alındığında bir iki günlük farklarla, cemrelerin düştüğü tarihlerde %42; iki cemre dikkate alındığındaysa %74 olasılıkla belirgin bir ısınma saptanmaktadır.”

Halk takvimlerindeki sayılı günleri bilimsel verilerle karşılaştıran bir başka araştırmada da;[4]

“Takvimlerde cemrelerin 19-20, 26-27 Şubat, 05-06 Mart günlerinde kaydedildiğini, bilimsel olarak cemreler arasındaki günlerin genelde soğuk olsa da birinci cemrede hafif, ikinci ve üçüncü cemrede belirgin sıcaklık yükselmelerinin olduğunu, cemrelerden sonra belli dönemlerde sıcaklık düşüşleri yaşansa da bu düşüşlerin genellikle cemrelerden önceki değerlere inmediğini belirtmektedir.”

Cemre düşmesi inancına bilimsel bir açıklama getirmeyi amaçlayan daha başka bir çalışmada ise;[5]

“Böyle bir meteorolojik olayın olup olmadığı, eğer varsa düşme tarihlerinin ve sıralarının halk arasındaki inanca uyup uymadığını istatiksel yöntemler kullanarak belirlenmeye çalışılmış ve yukarıda belirtilen araştırmaya yakın sonuçlara ulaşılmıştır. Kandilli Rasathanesinde kaydedilen 82 yıllık sıcaklık gözlemleri, her yıl belli zamanlarda gerçekleştiği için meteorolojik bir tekillik olduğu düşünülen cemrenin analizini yapmak amacıyla incelenmiş ve cemre düşmesi denilen olayın bilimsel olarak da var olabileceğini gösteren verilere ulaşılmıştır.”

Bediüzzaman Hazretleri ile Cemre birlikteliğinin hikmetini daha iyi anlayabilmek için önce Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum “yılının” nasıl bulunduğunun ve hangi belgelere dayandığının bilinmesi gerekmektedir. Bulunan bu yıla; daha “başka bir yaklaşımla” nasıl ulaşılabildiği anlatmalıdır. Bu yaklaşım tarzımızdan da yola çıkarak; doğum tarihinin “Gün”, “Ay” ve “Yıl” olarak belirlenmesini sağlanmalıdır. En sonunda da Bediüzzaman Hazretleri tam doğum tarih ile cemre tarihleri arasındaki hikmetli ilişkiyi ele alınmalıdır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşrif ettikleri tarih, YENİ BİR DEVRİN BAŞLANGICI SAYILAN gelişmelerin yaşandığı yıllardı. Bu yılda Osmanlı Devleti, Balkanlar ve Kafkasya’da, Rusya’yla savaşmaktaydı.

Osmanlı tarihçilerinin Rûmî takvime göre “93 Harbi” diye adlandırdığı 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı hem Osmanlı Devleti hem de Batılı Devletler için yeni bir dönemin başlangıcını teşkil edecek kadar önemliydi.

Rusya’nın Hristiyan unsurları kışkırtması ile Bosna-Hersek ve Karadağ’da başlayan isyanlar, Avrupa’nın yarısını ve Osmanlı Devleti’nin tamamını etkileyecek kadar büyük bir savaşa sebep olmuştu.

Nisan 1877’de, Rusya’nın savaş ilânıyla Kafkas ve Tuna Cephelerinde başlayan çarpışmalar, Osmanlı kuvvetlerinin sürekli olarak geri çekilmesi ile sonuçlandı.

Ruslar, batıda Plevne’yi düşürdükten sonra Balkanları boydan boya istîlâ ederek, İstanbul’a 18 kilometre uzaklıktaki Ayastefanos’a (Yeşilköy) kadar gelmiş, doğuda Ardahan, Oltu, Kars’ı alarak Erzurum’a girmişti.

Bu esnada, Osmanlı ülkesinde ekonomik kriz had safhada idi. Halk, fakirlik ve salgın hastalıklardan ayakta duramaz hâle gelmişti. Parlamento; devam etmekte olan savaş yüzünden, sağlıklı çalışamadığı, ülkenin acil olarak çözüm bekleyen sorunlarına pratik çözümler üretemediği gerekçesiyle Padişah tarafından sürekli tatil edilmişti.

Savaşın sonunda imzalanan Ayastefanos (03 Mart 1878) ve Berlin antlaşmaları (13 Temmuz 1878) ile Osmanlı, Balkanlarda ve Avrupa’daki topraklarının neredeyse tamamına yakınını kaybetmişti.

Sırbistan ve Karadağ bağımsızlığına kavuşmuş ve Bulgaristan Prensliği kurulmuştu.

Kafkas Cephesinde ise Batum, Kars, Ardahan Ruslara bırakılmıştı. Osmanlı Devleti’nin ödemesi gereken ağır savaş tazminatı, uzun yıllar sürecek ekonomik bir çöküntüye yol açmıştı.

Antlaşmadan sonra terk edilen topraklarda yaşayan Müslüman ve Türk nüfusun her türlü zor şartlar altında başlayan göç dalgaları, ülkedeki durumu daha da ağırlaştırmıştı.

05 Mayıs 1789 tarihinde (Bediüzzaman Hazretleri’nin doğumundan 101 yıl yani bir asır önce) vuku bulan, “Fransız İhtilalinin” menfi milliyetçilik fikirleri de sâri bir illet gibi tüm Osmanlı Devleti’ne iyice yayılmıştı.

İşte, YENİ BİR DEVRİN BAŞLANGICI SAYILAN bu gelişmeler yaşanırken, Bediüzzaman Hazretleri, böylesi bir durumdaki Osmanlının, son döneminde dünyaya teşrif buyurmuşlardır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi konusunda kaynaklar arasında farklılıklar bulunduğu görülmekte ve 1873 ile 1878 arasındaki yıllar, çeşitli yayınlarda ifade edilmektedir.

Önemli bazı kaynaklar ve onların, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğumu ile ilgili olarak verdikleri tarihler şöyledir:[6]

  1. Bedîüzzamân Saîd-i Kürdî’nin Terceme-i Hâlinden Bir Hülâsadır (Müküs’lü Hamza, 1334 / 1918):[7] Rûmî 1293
  2. Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı (Abdurrahman, 1335 / 1919):[8] Rûmî 1293
  3. Osmanlı Devleti zamanında; 26 Eylül 1337 (26 Eylül 1921) tarihinde Bediüzzaman Hazretleri’ne, Nezâret-i Umûr-ı Dahiliye (İçişleri Bakanlığı) tarafından çıkarılan Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Tezkeresi (Hüviyet Cüzdanı) (Sadık Albayrak, Son Devrin İslâm Akademisi: Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye, İstanbul 1973):[9] Hicrî 1295, Rûmî 1293
  4. Bediüzzaman Hazretleri Osmanlı Devleti zamanında “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye”[10] a’zâsı (üyesi) iken, 17 Teşrin-i Evvel 1337 (17 Ekim 1921) tarihinde doldurulan Terceme-i Hâl Varakası (Özgeçmişi) (Sadık Albayrak, Son Devrin İslâm Akademisi: Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye, İstanbul 1973):[11] Rûmî 1293
  5. Bediüzzaman Saîd Nûrsî, Tarihçe-i Hayatı Eserleri, Meslek ve Meşrebi (Büyük Târihçe-i Hayât) Doğuş Ltd. Şirketi Matbaası, Ankara, 1958[12] Baskı: Hicrî 1290, Mîlâdî 1873 [13]
  6. Risâle-i Nur Müellifi Bediüzzaman Saîd Nûrsî Târihçe-i Hayâtı (Büyük Târihçe-i Hayât), Envâr Yayınları, 1991 Baskı: Rûmî 1293
  7. Risâle-i Nur Müellifi Bediüzzaman Saîd Nûrsî Târihçe-i Hayâtı (Büyük Târihçe-i Hayât), Yeni Asya, 2008 Baskı: Rûmî 1293, Mîlâdî 1878
  8. Mufassal Tarihçe-i Hayat (Abdulkadir Badıllı, 1998): Mîlâdî 1877, Rûmî 1293, Hicrî 1294
  9. Mâidetü’l-Kur’ân ve Hazînetü’l-Bürhân, (Ahmet Feyzi Kul – İttihad Yayıncılık): Hicrî-Şemsî 1255, Hicrî-Kamerî 1293, Mîlâdî 1877
  10. Risâle-i Nûr Enstitüsü (Köprü – Bedîüzzaman Özel Sayısı; Bahar-2000; 70. Sayı):[14] Hicrî 1295, R.1293, Mîlâdî 1878
  11. Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Saîd Nûrsî, Kasım-2015 (Necmettin Şahiner): Rûmî 1293, Mîlâdî 1876-1877
  12. Bediüzzaman’ın Doğum Günü ve Yaşı (Mustafa Süzen; Mart 2006):[15] Hicrî 1293, Rûmî 1292, Hicrî Şemsî 1255, Mîlâdî 1876
  13. Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân (Bilâl TUNÇ):[16] Hicrî Şemsî 1256,[17] Hicrî Kamerî 1295, R.1293, M.1878

Osmanlı Devleti zamanına ait bazı belgelerde sadece Hicrî, bazı belgelerde Rûmî ve bazı belgelerde ise Mîlâdî tarih vardır. Bununla birlikte bir yılın Hicrî mi Rûmî mi olduğunun tespiti, eğer tarihte ay yazılı değilse problem olabilmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihini bildiren bazı belgelerin üzerindeki tarihlerin de hangi takvime göre yazılmış olduğu belirtilmemiştir. Bu durumda belirtilen tarihlerin hangi takvime göre esas alınacağı sorusu ortaya çıkmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili olarak bildirilen “1293” senesi[18] üzerinde nerede ise bütün araştırmacılar mutâbık görünüyor. İş; bu tarihin Hicrî mi, Rûmî mi olduğuna gelince biraz çatallanmaktadır.[19]

Bediüzzaman Hazretleri, yaşadığı dönem itibariyle üç ayrı takvimle muhatap olmuştur. Bunlardan;

  • İlki HİCRΠ(diğer adıyla KAMERÎ Takvim)’dir: Hicrî, Arapçada, “hicrete ait”“hicretle ilgili” anlamına gelir. Hicret ise “bir yerden başka bir yere çıkmak” demektir.[20] Hicret, kendi memleketini terkle başka bir yere gitme, göçme, memleket değiştirme anlamlarına da gelir. Peygamber Efendimiz’in (ASM) Mekke’den Medine’ye göç edip vatanını nakletmesi hadisesi İslâm tarihinin başlangıcı sayılır.[21]

Osmanlı Devleti’nde; 17. yüzyılın ikinci yarısına kadar gerek günlük hayatta, gerekse belgelendirmeler ve kitaplarda hemen hemen hep Hicrî takvim kullanılmıştır.[22] Ancak güneş senesinden 10 gün 21 saat eksik olan bu Hicrî takvim, tam olarak seneyi tamamlamadan devir etmesi dolayısıyla ayları, mevsimlere göre değiştiğinden özellikle mâlî işler için elverişli değildi. Bu yüzden Osmanlı Devleti’nin 15. yüzyıldan sonra bazı devlet gelirlerinin tahsilinde ve bunun neticesi olarak bir kısım mâlî hesaplarda Hicrî Takvim kullanılmamıştır.[23]

Bununla birlikte Hicrî 09 Muharrem 1256 / Rûmî 01 Mart 1256 / Mîlâdî 13 Mart 1840 tarihinden itibaren Hicrî ve Rûmî takvim birlikte kullanılmaya başlandı. Osmanlı Devleti’nde de esas olarak Hicrî tarih ilk zamanlardan son zamana kadar hep kullanılmıştır. Bu kullanım uluslararası takvimin kabulü olan 26 Kânûn-u Evvel 1341 (31 Aralık 1925) tarihinde Büyük Millet Meclisinin kabul ettiği 698 sayılı kanunla son bulmuştur.[24]

  • İkincisi RÛMÎ Takvim (diğer adıyla MALİ Takvim)’dir: Rûmî, sözlükte; eskiden “Rum” denilen “Anadolu” ve “Rumeli”’ye ait veya bu yerlerin ahalisinden olan demektir.[25] Rum adı asıl olarak Romalılara verilip daha sonra Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılması sırasında Bizans cihetine münhasır kalmıştır. Orta Asya halkı Anadolu’ya bu ismi vermişlerdir.[26]

Rûmî takvim, Osmanlı Devleti’nin mâlî konularda kullandığı güneş sistemine dayalı takvimdir. Bu takvim mâlî işlemlerde Cumhuriyet devrinde de 1983 yılına kadar kullanılmıştır.[27] Rûmî takvim Osmanlılarca Hicrî 1205 (1790) senesinden itibaren kullanılmaya başlanmıştır. Resmî belgelerde “Sene-i Mâliye” suretinde geçmektedir.[28]

Osmanlı Devleti’nde; 17. yüzyılın ortalarından itibaren kullanılmaya başlanan Rûmî Takvim, mâlî ve idari işlerde ve yazışmalarda kullanılıyordu. Ayrıca doğum tarihleri de bu tarihe göre kaydediliyordu.

Günümüzde kullanılan nüfus kayıtlarına da esas teşkil eden Mîlâdî 1905’teki (Rûmî 1321) nüfus sayımı Rûmî tarih esas alınmak suretiyle yapıldığına göre bu tarihten sonra doğan ve ölenlerin nüfusla ilgili evraklarında geçen tarihler Rûmîdir.[29]

  • Üçüncüsü MÎLÂDÎ Takvim (diğer adıyla GREGORYEN Takvimi)’dir: “Mîlâd” kelimesi; Arapça “velâdet” ten gelip, sözlükte bir zâtın doğduğu zaman veya gün, özellikle Hazret-i İsa’nın (AS) doğduğu sene demektir. Mîlâdî ise; Hazret-i İsa’nın (AS) doğum senesi itibarıyla olan anlamına gelir.[30]

Bu tarih türü çoğunlukla Osmanlı kurumlarına yabancı devletlerden ve şahıslardan gelen belgelerde görülür. Nezâretlerin (Bakanlıkların) kuruluşuna kadar Osmanlı kurumlarından yabancı devlet kurumlarına ve özel şahıslara gönderilen belgelerde ise Hicrî tarihin yanı sıra az da olsa Mîlâdî tarihin de kullanıldığı olmuştur. Nezâretlerin kurulmasıyla birlikte Osmanlı sefaret (elçilik) ve konsoloslukları ile yabancı devlet temsilcilikleri arasında yapılan yazışmalarda Fransızca kullanıldığı ve hâliyle belgelerdeki tarihlerin de Fransızca olarak yazıldığı görülmektedir. Bu şekilde devletin son zamanlarına kadar Mîlâdî tarih de Osmanlı Devleti’nde kullanılmıştır.[31]

Bediüzzaman Hazretleri’nin, yaşadığı dönem boyunca, vefâtına kadar ki zaman diliminde muhatap olduğu üçüncü takvim, 1 Ocak 1926’dan itibaren kullanmaya başladığımız MÎLÂDÎ Takvim’dir.

Burada esas alınacak tarih hiç şüphesiz Bediüzzaman Hazretleri’nin kendi beyânı ile bu beyânı doğrulayan beyân ve tespitler olup yukarıda belirtilen bilgiler çerçevesinde yapılmalıdır. Doğum tarihi olarak en çok beyân edilen tarih “1293” tarihidir. Bu tarihin de Rûmî takvime göre olduğu Risâle-i Nur Külliyâtındaki şu ifadeden açıkça anlaşılmaktadır:[32]

arapca-001.jpg

cümlesinde şeddeli “re” iki “re” ve üstündeki tenvin “nun” sayılmak şartıyla bin iki yüz doksan üç (1293) eder. İşte bu tarih Rus’un Âlem-i İslâmın felaketine sebep olan doksan üç (93) dehşetli harbin zamanına ve Risâle-i Nur müellifinin tarih-i velâdetine tam tamına tevâfuku şüphesiz kasdi bir işaret-i gaybîyedir.”

Bu beyândan da kat’î anlaşılıyor ki, doğum tarihi; “Hicrî 1293” olmayıp “Rûmî 1293”’tür. Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi olarak ifade edilen “1293 yılının” Rûmî takvime göre olduğu, bu ifadede zikredilen ve “93 harbi” (1877-1878) olarak anılan savaşın, tüm belgelerde “Rûmî takvime” göre olarak ifade edilmesinin tasdiki ile sabittir.

Ayrıca Risâle-i Nur adlı şaheser Külliyâtın, Sikke-i Tasdik-i Gaybî adlı kitabında Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili şu ifadeler kullanılmaktadır:[33]

“…arza bastığın zaman ki, cifirce 1295 Arabî93 RÛMΠtârîhidir ki, târîh-i velâdetine ve Rus Harb-i müdhişine tevâfukla berâber..”

Bu ifade; Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili olarak çok açık bir şekilde gösteriyor ki, “1293” olarak ifade edilen yıl, “Rûmî takvime” göre belirtilen senedir.

1293 tarihinin Rûmî takvime göre mi Hicrî takvime göre mi ele alınıp alınmayacağı sorununun “Rûmî takvime göre” olması gerektiğini kesin bir şekilde sonuçlandırıldıktan sonra doğum tarihi ile ilgili olarak diğer belgeleri inceleyelim.

-Bediüzaman Hazretleri’nin ilk talebelerinden Müküs’lü Hamza Efendi tarafından, 1919 tarihinde kaleme alınan ve Bediüzaman Hazretleri’nin ilk tarihçesi olarak bilinen “Bediüzzaman Saîd-i Kürdî’nin Tercüme-i Halinden bir hülâsadır” adlı, yaklaşık beş sayfalık eserde şöyle denilmiştir:[34]

“Bedîüzzaman (1293) tarihinde Bitlis vilâyeti, Hizan kazası, İspa’rit (İspa’ret, İspâirt, İspâert) nâhiyesine tâbi Nûrs karyesinde[35] tevellüd etmiştir (doğmuştur).”

-Yeğeni Abdurrahman’ın 1919 ve 1921 tarihilerinde yazıp yayınladığı “Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı”n adlı eserinde ise Bediüzaman Hazretleri’nin doğum tarihini şöyle bildirilmektedir:[36]

“Bediüzzaman Saîd-i Kürdî, (293) tarihinde Bitlis vilâyetine tâbi Hizan kazasının İspâirt/İspa’rit nâhiyyesi mülhakatından (bağlı olduğu) Nûrs karyesinde tevellüd etmiştir (doğmuştur).”

-Şaheser Risâle-i Nur Külliyâtının Şualar adlı kitabında ise Bediüzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili şöyle denilmektedir:

a2-006.jpg

nun makamı bin iki yüz yetmiş dokuz (1279) olup (…) hem on dört (14) sene sonra müellifinin velâdetini (doğumunu) … tam tamına aynı târîhe tevâfukla işâret eder.”[37]

1878 senesinde 14 sene çıkardığımızda 1864 yılını buluruz. Bu yıl da 1279 senesine denk gelmektedir.

-Şualar adlı eserde ayrıca şu ifadelere de rastlamaktayız:[38]

“… 1294 eder ki, velâdetinin (doğumunun) ve hayâtının birinci senesidir.”

Hem Rûmî hem de Hicrî takvime göre (yani 1294 yılı her iki takvime göre ele alınsa da); 1294 yılı Mîlâdî takvime göre 1878 yılına rastlamaktadır.[39] Ayrıca 1294 yılı için “velâdetinin ve hayâtının birinci senesidir” deniliyor ki 1294 tarihinden birinci seneyi çıkardığımızda bu tarih 1293 eder.

-Yine o şaheser Risâle-i Nur Külliyâtının “Barla Lahikâsı” adlı kitabında doğum tarihine işareten şöyle denilmiştir:[40]

“Üstâdımız teşrif ettiği (Isparta’ya) zaman,[41] yaz mevsiminin en hararetli zamanı idi. Yağmurlar kesilmiş, Isparta’yı iska eden sular azalmış, bir kısm-ı mühimminin menba’ı kesilmiş; ağaçlar sararmağa, otlar kurumağa, çiçekler buruşmağa başlamıştı … Cenâb-ı Hak’tan yüz on dokuz Risâlenin eliyle, yüz on dokuz bin kelimeleri diliyle dua etti, yağmur istedi. Cenâb-ı Hak öyle bereketli bir yağmur ihsan etti ki, bir misli doksan üç (93) tarihinde[42] yağdığını ihtiyarlarımızdan işitiyoruz ki; bu tarih, üstâdımızın tarih-i velâdetine (doğumuna) tesadüf etmekle…”

-Bediüzzaman Hazretleri “Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiyye”[43] üyesi iken, o zamandan günümüze kadar gelen iki belgede, doğum tarihine dair bilgilere rastlamaktayız:[44]

  1. Belge: Bediüzzaman Hazretleri’ne; Nezâret-i Umûr-ı Dahiliyesi (İçişleri Bakanlığı) tarafından, üzerinde 26 Eylül 1337 tarihi bulunan “Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Tezkeresi” yani “Hüviyet Cüzdanı” verilmiştir. Yazılı olan “Eylül” ayı ifadesi Mîlâdî takvime göre olamayacağından (tarihteki seneye baktığımızda durum bunu göstermektedir) bu tarihin Rûmî takvime göre olduğu anlaşılmaktadır. Mîlâdî takvime göre bu tarihin karşılığı, 26 Eylül 1921 yılına denk gelmektedir. Bu belge Rûmî takvime göre 26 Eylül 1337, Mîlâdî takvime göre karşılığı 26 Eylül 1921 tarihinde Bediüzzaman Hazretleri’ne verilmiştir.

Ayrıca bu belgenin tercümesinden de anlaşılacağı üzere belgenin üzerinde iki adet tarih bulunmaktadır.

Belgede yazılı olan; Târih ve Mahall-i Velâdeti: 1295 (bin iki yüz doksan beş) ve 1293 (bin iki yüz doksan üç) Hîzân kazâsı, Nevrûz karyesi” ifadesindeki tarihler; yukarıda, takvimler hakkında verilen bilgiler ve Osmanlı Evraklarının okunması usulüne göre belgenin üzerinde yazılı olan 1293 tarihi, Rûmî takvimdeki karşılığı olup 1295 tarihi ise Hicrî Takvimdeki karşılığıdır.

resim1-006.jpg

26 Eylül 1921 (26 Eylül 1337) tarihinde, Bediüzzaman Hazretleri’ne verilen

“Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Tezkiresi”

Osmanlıca yazılı olan “Devlet-i Aliyye-i Osmâniyye Tezkiresi”’nin (Hüviyet Cüzdanının) Tercümesi şöyledir:[45]

a3-003.jpg

  1. Belge: Bediüzzaman Hazretleri’nin; 17 Teşrin-i Evvel 1337 tarihinde, kendi beyânlarıyla doldurulup, Darü’l Hikmeti’l İslâmiye Reisliğine sundukları “Terceme-i Hâl Varakası”’ndaki (özgeçmişlerindeki), beş soruya vermiş oldukları cevaplar arasında ikinci sorunun cevabında dünyaya teşriflerini belirten bir tarih yazdırmışlardır. Şöyle ki:[46]

“Sual: 2) Tarih ve mahall-i velâdeti?

Cevap: 2) Tarihi velâdetim (doğum tarihim) 1293`tür…”

Bu belgenin sonunda “17 Teşrin-i Evvel 1337” ifadesi yazılmaktadır. Yazılı olan tarihte de “Teşrin-i Evvel” ayı Rûmî takvimlerde bulunmaktadır. Mîlâdî takvime göre karşılığı ise 17 Ekim 1921 yılına denk gelmektedir.

Yine Bediüzzaman Hazretleri; kendi mübârek eserleri olan Şualar,[47] Tarihçe-i Hayat,[48] Barla Lahikâsı[49] ve Sikke-i Tasdik-i Gaybî’de[50] doğum tarihini 1293 (Rûmî) olarak ifade etmektedirler.

resim2-002.jpg

17 Teşrin-i Evvel 1337 (17 Ekim 1921) tarihinde, Bediüzzaman Hazretleri’nin

Darü’l Hikmeti’l İslâmiye Reisliğine sundukları “Terceme-i Hâl Varakası” (özgeçmişleri)

-Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi ile ilgili olarak, bazı eserlerde 1295 tarihine de rastlamaktayız:[51]

“…arza bastığın zaman ki: Cifirce bin iki yüz doksan beş (1295) Arabî ve doksan üç (93) Rûmî tarihidir…”

ki bu tarih (1295 yılı); “Arabî” ifadesiyle belirtildiği gibi “Hicrî takvime” göre verilmiş bir tarihtir.

Görüldüğü üzere; Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşrifleriyle ilgili olarak iki tarihe ulaşmaktayız:

  • Rûmî 1293
  • Hicrî 1295

Mîlâdî takvime göre bir ifadeye rastlanılamamaktadır. Bu durumda verilen tarihlerin Mîlâdî takvime dönüştürülmesi gerekmektedir. Fakat kaydedilen tarihler sadece yıl olarak belirtilmiş olup gün ve ay belirlemesi yapılmamış olması ve Hicrî, Rûmî ve Mîlâdî yıllar arasındaki gün farklılıkları ve artık olan yıllar nedeniyleHicrî Takvime göre 1295 ve Rûmî Takvime göre 1293 olarak kayıtlı olan tarihleri, bugün kullandığımız Mîlâdî Takvime çevirmede yanlış sonuca ulaşmak kaçınılmaz olmuştur.[52]

Elimizde, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğumunu gün ve ay olarak gösteren bir bilgi olmadığına görebelirtilen yıllardan hareketle doğru tarihi yakalamak durumundayız.

Türk Tarih Kurumu’nun “Tarih Çevirme Kılavuzu”’na; 1293 Rûmî tarihini, ay ve gün yazmadan verdiğimizde Kılavuz bizi şu sonucu göstermektedir:[53]

resim3.jpg

Yine “Tarih Çevirme Kılavuzu”’na; 1295 Hicrî tarihini, ay ve gün yazmadan verdiğimizde ise şu sonucu göstermekteyiz;[54]

resim4.jpg

Bu sonuçlardan da görmekteyiz ki:

  • 1293 Rûmî takvim; 1294 ile 1295 Hicrî takvime ve 1877 ile 1878 Mîlâdî takvime rastlamaktadır.
  • 1295 Hicrî takvim ise; 1293 ile 1294 Rûmî takvime ve 1878 Mîlâdî takvime rastlamaktadır.

1293 Rûmî takvimin, Hicrî takvimdeki 1294-1295 yıllar ile Mîlâdî takvimdeki 1877 ile 1878 yıllar ve 1295 Hicrî takvimin de Rûmî takvimdeki 1293-1294 yıllar gibi ikili yıllara rastlaması bizi biraz daha ince araştırmaya sevk etmektedir.

Bu durumda, doğru tarih aralığını yakalayabilmek için; 1293 Rûmî ve 1295 Hicrî tarihlerin takvimdeki ilk ayının ilk günleriyle son ayın son günlerini karşılaştırmamız gerekecektir. 1293 Rûmî ile 1295 Hicrî tarihlerinin beraber uyum sağladıkları gün ve ayların aralığı, bize Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşrif ettikleri gün, ay ve yıl aralığını verecektir.

Tarih Çevirme Kılavuzuna baktığımızda; Rûmî takvime göre 01.01.1293 ile 19.10.1293 arasındaki zaman dilimi, Mîlâdî 1877 tarihine karşılık gelmektedir. Yani Rûmî 1293’ün ilk on ayı Mîlâdî 1877 yılının içinde yer alıyor. Bu noktadan hareketle doğum tarihini 1877 olarak kabul etmek doğru gibi gelebilir ki, bunu bazı eserlerde de görmekteyiz.

Ancak, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihini gösteren diğer takvim olan Hicrî Takvime göre meseleyi ele aldığımızda; yukarıda zikrettiğimiz, Mîlâdî 1877 yılını karşılayan Rûmî on ay içinde, Hicrî 1295 yılını bulamıyoruz. Hicrî 1295; tam da Rûmî 1293’ün içindeki, Mîlâdî 1877 tarihinin bitiminden beş gün sonra başlamaktadır. Yani belgelerle sabit olan Rûmî 1293 yılının 10. ayından sonraki ay ve günleri, Hicrî 1295 tarihlerinin ilk ay ve günleriyle kesişmeye başlamaktadır.

Hicrî 1295 ile Rûmî 1293 tarihleri örtüşmesi şu 67 günlük zaman dilimini içine almaktadır:

  • Hicri takvime göre; 01 Muharrem 1295 ile 08 Rebîü’l Evvel 1295 tarihleri arası
  • Rûmî takvime göre; 24 Kânûn-u Evvel 1293 ile 28 Şubat 1293 tarihleri arası

Senenin ilk gün ve aylarından itibaren yapılan araştırmaya göre Hicrî 1295 ile Rûmî 1293 tarihlerinin örtüştükleri tarihler;[55]

resim5.jpg

Senenin gün ve aylarını sonlara doğru götürdüğümüzde yapılan araştırmaya göre Hicrî 1295 ile Rûmî 1293 tarihlerinin örtüştükleri tarihler;[56]

resim6.jpg

Üç takvime göre de günleri bir ileri veya bir geri aldığımızda Hicrî 1295 ile Rûmî 1293 tarihlerinin örtüşmemeleri gösteriyor ki; her iki takvime göre verilen tarihler de Mîlâdî olarak 1878 yılını göstermektedir.

Bir başka ifadeyle; Hicrî 1295 yılının başladığı 01 Muharrem (Rûmî 24 Kânûn-u Evvel 1293) ile Rûmî 1293 yılının bittiği 28 Şubat (Hicrî 08 Rebîu’l Evvel 1295) tarihlerinin kesiştiği Mîlâdî dönem, 05 Ocak 1878 ile 12 Mart 1878 arasındadır.

Bu durumda Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum YILI, her halükârda 1878 senesidir; yani05 Ocak 1878 (Cumartesi) ile 12 Mart 1878 (Salı) tarihleri ARASINDAKİ bir günde dünyaya teşrif etmişlerdir.

Hicrî 1295 – Rûmî 1293 tarihlerinin bir birleriyle örtüşmesi işlemimizi ve bunların 1878 yılına denk geldiğini tablolarla daha ayrıntılı bir şekilde anlatmaya çalışalım:

HİCRÎ 1295 – RÛMÎ 1293

Kıyaslamaları rahat yapabilmek ve anlayabilmek için Mîlâdî, Hicrî ve Rûmî takvimlerde bulunan ayları bir tablo halinde sunalım:

a4-001.jpg

Her takvimin aylarının sırası da verilmekte olan bu tabloyu da göz önüne alarak verilen tarihleri değerlendirelim:

Bediüzzaman Hazretleri’nin; dünyaya teşriflerinin yılı ile ilgili en iddialı tarih “1877” yılıdır. Öncelikle bu kabulün doğruluk testini yapalım; hem 1877 yılının doğru olup olmadığı belirlenirse araştırma yönümüzü de belirlemiş oluruz. Yani testimizde doğum tarihi, 1877 yılı olarak gözükürse mesele yok; değil ise, ileri yıllara veya geride kalan yıllara doğru yollanmamız gerekecektir.Her takvimin aylarının sırası da verilmekte olan bu tabloyu da göz önüne alarak verilen tarihleri değerlendirelim:

Eğer, doğum tarihi 1877 yılı olursa; Rûmî ve Hicrî takvimlerde belirlenen doğum tarihleriyle (Rûmî-1293 ve Hicrî-1295) uyuşması gerektiği kesindir. Bu şartın olup olmadığını belirlemenin en kestirme yolu; 1877 yılının en son günü olan, Mîlâdî 31 Aralık 1877 yılının, Hicrî 1295 ve Rûmî 1293 yıllarıyla örtüşüp örtüşmediğini kontrol etmek olacaktır. Tarihleri bir tablo halinde karşılaştırdığımızda durum daha net bir şekilde gözükecektir. Şöyle ki;

a5-001.jpg

Tabloda da görüldüğü gibi; 1877 yılını, son gününe kadar ele aldığımızda (31 12 1877); Rûmî Takvim 1293 yılını gösterse de Hicrî Takvim, 1295 yılına rastlamamaktadır. Dolayısıyla 1877 YILININ SON AYININ SON GÜNÜNE KADARKİ HİÇBİR GÜN VE AY, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi olarak görülemez.

Oysaki belgelerde, takvimlere göre; Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşrif yılları, Rûmî takvime göre 1293 yılı olmakla beraber, Hicrî takvim olarak 1295 yılının da olduğunu, ayrıntılarıyla yukarıda açıkladık. Bu durumda; “Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihinin, Mîlâdî 1877 yılı olduğu ifadesi yanlıştır” diyebiliriz.

Mîlâdî takvim göre 1877 yılının son gününe kadar Hicrî ve Rûmî takvimlerin uyuşmaması; doğum tarihinin, 1877 yılından sonraki yıllara rastlayacağını göstermektedir. Çalışmamızı daha ileriki yıllara doğru yönlendirmemiz ve öncelikle, Hicrî 1295 yılının Rûmî 1293 yılıyla örtüştüğü yılı bulmamız gerektiği açıktır. Bu durumda çalışmamızı; 1295 Hicrî takvim yılının başından itibaren yürütmemiz gerekecektir.

Doğum günü araştırmamızı Hicrî yılın başını ele alarak yürütmeye çalıştığımızda şu durumlarla karşılaştığımızı görürüz:

1295 Hicrî takvimin ilk başlangıç günü olan 01 Muharrem 1295 tarihi, Mîlâdî 05 Ocak 1878 tarihine rastlamaktadır. Aynı anda Rûmî takvimin de 24 Kânûn-u Evvel 1293 tarihine rastladığını görürüz. Böylece, Hicrî 01 Muharrem 1295 (01 01 1295) tarihinden itibaren, Rûmî olarak verilen tarihin de Bediüzzaman Hazretleri’nin verdiği tarihlere uymakta olduğunu görmekteyiz.

Yani, Hicrî ve Rûmî takvimlere göre; belgelerle bize intikal eden tarihlerin HER İKİSİ BİRDEN göz önüne alındığında, Bediüzzaman Hazretleri’nin; yıl itibariyle, doğum tarihinin 1878 olduğu kesinleşmiş olur. Bu tarihleri daha açık bir şekilde, yine bir tablo halinde görelim:

a6-001.jpg

 

Bu tabloda, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi aralığının ilk gününü belirlemiş olduk. Bu aşamadan sonra, Hicrî 1295 ile Rûmî 1293 yıllarının kesişim tarihlerininne zamana kadar devam etmekte olduğunun bulunmasıyla Bediüzzaman Hazretleri’nin doğduğu TARİH ARALIĞINI tespit edebiliriz.

Aynı çalışmadan yola çıkarak, tarih aralığını belirlememiz mümkündür. Zira Hicrî 1295 tarihinin ilk ayı, Rûmî takvimin 1293 tarihinin 10. ayını göstermektedir. Rûmî 1293 yılı, geriye kalan yaklaşık iki küsur ay sonra 1294 yılına dönecektir.

Önümüzde; Hicrî takvimden 12 ay Rûmî takvimden ise 2 küsur kaldığına göre ve bu durumda Rûmî takvim Hicrî takvimden önce biteceğinden yani 1293 yılından 1294 yılına döneceğinden ve 1294 yılı da doğum tarihi olarak ele alınamayacağından, çalışmamıza Rûmî takvimi ele alarak devam etmemiz gerektiği açıktır.

Rûmî takvimin geri kalan gün ve ayları bitinceye kadar Hicrî takvim ile örtüşüp örtüşmediği kontrol edilmelidir. Rûmî takvimin son günü yani 28 12 1293 (28 Şubat 1293) tarihi (Şubat ayı 28 gündür), doğum tarih aralığını belirlemede yardımcı olacaktır. Durumu tablo haline getirdiğimizde tarihler şöylece olacaktır:

a7-001.jpg

Görüldüğü gibi Rûmî takvim, son gününe kadar, Hicrî takvim ile örtüşmektedir. Rûmî takvimi; bir gün bile ileri aldığımızda, 1294 yılını göstereceğinden örtüşme bozulacaktır.

  • İlk gününü Hicrî takvimin ilk günü (01 01 1295 / 01 Muharrem 1295) belirlerken
  • Son gününü de Rûmî takvimin son günü (28 12 1293 / 28 Şubat 1293) belirlemiş olmaktadır.

Tüm bu tarih aralığında da Mîlâdî takvim 1878 yılını göstermektedir (05 01 1878 ile 12 03 1878 / 05 Ocak 1878 ile 12 Mart 1878).

Her üç takvime göre de bu tarihlerden bir gün bile GERİYE veya İLERİYE gittiğimizde Rûmî 1293 yılıyla Hicrî 1295 tarihlerinin uyuşmamakta olduğunu görmekteyiz.

Sonuç olarak; bu çalışmada, üç adet tablo düzenledik. Birinci tabloda; Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi için, 1877 yılının doğru bir yıl olmadığını ve SONRAKİ YILLARA bakılması gerektiğini gördük.

Elimizdeki Hicrî ve Rûmî yılları ele alarak; iki takvimin uyuştuğu, kesişim aralığını bulmak için Hicrî takvimin birinci günü ile Rûmî Takvimin son gününü ele alan, ikinci ve üçünü tabloları düzenledik. Böylece, Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşrif tarihlerini gösteren TARİH ARALIĞINI bulmuş olduk. Hicrî ve Rûmî takvimlerin kesişim tarihlerini bulabilmiş olduk ki bu kesişim tarihleri;

Mîlâdî takvime göre; 05 Ocak 1878 ile 12 Mart 1878 tarihleri ARASINDADIR.

BEDİÜZZAMAN HAZRETLERİ’NİN 1878 YILINDA DÜNYAYA TEŞRİFLERİNİ DOĞRULAYAN BİR BAŞKA ÇALIŞMAMIZ:

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi, bazı sebeplerden dolayı, her ne kadar açıkça bildirilmemiş ise de kendi doğum tarihini, bir şekilde, bize bildirdiği inancında olarak ayrı bir çalışma daha yaptık. Bunun için de; bir şaheser olan “Risâle-i Nûr Külliyâtı” adlı eserine müracaat ettik ve gerçekten gördük ki; Mîlâdî 1878 tarihinde dünyaya teşrif ettiklerini, o şaheser Külliyâtında da bir şekilde bizlere bildirilmiş. Bu; bir keramet de olabilir kasdi olarak, gizleyerek bir bildirim de olabilir.

Bu bildirimlerden, bizim bulabildiğimiz iki tanesi şöyledir:

BİRİNCİ BİLDİRİMLERİ:

Bu bildirime; Ahmet Akgündüz’ün “Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Saîd Nûrsî ve İlmi Şahsiyeti” isimli kitabının birinci cildinde rastlamaktayız. Akgündüz’ün, bu kıymettar eserinde sunulan, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum yeri olan Bitlis’in, “Osmanlı Tarihi Boyunca İdari Statüsü” ile ilgili belgelerde;[57] Osmanlı dönemindeki Bitlis’in, 1878 yılına kadar, önce Van ve Diyarbakır Eyaletlerinin Sancağı, sonra Muş ve Erzurum Eyaletlerinin kazası olduğunu, 1878 yılında ise müstakilen Vilâyet statüsü aldığı belirtilmektedir.

Bitlis’in Vilâyet oluş seyri (Mîlâdî Takvime göre) şöyledir:[58]

a8.jpg

Aynı belgede; Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum yeri olan Hizan kazasının da önce Diyarbakır ve Van Eyaletlerinin bir Sancağı, sonra Siirt ve Diyarbakır Vilâyetlerinin Kazası olduğunu, 1878 yılında Bitlis Vilâyet olunca, Hizan’ın da 1878 yılında Bitlis’in Kazası olarak statü değiştirdiğini öğrenmekteyiz.

Hizan’ın Kaza oluş seyri (Mîlâdî Takvime göre) şöyledir:[59]

a9.jpg

Dikkat edilirse; Bitlis, 1878 yılına kadar, Vilâyet statüsünde olmadığı gibi Hizan da 1878 yılına kadar, Bitlis’e bağlı bir kaza değildir. Her ikisinin de statüsü, 1878 yılında değişmiş; 1878 yılında Bitlis Vilâyet, Hizan da onun Kazası olmuştur.

Bediüzzaman Hazretleri’nin, doğduğu mübârek “Nûrs Köyü” de Bitlis’in Hizan kazasının 75 köyünden biridir. Hizan Kazası, Bitlis Vilâyetine bağlanınca, Nûrs Köyü de Bitlis Vilâyetine bağlanmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’in bir mu’cize-i mânevîsi olan Risâle-i Nûr Külliyâtında, şöyle buyrulmaktadır:[60]

  • Bedîüzzaman Saîd Nûrsî, (Rûmî 1293) tarihinde Bitlis VİLAYETİ’ne bağlı Hizan KAZAsı’nın İsparit Nâhiyesi’nin Nûrs Köyü’nde DOĞMUŞTUR.

Ayrıca, Bediüzzaman Hazretleri’de doğduğu yer ile ilgili olarak Risâle-i Nûr Külliyâtında şöyle bir bildirimde bulunmaktadırlar:

  • Bitlis VİLAYETİNE tâbi Nûrs Köyü’nde doğan ben; ….[61]

Ahmet Akgündüz’ün, yukarıda zikrettiğimiz belgelerine istinaden, kanaat-i acizanemce; Bediüzzaman Hazretleri, buradaki ifadelerinde, “Vilâyet”“Kaza”, “Bağlı” ve “Tâbi” kelimeleriyle, “1878” yılında doğduğu işaretini bildirmektedir.

Bediüzzaman Hazretleri, “Bitlis Vilâyetine tâbi Nûrs Köyü’nde doğan ben; ….[62] derken; adeta, “Bitlis Vilâyet olduğu tarihte doğan ben” demektedirler ki, o tarih de 1878 yılıdır.

İKİNCİ BİLDİRİMLERİ:

Şaheser Risâle-i Nur Külliyâtında; Gavs-ı Âzam” unvanıyla bihakkın iştihar eden Kutb-u Âzam Şeyh-i Geylânî” ve “Aktâb-ı Hamse-i Azîmenin birincisi ve Gavs-ı Âzam namıyla müştehir Şeyh-i Geylânî Hazretleri” diye tanıttığı Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (RA) “bir kasidesinin” tahlili yapılırken, kullandığı ifadelerden, Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihlerinin de bizlere belirtilmekte olduğu açıkça görülmektedir. Şöyle ki;

Bilindiği gibi; asıl ismi “Muhyiddîn Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî”[63] olan “Abdülkadir Geylani Hazretleri (RA)” Hicrî takvime göre “470” senesinde dünyaya teşrif buyurmuşlardır. Bunun Mîlâdî takvime göre karşılığı şöyledir:[64]

resim7.jpg

Gün ve ay verilmeden sadece Hicrî 470 yılı sonuçlarına baktığımızda, Mîlâdî 1077/1078 seneleriyle karşılaşmaktayız. Bazı araştırmacıların, 470 yılının, gün ve ayını hesap etmeden, “1077” olarak hesapladıklarını; bazılarının ise “1078” olarak hesapladıklarını görmekteyiz.

Bu durumun tam olarak açıklığa kavuşması için yapmış olduğumuz araştırma neticesinde; Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (RA) gün, ay ve yıl olarak doğum tarihinin “29 Şaban 470”[65] olduğuna ulaştık. Bu tarihi Mîlâdî takvime çevirdiğimizde ise şöyle bir sonuç ile karşılaşmaktayız:

resim8.jpg

Böylelikle; Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (RA) doğum tarihinin, tam olarak “17 Mart 1078 olduğu belirlenebilmektedir. Gerçi, gün ve ay belirtilmeden de olsa, 1078 senesinin ihtimâlî, bir önceki Tarih Çevirme Kılavuzunda gözükmekteydi.

Risâle-i Nur Külliyâtı’nda; Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (RA) “kerametli bir kasidesi” tahlil edilirken, Bediüzzaman Hazretleri’nin, Abdülkadir Geylani Hazretleri’nden (RA) 800 sene sonra geldiği beyân edilmektedir. 1078 yılından tam olarak 800 sene sonrası ise 1878 yılını aşikâre bizlere göstermektedir ki; Risâle-i Nur Külliyâtı’nda, Bediüzzaman Hazretleri’nin 1878 yılında dünyaya teşrif etmiş oldukları, “800 sene” ifadesiyle bildirilmişlerdir.

Risâle-i Nûr’da “800 sene” olarak ifade edilen “bildirimlerden” biri; Bediüzzaman Hazretleri’nin, “birinci ve has talebem” diye vasıflandırdığı “Hulûsi Yahyagil”’in bir kasidesidir:[66]

“İhvâna deriz haber-i beşâret.

Sekiz yüz sene evvelinden görmüş,

Hâdimü’l-Furkan Bediüzzaman’ı

Habib-i Hudâ hem de Gavs-ı Âzam,

Sultan-ı evliya Şâh-ı Geylânî.

Uhrevî kardeşiniz Hulûsi”

Risâle-i Nur Külliyâtı’nda; Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin (RA) kerametli olan kasidesi ve o kasidenin Bediüzzaman Hazretleri tarafından tahlili ise şöyledir:[67]

“Şeyh-i Geylânî’nin kendinden sekiz yüz sene sonra gayb-âşinâ gözüyle haber verdiği bir hâdise-i Kur’âniyedir.

Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın hizmetindeki kudsiyete, kerametkârane sekiz yüz küsur sene evvel “Gavs-ı Âzam” unvanıyla bihakkın iştihar eden Kutb-u Âzam Şeyh-i Geylânî,[68]

a10.jpg

fıkrasıyla başlayan kasidesinin âhirinde, Mecmuatü’l-Ahzab’ın birinci cildinin beş yüz altmış ikinci sahifesinde, beş satırla, şu zamanda hizmet-i Kur’âniyedeki heyete ve başında bulunan Üstâdımıza beş vecihle bakıyor ve gösteriyor. İşte o beş satır şudur:[69]

a11.jpg

Beşinci satırdan sonra gelen hâtime-i kaside:[70]

a12.jpg

İşte evvelki beş satırda, beş vecihle ve beş tevâfukla şimdi hizmet-i Kur’âniyenin başında bulunanı gösteriyor.”

Bediüzzaman Hazretleri’nin Abdülkadir Geylani Hazretleri’nden (RA) 800 sene sonra geleceğinin kerametli ihbarı, Risâle-i Nûr’da bizlere bu ifadelerle bildirmesinden anlıyoruz ki; Bediüzzaman Hazretleri, doğum tarihlerini bizlere bu şekilde de bildirmiş ve bu yılın da 1878 yılı olduğunu tasdik etmişlerdir.

800 senesi ile ilgili olarak; Risâle-i Nur Külliyâtı’ndaki diğer ifadeler ise aynen şöyledir:

  1. “Hazret-i Gavs’ın kasidesinin başında … İşte o akılları hayrette bırakan mertebeye lâyık olduğunu gösterir bir keramet izhar etti ki, sekiz yüz sene bir mesafede Cenâb-ı Hakk’ın izniyle, ilâmıyla zamanımızı tafsilâtıyla görür tarzında, bizim gibi âciz, zayıf talebelerine ders verip teşvik eder.”[71]
  2. “İşte o zât sekiz yüz sene mukaddem, izn-i İlahî ile kerametkârane bu zamanımızı görmüş; yani ona gösterilmiş. Bu dağdağalı ve fitneli zamanda, ona mensub bir kısım Kur’ân hizmetkârlarına teselli verip, teşci’ ve teşvik etmek suretinde bir meşhur kasidesinin âhirinde beş satır içinde on beş cihetle aynı haberi veriyor.”[72]
  3. “Sevgili Üstâdım, o büyük Şeyhin mazhar olduğu o büyük tecellî ve nâil olduğu o büyük eltâf-ı Sübhâniye ile sekiz yüz senelik mesafeyi gören ve bu müddet arasında gelip geçenlere ve bugünün dehşetini ehl-i zevk ve keşfe gösteren, yazılarındaki o derin ve pek ince mânâlar, idrak edebildiğim kadarını düşünürken, … O büyük Gavsın sekiz yüz sene evvel ilân ettiği bu hakikatin karşısında hayran oldum. O büyük Şeyh, eski Saîd gibi bir müridleyeni Saîd gibi bir ders arkadaşıyla konuşuyor. … Günahkâr talebeniz Ahmed Hüsrev”[73]
  4. “Saîd kendi söylüyor:

Hazret-i Şeyh-i Geylânî, hizmet-i Kur’âniyeye nazar-ı dikkati celb etmek ve o hizmet-i Kur’âniye, âhirzamanda dağ gibi büyük bir hâdise olduğuna işaret için, kerametkârane şu hizmette istidat ve liyâkatimin pek fevkinde bulunması ve fedakâr, çalışkan kardeşlerimle çalıştığımıza fazilet noktasından değil, belki sebkatiyet noktasından ismimi bir derece göstermesi beni epey zamandır düşündürüyordu. Acaba bunun izharında mânevî bir zarar bana terettüp eder, bir gurur, bir hodfuruşluk getirir diye sekiz-on senedir tevakkûf ettim. Bugünlerde izhara bir ihtar hissettim.

Hem kalbime geldi ki: Hazret-i Şeyh bana bir pâye vermedi. Belki Saîd isminde bir müridim mühim bir hizmette bulunacak, fitne ve belâlardan izn-i İlâhî ile ve Şeyhin duasıyla ve himmetiyle mahfuz kalacak.

Hem uzak yerde taşlar görünmez, dağlar görünür. Demek, sekiz yüz sene bir mesafede görünen, hizmet-i Kur’âniyenin şâhikasıdır; yoksa Saîd gibi karıncalar değil. Madem bu keramet-i Gavsiyeyi ilân ve izharından, Kur’ân şakirtlerinin ve hizmetkârlarının şevki artıyor; elbette arkalarında Şeyh-i Geylânî gibi kahramanlar kahramanı zâtlar himmet ve dualarıyla ve izn-i İlâhî ile himaye ettiklerini bilseler, şevk ve gayretleri daha artar.

Elhasıl: Bunu, kardeşlerimi fazla şevke ve ziyade gayrete getirmek için izhar ettim. Eğer kusur etmişsem, Cenâb-ı Hak affetsin. اِنَّمَا اْلاَعْمَالُ بِالنِّيَّاتِ [74][75]

  1. Sekiz yüz ve bin üç yüz sene mesafede veraset-i Nübüvvet makamında âlem-i İslâmın istikbali nokta-i nazarında küllî bir nazara o uzun mesafede görünen hadisatın elbette çok ehemmiyeti olacak. Dağ gibi bir büyüklüğü olacak ki o uzun mesafede ve o küllî nazarda âlem-i İslâmın menfaati nokta-i nazarında uzakta görünsün ve ona dikkat edilsin ve vücuda gelmeden evvel ondan haber verilsin.”[76]

Böylece; Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşriflerinin, yıl itibariyle, 1878 yılı” olduğu kesinleşmiş oldu. Hangi ay ve günde doğduklarını ise; bu bilgilerle tespit etmemiz, pek mümkün gözükmemektedir ama hiç değilse, ay ve gün ARALIĞINI belirleyebildik. Bulunan bu tarihlerinin arasında 67 gün bulunmaktadır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin67 günlük bir takvim aralığı içinde doğduklarını söyleyebiliyoruz.

Gelelim neticeye;

Rûmî 1293 ile Hicrî 1295’in örtüşmesi;

Rûmî 1293’ün son 67 gününe (24 Kânûn-u Evvel / 28 Şubat),

Hicrî 1295’in ilk 67 gününe (1 Muharrem / 8 Rebîü’l Evvel) rastlamaktadır.

Yani; Hicrî 1295, Rûmî 1293 yıllarının beraberliği; Mîlâdî, 5 Ocak 1878 ile 12 Mart 1878 tarihleri arasındaki 67 günlük süreye denk düşmektedir.

Tüm bu tespitlerden sonra Bediüzzaman Hazretleri’nin mübârek ömrü için de şunları söyleyebiliriz:[77]

Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşının; Mîlâdî takvim esas alındığında 83, Hicrî takvim esas alındığında ise 85 olduğunu görüyoruz.

HİCRÎ (KAMERÎ) TAKVİME GÖRE; (84 sene, 6 ay, 17 gün) ile (84 sene, 8 ay, 24 gün) arası yaşamışlardır. Vefât yaşı: 85, daha başka bir ifadeyle 84 yaşını doldurmuş 85 yaşından gün almışlardır.

MÎLÂDÎ (ŞEMSÎ) TAKVİME GÖRE; (82 sene, 11 gün) ile (82 sene, 2 ay, 18 gün) arası yaşamışlardır. Vefât yaşı: 83, daha başka bir ifadeyle 82 yaşını doldurmuş 83 yaşından gün almışlardır.

Bediüzzaman Hazretleri’nin “Ölüm Raporuna” kaydedilen yaşı da 83’dür:[78]

resim9.jpg

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum yılı ile ilgili çalışmamızı Muhterem Ekrem KILIÇ’ın değerli şiiri[79] ile bitirip doğum tarihleriyle ilgili olarak, tam “Gün” ve “Ay”’ını da bulmaya çalışalım:

ÜSTÂD BEDÎÜZZAMÂN İÇİN TÂRÎH:

Osmanlıca Yazılışıyla;

ممنون گيدييور سورمه ده خدمت

قلب گوز و قلم آغلايان اُمّت

هجرييله يانوب سويله‌دى تاريخ

استاد بديع الزمان أيلدى رحلت

Bugünkü yazıyla;

Memnûn gidiyor, sürmede hizmet…

Kalb, göz ve kalem.. ağlayan ümmet;

Hicriyle yanıp, söyledi târîh:

Üstâd bedîüzzamân eyledi rıhlet.[80]

22.03.1976

Ekrem KILIÇ

***

Osmanlıca Yazılışıyla;

يگرمى اوچ مارت بيكۡ طوقوز يوز آلتمش اولدى رحلتكۡ

ياندى آه استادنا طللاب پك گوچ حسرتكۡ

طوغديگكۡ ييل ديندى تفريخ بيكۡ سكز يوز يتمش اوچ

ايلك مصراعدن ده تاريخ صور چيقار خلد هجرتكۡ

Bugünkü yazıyla;

YİRMİ ÜÇ MART BİN DOKUZ YÜZ ALTMIŞ OLDU RIHLETİN;[81]

YANDI, ÂH ÜSTÂDENÂ, TULLÂB; PEK GÜÇ HASRETİN![82]

Doğduğun yıl dendi: TEFRÎH; ….[83]

İlk mısra’dan da târîh sor; çıkar HULD hicretin…

02.04.1976

Ekrem KILIÇ

*****

Bediüzzaman Hazretleri; Kur’ân-ı Kerîm’in mânevî bir tefsiri olan Risâle-i Nûr Külliyâtında;

  • Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz.”[84]

نه ياپه‌يم، عجله ايتدم، قيشده گلدم؛ سزلر جنّت‌آسا بر بهارده گله‌جكسكۡز

buyurmaktadırlar. Bu ifadeleri, iki cümleden oluşmaktadır:

Birinci cümle: نه ياپه‌يم، عجله ايتدم، قيشده گلدم

“Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim”

İkinci cümle: سزلر جنّت‌آسا بر بهارده گله‌جكسكۡز

“Sizler cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz”

Bu ifadenin birinci cümlesinin Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihiyle ilgili olduğu açıktır. Zira birinci cümle, kendilerinin gelişi ile ilgili olup ikinci cümle ise gelecek ile ilgili bir ifade içeren cümledir. Ayrıca yukarıda yaptığımız çalışmada ulaşılan doğum tarihi aralığının tamamının, kış aylarına rastlaması ve Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim” ifadesinde geçen “Kışta geldim” cümlesi bize doğru yolda olduğumuzu göstermektedir.

Buradan da hareketle; doğum tarihinin, gün ve ay olarak, “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim”

(نه ياپه‌يم، عجله ايتدم، قيشده گلدم)

birinci cümlenin içinde gizli bulunmakta olduğu, yine kanaat-i acizanemizdir. Bediüzzaman Hazretleri; doğum tarihini, gün ve ay olarak “bu mübârek sözlerinde gizlemişlerdir” düşüncesindeyiz. Meseleyi Ebced[85] ve Cifir[86] İlmiyle meşgul olanlara havale ediyoruz.

Bu konuda çalışma yapacaklara; “yol açmak” ve “katkıda bulunmak” amaçlı olarak, biz de kendi çapımızda bir çalışma yaptık ve bu çalışmamız 7 (yedi) basamaktan oluştu. Şöyle ki;

1. Basamak: Öncelikle; bu cümleyi oluşturan her bir harfin “ebced hesabına” göre karşılıklarını bulduk:

  • “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim”

“نه ياپه‌يم، عجله ايتدم، قيشده گلدم”

Bu cümlede; 14 adet farklı harf vardır ve bu harflerin ebced değerleri şöyledir:

a13.jpg

Bu verilerle “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim” ikinci cümlenin Osmanlıca yazılışı olan

“نه ياپه‌يم، عجله ايتدم قيشده گلدم”

ifadesinin ebced değerini hesapladığımızda “1199” sayısını bulmaktayız (55 + 68 + 108 + 455 + 419 + 94 = 1199).

a14.jpg

2. Basamak: Doğum tarihini araştıracağımıza göre; her üç takvime göre Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarih aralığındaki tarihlerde geçen, ay ve günlerin yazılışlarının da ebced karşılığının bulunması gerekmektedir. Ta ki bu cümle; hangi takvime göre hangi yılın hangi ayı ve gününe karşılık geldiğini bulabilelim. Bunun için de ayrı bir tablo oluşturduk, şöyle ki:

a15.jpg

3. Basamak: Doğum tarihlerinin yazılışı ay isimleriyle olabileceği gibi (12 Mayıs 2020 gibi) rakamsal olarak da yazılmakta (12 05 2020 gibi) olduğundan, cümlenin, hangi tarihle örtüştüğünü araştırırken ay isimlerin rakamsal olarak da ebced karşılığının bulunması gerekmektedir. Onlara da şöyledir:

a16.jpg

4. Basamak: Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi olarak belirlediğimiz 67 gün olan tarih aralığındaki Hicrî, Rûmî ve Mîlâdî takvime göre aylarının (Kânûn-u Evvel, Kânûn-u Sani, Şubat, Ocak, Mart, Muharrem, Safer ve Rebîu’l Evvel aylarının) isimlerinin, ebced hesabına göre karşılıklarıyla beraber gün ay ve yıl olarak her üçü de bir arada olarak (ay ismiyle, örneğin: “24 KÂNÛN-U EVVEL 1293” tarihi, “Yirmi Dört Kânûn-u Evvel Bin Dokuz Yüz Doksan Üç” şeklinde yazılarak ebced değerleri) tablo haline getirildi.

5. Basamak: 4. basamakta elde ettiğimiz tablolardaki doğum tarihlerinin yıl verilmeden, gün ve ayının (ay ismiyle, örneğin: 1 10 1293 tarihi, SENE VERİLMEDEN sadece “Bir On” şeklinde yazılarak ebced değerinin) karşılıkları ebced değerleriyle ayrı bir tablo haline getirildi.

6. Basamak: Gün ay ve yıl olarak her üçü bir arada olan doğum tarihlerinin rakamsal karşılıklarının yazılarak (ay isminin rakamsal karşılığıyla, örneğin: “24 10 1293” tarihi, “Yirmi Dört On Bin Dokuz Yüz Doksan Üç” şeklinde yazılarak ebced değerleri) karşılıkları ebced değerleriyle ayrı bir tablo haline getirildi.

7. Basamak: Yıl olmadan gün ve ay olarak sadece ikisi bir arada olan doğum tarihlerinin rakamsal karşılıklarının yazılarak (ay isminin rakamsal karşılığıyla, örneğin: “24 10” tarihi, “Yirmi Dört On” şeklinde yazılarak) ebced değerlerinin karşılıkları ayrı bir tablo haline getirildi.

8. Basamak: Hicrî takvimde adı geçen “Muharrem ayının” isminin yazılışında bilindiği üzere, iki defa “r” (Osmanlıca “Ra”) harfi kullanılmaktadır. Ebced hesaplamalarında iki defa kullanılan (şeddeli) harfler, bazen tek sayılabileceği gibi iki defa da sayılabilmektedir. Biz de şimdiye kadar elde ettiğimiz tablolarımızda “r” harfini tek saymıştık. İkişer defa sayımının bir tablosunu da ayrıca çıkardık.

9. ve Son Basamak: Tüm bu tablolardaki doğum tarihlerini

  • “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim”

“نه ياپه‌يم، عجله ايتدم، قيشده گلدم”

cümlesi ile Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi aralığındaki tarihlerle tam karşılık gelenleri bulmaya çalıştık. Karşımıza 928 adet seçenek çıktı ve 928 seçenekten sadece bir tarihin kesiştiğini gördük:

a17.jpg

Tam dokuz basamakla yapığımız araştırmada; “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim” ifadesinin ebced değerinin bir tek karşılığı olan “19 2 1878” tarihinin okunuşunun yazılış şeklinin “ON+DOKUZ+İKİ+BİN+SEKİZ+YÜZ+YETMİŞ+SEKİZ” ifadesinin “1199” olan ebced değerine, 4. basamaktadaki (Mîlâdî takvime göre) tabloda ulaştık.

  • “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim” (ON+DOKUZ+İKİ+BİN+SEKİZ+YÜZ+YETMİŞ+SEKİZ = 1199) (19 02 1878) Salı günü.

Dikkat edilirse, bu tarihin; kış ayılarından bahar aylarına geçişin habercisi[87] olan üç[88] cemrelerden[89] ilkinin tarihine rastlamaktadır. Hem cümlenin içindeki “acele” kelimesiyle “ilk cemreyi” de işaret etmekte olduğu ayrıca kanaatimizdir. Birçok kaynakta, günler göz ardı edilip “sadece aylar” ifade edilmek istendiğinde, kış mevsimiyle ilgili olarak; kış aylarının, “Aralık, Ocak ve Şubat” olarak verilmesi[90] ve bu aylar içinde “Mart” ayının sayılmaması ayrıca dikkate değerdir diye düşünmekteyiz.

İşte Bediüzzaman Hazretleri’ni “Cemre” ile beraber anmamızın hikmeti buradadır.

Eskiden yıl; “Kasım” ve “Hızır” günleri olmak üzere ikiye ayrılmaktaydı. 180 gün süren Kasım günleri, Kasım ayının 08. günü girerdi; Hızır günleri ise 186 gündü. Kasımın ilk doksan günü kışın en şiddetli günleriydi. Kasımın “yüzü[91] halk arasında; “geldik yüze, çıktık düze”, “yüz ellisi” ise “yüz elli, yaz belli” sözleriyle karşılanırdı. Kasımın 105’inde” (19–20 Şubat) ilk cemre havaya, 112’sinde (26–27 Şubat) ikinci cemre suya, 119’unda (05–06 Mart) üçüncü cemre toprağa düşerdi. Bu şekilde bu tarihlerden itibaren sırasıyla hava, su, toprak ısınmış olurdu.[92] Üç tane olan cemre:

Birincisi havaya (1920 Şubat),

İkincisi suya (26-27 Şubat),

Üçüncüsü toprağa (5-6 Mart) düşer.

Ulaştığımız tarih; bahar aylarının müjdecisi olan ve “19 Şubat” tarihinde havaya düşen “İlk Cemre”’nin tarihidir. Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi; Ümmet-i Muhammed’in (ASM), soğuk ve çetin kış günlerinden kurtulup, baharla müjdelendiği tarihtir. Yani Bediüzzaman Hazretleri; kışın o soğuk ve çetin günlerinde, baharı müjdeleyen bir cemredir.

Cemre; İlkbaharda görünüp titrek ışıklar saçarak göğe yükselir. Sonra buzların üzerine düşerek onları eritir. Oradan da yere girer.[93] Bundan sonra ısınmış topraktan buhar yükselir. Baharın gelişini temsil eder. İlk cemre; 19-20 Şubat’ta havaya ve yedişer gün arayla da toprağa ve suya düşer. Arapça bir sözcük olan cemrenin anlamına taşıyan “kor” ve “ateş” kavramlarının, tasavvufta mecazi anlamları vardır. “Temizlenmeyi” ve “yeniden doğuşu” temsil eden “ateş”; “aşk” kavramının yakıcılığıyla da yakından ilgilidir.[94]

Buraya kadar, belgelerin de yardımıyla görüldü ki; Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi, sadece yıl itibariyle “Rûmî takvime göre 1293”, “Hicrî takvime göre de 1295” seneleridir. Bu senelerin kesiştikleri tarihinde; Mîlâdî 1878 tarihinin 67 günlük bir zaman dilimine denk düştüğünü, yukarıda uzun uzun anlatıp ispat etmiştik. Hem Rûmî, hem Hicrî ve hem de Mîlâdî takvime göre 67 günlük takvim aralığın şöyledir:

a18.jpg

Bediüzzaman Hazretleri’nin doğduğu tarihinin, yıl olarak “Mîlâdî takvime” göre “1878 yılı” olduğuna, artık hiçbir şüphe yoktur.

Hiçbir kaynakta Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihiyle ilgili olarak ay ve gün verilmemiştir. Ay ve günü de Risâle-i Nûr’dan bir işaretle alabiliriz inancımız vardı. Bu inançla; yaptığımız ebced çalışmasında da kanaatimize göre “Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim” cümlesinin ebced değeri olan “1199” rakamının 19 02 1878” tarihinin ebced değerine denk geldiğini ve bununda “Salı” gününe rastladığın tespit ettik. Bu tarihin de; “Kış” ayından “Bahar” ayına “geçiş günleri” ve “müjdecisi” olan ilk cemre”’nin düştüğü tarihe rastladığını gördük.

Yaptığımız çalışmada sonucunda; Bediüzzaman Hazretleri’nin doğum tarihi, Gün, Ay ve Yıl itibariyle:

HİCRΠ    : 16 Safer 1295 / 16 02 1295 (Salı),

RÛMΠ    : 07 Şubat 1293 / 07 12 1293 (Salı),

MÎLÂDΠ : 19 Şubat 1878 / 19 02 1878 (Salı).

olarak gözükmektedir. Doğrusu, Rabbimce malumdur.

Tüm bu tespitlerden sonra Bediüzzaman Hazretleri’nin mübârek ömrü için tam olarak şunları söyleyebiliriz:

Yine; Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşının, Mîlâdî takvim esas alındığında 83, Hicrî takvim esas alındığında ise 85 olduğunu görmekteyiz. Ayrıca gün sayısı olarak da şu tespiti yapabiliriz:

HİCRÎ (KAMERÎ) TAKVİME GÖRE;

84 sene, 08 ay yaşamışlardır.

Vefât yaşları: 85,

daha başka bir ifadeyle

84 yaşını doldurmuş

85 yaşından gün almışlardır.

MÎLÂDÎ (ŞEMSÎ) TAKVİME GÖRE;

82 sene, 28 gün yaşamışlardır.

Vefât yaşları: 83,

daha başka bir ifadeyle

82 yaşını doldurmuş

83 yaşından gün almışlardır.

KAYNAKÇA:

  1. “Abdul Qadir Gilani”İnternet Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Abdul_Qadir_Gilani#cite_note-ReferenceA-11
  2. AKGÜNDÜZ, Ahmet; “Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Saîd Nûrsî ve İlmi Şahsiyeti”; Birinci Kitap Eski Saîd (I); Osmanlı Araştırmaları Vakfı; İstanbul-2013
  3. ALBAYRAK, Sadık; “Son Devrin İslâm Akademisi Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye”; İkinci Baskı; Yeni Asya Yayınları; Şubat-1973
  4. ALGAR, Hamid; “HÂLİD el-BAĞDÂDΔİnternet Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/halid-el-bagdadi; TDV İslâm Ansiklopedisi; İstanbul-1997; C. 15., s. 283-285
  5. ALTUN, Mustafa; İbrâhim İbn-i Bâlî’nin Hikmet-nâme’si (1b-149a), İnternet Adresi: http://ekitap.kulturturizm.gov.tr, Erişim Tarihi: 30 Ekim 2017); 2003; b.5258
  6. BRAUNE, W., AL-DJİLANİ, Abd al-Kadir; “The Encyclopaedia of Islam”; Cilt. Ben ed: HAR Gibb, JHKramers, E. Levi-Provencal, J. Schacht; (Brill-1986)
  7. Cemre”; Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi; c. 4; Gelişim Yayınları; 1986
  8. Cemre”; İnternet Adresi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemre; Erişim Tarihi: 08 Şubat 2021
  9. Cemre”, Türk Ansiklopedisi, c. 10, Milli Eğitim Basımevi, Ankara 1960
  10. ÇALIŞKAN, Filiz; “Osmanlı Diplomatikasında Mâlî Tarihin Kullanılışı”; İ.Ü.E.F. Tarih Enstitüsü Dergisi; Sayı: 14; İstanbul-1994
  11. DAĞLI, Yücel, ÜÇER, Cumhure; “Tarih Çevirme Kılavuzu”; TTK Yay.; Ankara-1997; C. I
  12. EL-YESÛÎ, Luvis Ma’luf; “el-Müncid”; Daru’l-Maşrık; Beyrut-2012
  13. ERTÜRE, Semra, “Halk Takvimlerimizdeki Klimatolojik Verilerle İstanbul Meteorolojik Gözlem Bulguları Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir Araştırma”, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fiziki Coğrafya Kürsüsü, 1976
  14. ERTÜRE, Semra, “Halk Takvimlerimizdeki Klimatolojik Verilerle İstanbul Meteorolojik Gözlem Bulguları Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir Araştırma”, Basılmamış Doktora Tezi, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fiziki Coğrafya Kürsüsü, 1976
  15. HAMARAT, Zehra; “Cemre Düşmesiyle İlgili İnanç ve Uygulamalar”; Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 3, Ocak-2012, s. 165-200
  16. HAMZA, Müküs’lü; “Bedîüzzamân Sa’îd-i Kürdî’nin Tercüme-i Hâlinden Bir Hülâsadır”; Evkāf-ı İslâmiyye Matbaası; İstanbul; 1335
  17. KADIOĞLU Mikdat; “Bildiğiniz Havaların Sonu Küresel İklim Değişimi ve Türkiye”, Güncel Yayıncılık, İstanbul 2001
  18. KARACAN, Turgut; “Alâeddin Ali Sâbit, Divan”, Sivas: Cumhuriyet Üniversitesi Yayınları; 1991; k.13/2
  19. KARAKURT, Deniz; Türk Söylence Sözlüğü; 2011
  20. MUHTAR PAŞA, Gazi Ahmet; “Takvîmü’s-Sinîn”; Hazırlayanlar: Yücel Dağlı, Hamit Pehlivanlı; Ankara: Genelkurmay Basımevi-1993; bkz. “Açıklamalar” kısmı
  21. NÛRSÎ, Abdurrahmân; “Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı”; Necm-i İstikbâl Matbaası; İstanbul-1335
  22. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Barla Lahikâsı; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  23. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Emirdağ Lahikâsı-1; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  24. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Emirdağ Lahikâsı-2; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  25. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Lem’alar; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  26. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Münazarat; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  27. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Osmanlıca Lem’alar; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  28. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Sikke-i Tasdik-i Gaybî; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  29. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Şualar; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  30. NÛRSİ, Bediüzzaman Saîd; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Tarihçe-i Hayat; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992
  31. ÖZNUR, Şevket; “Kıbrıs’ta Nevruz ve Nevruz’la İlgili Etkinlikler”; Motif Akademi Halkbilimi Dergisi / 2013-1 (Ocak-Haziran) (Kıbrıs Özel Sayısı-I); s.69-77
  32. ÖZSARAY, Mustafa; “Osmanlı Belgelerinde Kullanılan Tarih Türler”; Hazine-i Evrak Arşiv ve Tarih Araştırmaları Dergisi; I (2019); 28-41; İnternet Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/910161
  33. PAKALIN, M. Zeki; “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”; C. II; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları; İstanbul-1983
  34. PAKALIN, Mehmet Zeki, “Cemre”, Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, c. 1, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1993, s. 277
  35. Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman Hangi Tarihte Doğdu?” Köprü; Sayı: 70; Bahar-2000
  36. Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman Hazretleri’ne Osmanlı Devletinin verdiği hüvviyet cüzdanı”İnternet Adresi: http://www.rne.com.tr/belgelerle-said- nursi/bediuzzamanin-darul-hikmetil-islamiyeye-verdigi-oz-gecmis
  37. Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman Hazretleri’ne Osmanlı Devletinin verdiği hüvviyet cüzdanı”İnternet Adresi: http://www.sorularlasaidnursi.com/bediuzzaman-Hazretleri’ne-osmanli-devletinin-verdigi-huvviyet-cuzdani; Erişim Tarihi: 28.12.2015
  38. Risâle-i Nur Enstitüsü; “Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tezkeresi”; İnternet Adresi: http://www.rne.com.tr/belgelerle-said-nursi/devlet-i-aliye-i-osmaniye-tezkeresi
  39. SAMİ, Şemseddin; “Kāmûs-ı Türkî”; Dersaadet-1317
  40. SÜZEN, Mustafa; “Bediüzzaman’ın Doğum Günü ve Yaşı”İnternet Adresi: https://nurpenceresi.wordpress.com/bediuzzamanin-dogum-gunu-ve-yasi
  41. ŞAHİN, Esma; “Klâsik Türk Edebiyatı Metinlerinde Nil Nehri”; Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 19, İstanbul 2017, 275-312
  42. TUNÇ, Bilâl; “ABIBSNİŞ-1”; İnternet Adresi: http://risaletashih.org/abibsnis-1
  43. TUNÇ, Bilâl; “BEDÎÜZZAMÂN SA’ÎD NÛRSÎ / MUHTASAR TÂRİHÇE-İ HAYÂTI I: 1878-1908”; İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzaman-said-nursi-muhtasar-tarihce-i-hayati-1878-1960-i-1878-1908
  44. TUNÇ, Bilâl; “Bedîüzzamân Sa’îd Nûrsî, Târihçe-i Hayâtı, 1958”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzaman-said-nursi-tarihce-i-hayati-1958
  45. TUNÇ, Bilâl; “BEDÎÜZZAMÂN’IN TÂRİHÇE-İ HAYÂTI / Abdurrahmân Nûrsî”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzamanin-tarihce-i-hayati-abdurrahman-nursi
  46. TUNÇ, Bilâl; “Birinci Şuâ’daki Târihler”; İnternet Adresi: http://risaletashih.org/birinci-suadaki-tarihler
  47. TUNÇ, Bilâl; “Tarih-i Veladet-i Bediüzzaman”İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878
  48. TUNÇ, Bilâl; “TERCÜME-İ HÂLİNDEN HÜLÂSA / Müküs’lü Hamza”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/tercume-i-halinden-hulasa-mukuslu-hamza
  49. Türk Tarih Kurumu Başkanlığı; “TARİH ÇEVİRME KILAVUZU”İnternet Adresi: İnternet Adresi: https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu
  50. ULUDAĞ, Süleyman; “Abdülkādir-i Geylânî”İnternet Adresi: İnternet Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/abdulkadir-i-geylani
  51. UNAT, Faik Reşit; “Hicrî Tarihleri Miladî Tarihe Çevirme Kılavuzu”; TTK; Ankara-1988
  52. YILMAZ, Yasemin, “Cemre Tekillik Analizi”, Basılmamış Bitirme Çalışması, İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi, 1997

DİPNOTLAR:

[1] “Cemre”; İnternet Adresi: https://tr.wikipedia.org/wiki/Cemre; Erişim Tarihi: 08 Şubat 2021

[2] Zehra Hamarat; “Cemre Düşmesiyle İlgili İnanç ve Uygulamalar”; Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi; Cilt: 2; Sayı: 3; Ocak-2012; (165-200); s. 167

[3] – “Cemre”; Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi; c. 4; Gelişim Yayınları; 1986; s. 2259

– Zehra Hamarat; age.; s. 181

[4] Semra Ertüre; “Halk Takvimlerimizdeki Klimatolojik Verilerle İstanbul Meteorolojik Gözlem Bulguları Arasındaki İlişkiler Üzerine Bir Araştırma”; Basılmamış Doktora Tezi; İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fiziki Coğrafya Kürsüsü; 1976; s. 98–99

– Zehra Hamarat; age.; s. 181

[5] – Yasemin Yılmaz; “Cemre Tekillik Analizi”; Basılmamış Bitirme Çalışması; İstanbul Teknik Üniversitesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi; 1997; s. 25–26.

– Zehra Hamarat; age.; s. 182

[6] Bilâl Tunç; “Tarih-i Veladet-i Bediüzzaman”İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013

[7] – Müküslü Hamza; “Bedîüzzamân Sa‘îd-i Kürdî’nin Tercüme-i Hâlinden Bir Hülâsadır”; Evkāf-ı İslâmiyye Matbaası; İstanbul; 1335

– Bilâl Tunç; “TERCÜME-İ HÂLİNDEN HÜLÂSA / Müküslü Hamza”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/tercume-i-halinden-hulasa-mukuslu-hamza; Erişim Tarihi: 9 Kasım 2020

[8] – Abdurrahmân Nûrsî; “Bedîüzzamân’ın Târihçe-i Hayâtı”; Necm-i İstikbâl Matbaası; İstanbul; 1335

– Bilâl Tunç; “BEDÎÜZZAMÂN’IN TÂRİHÇE-İ HAYÂTI / Abdurrahmân Nûrsî”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzamanin-tarihce-i-hayati-abdurrahman-nursi; Erişim Tarihi: 28 Kasım 2020

[9] – Sadık Albayrak; “Son Devrin İslâm Akademisi Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye”; İkinci Baskı; Yeni Asya Yayınları; Şubat-1973; s. 214

– Risâle-i Nur Enstitüsü; “Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tezkeresi”;  İnternet Adresi: http://www.rne.com.tr/belgelerle-said-nursi/devlet-i-aliye-i-osmaniye-tezkeresi; Erişim Tarihi: 16 Ocak 2021

[10] Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye: 25 Şubat 1918’de resmen kurulmuş olup, 1918-1922 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde Şeyhü’l-İslâmların resmî dairelerinden biri olan “Bâb-ı Meşîhat Dairesine” bağlı olarak açılmış, Şeyhü’l-İslâmlığa bağlı olarak faaliyet gösteren, İslâm akademisi hüviyetinde “Yüksek İslam Şûrası” benzeri ilmî kuruluş. Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye’nin başlıca görevleri, halkın dinî konularda karşılaştığı çeşitli problemleri ilmî metotlarla halletmek üzere neşriyât yapmak, yabancıların sorduğu dinî sorulara komisyonlarda görüşülmek suretiyle resmen cevap vermekti. Osmanlı Devleti’nin karışıklıklar içinde bulunduğu ve Batı hayranlığının toplumun her kademesinden devlet müesseselerine kadar hâkim olduğu bir zamanda toplumun ahlâk ve inançlarını zararlı etkilerden korumak da yine bu müessesenin önemli görevlerindendi.

[11] – Sadık Albayrak; age.; s. 214

– Risâle-i Nur Enstitüsü; “Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tezkeresi”; İnternet Adresi: http://www.rne.com.tr/belgelerle-said-nursi/devlet-i-aliye-i-osmaniye-tezkeresi; Erişim Tarihi: 16 Ocak 2021

[12] Bilâl Tunç; “Bedîüzzamân Sa’îd Nûrsî, Târihçe-i Hayâtı, 1958”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzaman-said-nursi-tarihce-i-hayati-1958; Erişim Tarihi: 04 Kasım 2020

[13] 1957 yılında basılmış olan “Büyük Târihçe-i Hayât”’taki târihlerin (H.1290, M.1873) kaynağı hakkında bir bilgi/belge serdedilmiyor. Eseri hazırlayan Ağabeylerin de konu üzerinde bir açıklamaları bilinmiyor. Diğer kaynak ve belgelere muhâlefet söz konusudur. (Bilâl Tunç; “Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân”; Tashih Çeşitlemeleri; İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013)

[14] Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman Hangi Tarihte Doğdu?” Köprü; Sayı: 70; Bahar/2000; s. 210-212

[15] Mustafa Süzen; “Bediüzzaman’ın Doğum Günü ve Yaşı”İnternet Adresi: https://nurpenceresi.wordpress.com/bediuzzamanin-dogum-gunu-ve-yasi; Erişim Tarihi: 30 Mart 2006

[16] Bilâl Tunç; “Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân”; Tashih Çeşitlemeleri; İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013

[17] Hicrî-Şemsî 1255’e de bir göz atalım: Burada da ihtilâf görünüyor. A. Kul Ağabey, bu târîhi 1877’ye getirmiş.. M. Süzen 1876’da bırakmış. Gerçekte; Hicrî-Şemsî 1255’in 103 günü 1876’ya (20 Eylül 1876 – 31 Aralık 1876), 262 günü 1877’ye (1 Ocak 1877 – 19 Eylül 1877) geliyor. Görüldüğü gibi bu istihrâcla varılan 1876, 1877 târihleri de vâkıa mutâbık olmuyor. Bu durumda Hz. Üstâd’ın Hicrî-Şemsî doğum târîhi 1256 oluyor. (Bilâl Tunç; “Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân”; Tashih Çeşitlemeleri; İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013)

[18] Bediüzzaman Hazretleri’nin dünyaya teşriflerinde Rûmî takvim 1293 tarihini göstermekteydi. Bu tarihin; Rûmî 1193 tarihinde dünyaya teşrif etmiş buyuran, bir önceki asrın müceddidi, asıl adı “Ebü’l-Behâ Ziyâüddîn Hâlid b. Ahmed b. Hüseyn eş-Şehrezûrî el-Kürdî” olan Mevlâna Halit (Hâlid el-Bağdâdî) Hazretleri’nin (RA) doğumundan tam 100 sene sonrasına tevâfuk etmekte olması dikkat alınmaya değer. (Bediüzzaman Said Nûrsî; “Risâle-i Nur Külliyâtı”; Barla Lahikâsı; Envâr Neşriyât; İstanbul-1992; s. 163-164 / Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî; s. 14 – 15 / Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Tarihçe-i Hayat; s. 329 / Hamid Algar; “HÂLİD el-BAĞDÂDΔİnternet Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/halid-el-bagdadi; TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1997 yılında İstanbul’da basılan 15. cildi, 283-285 numaralı sayfalar; Erişim Tarihi: 12 Mayıs 2020)

[19] Ahmet Feyzi Kul ve Mustafa Süzen gibi araştırmacılar 1293 senesini Hicrî olarak almışlar. Ama Mîlâdî’ye çevirmede ihtilâf etmişler. Ahmet Feyzi Kul 1877, Mustafa Süzen 1876 olarak hesaplamışlardır. 1293 Hicrî yılı; Mîlâdî 28 Ocak 1876’da başlamakta, 15 Ocak 1877’de bitmektedir.

Suâl: Pekî, 1293’ün Hicrî olması mümkün mü?

Cevâb: Mümkündür tabîî fakat, Müküslü Hamza ve Abdurrahmân Nûrsî tarafından yazılan târihçelerde ve Dârü’l-Hikmet’de doldurulan Terceme-i Hâl Varakası’nda ve en önemlisi Külliyât’da Hicrî olduğuna dâir bir kayıt, bir emâre bulunmuyor! Deliller Hicrî doğum târîhini 1295 olarak gösteriyor. (Bilâl Tunç; “Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân”; Tashih Çeşitlemeleri; İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013)

[20] Luvis Ma’luf el-Yesûî; “el-Müncid”; Daru’l-Maşrık; Beyrut-2012; s. 855

[21] Şemseddin Sami; “Kāmûs-ı Türkî”; Dersaadet-1317; s. 1506

[22] Faik Reşit Unat; “Hicrî Tarihleri Miladî Tarihe Çevirme Kılavuzu”; TTK; Ankara-1988; s. 159-160

[23] Filiz Çalışkan; “Osmanlı Diplomatikasında Mâlî Tarihin Kullanılışı”; İ.Ü.E.F. Tarih Enstitüsü Dergisi; Sayı: 14; İstanbul-1994; s. 51

[24] Gazi Ahmet Muhtar Paşa; “Takvîmü’s-Sinîn”; Hazırlayanlar: Yücel Dağlı, Hamit Pehlivanlı; Ankara: Genelkurmay Basımevi-1993; bkz. “Açıklamalar” kısmı; s. IX.

[25] Şemseddin Sami; age.; s. 676

[26] Şemseddin Sami; age.; s. 675.

[27] Mustafa Özsaray; “Osmanlı Belgelerinde Kullanılan Tarih Türler”; Hazine-i Evrak Arşiv ve Tarih Araştırmaları Dergisi; I (2019); 28-41; İnternet Adresi: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/910161; s. 36; Erişim Tarihi: 01.10.2020

[28] M. Zeki Pakalın; “Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü”; C. II; Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları; İstanbul-1983; s. 399

[29] Mustafa Özsaray; age.; s. 38

[30] Şemseddin Sami; age.; s. 1443.

[31] Mustafa Özsaray; age.; s. 38

[32] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Yirmi Sekizinci Lem’anın Birinci Meselesi / Hafız Tevfik’in Fıkrasının Tetimmesi)

[33] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Yirmi Sekizinci Lem’anın Birinci Meselesi İkinci Emâre)

[34] – Müküslü Hamza; age.; s. 3

– Bilâl Tunç; “TERCÜME-İ HÂLİNDEN HÜLÂSA / Müküslü Hamza”İnternet Adresi: http://risaletashih.org/tercume-i-halinden-hulasa-mukuslu-hamza; Erişim Tarihi: 9 Kasım 2020

[35] Karye: Sözlükteki karşılığı “Köy” anlamına gelmektedir. Karye; Osmanlı literatüründe resmî kayıtlarda “Köy” yerine kullanılan kelime. Bu aynı zamanda bir idari birimi de anlatır. Karyelerin büyüklüğü 20000 nüfusa kadar ulaşırken, sonraları 150 nüfusa kadar büyüklükleri düşmüştür.

[36] – Abdurrahmân Nûrsî; age.; s. 3

– Bilâl Tunç; “TERCÜME-İ HÂLİNDEN HÜLÂSA / Müküslü Hamza”; İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzamanin-tarihce-i-hayati-abdurrahman-nursi; Erişim Tarihi: 19 Kasım 2020

[37] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Şualar (Birinci Şua/İkinci Sual:/Birincisi); s. 691

[38] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Şualar (Birinci Şua/İkinci Sual:/Beşinci Âyet); s. 695

[39] Bilâl Tunç; “Birinci Şuâ’daki Târihler”; İnternet Adresi: http://risaletashih.org/birinci-suadaki-tarihler; Erişim Tarihi: 24 Kasım 2020

[40] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Barla Lahikâsı; s. 166-167

[41] Temmuz 1934 senesinde

[42] 1877-1878 yılları arasında meydana gelen “93 harbi” olarak adlandırılan savaş anılarak söylenen tarihtir ki “1293 tarihinde” demektir

[43] Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye: 25 Şubat 1918’de resmen kurulmuş olup, 1918-1922 yılları arasında Osmanlı Devleti’nde Şeyhü’l-İslâmların resmî dairelerinden biri olan “Bâb-ı Meşîhat Dairesine” bağlı olarak açılmış, Şeyhü’l-İslâmlığa bağlı olarak faaliyet gösteren, İslâm akademisi hüviyetinde “Yüksek İslam Şûrası” benzeri ilmî kuruluş. Dârü’l-hikmeti’l-İslâmiyye’nin başlıca görevleri, halkın dinî konularda karşılaştığı çeşitli problemleri ilmî metotlarla halletmek üzere neşriyât yapmak, yabancıların sorduğu dinî sorulara komisyonlarda görüşülmek suretiyle resmen cevap vermekti. Osmanlı Devleti’nin karışıklıklar içinde bulunduğu ve Batı hayranlığının toplumun her kademesinden devlet müesseselerine kadar hâkim olduğu bir zamanda toplumun ahlâk ve inançlarını zararlı etkilerden korumak da yine bu müessesenin önemli görevlerindendi.

[44] – Sadık Albayrak; age.; s. 214

– Risâle-i Nur Enstitüsü; “Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tezkeresi”;  İnternet Adresi: http://www.rne.com.tr/belgelerle-said-nursi/devlet-i-aliye-i-osmaniye-tezkeresi; Erişim Tarihi: 16 Ocak 2021

[45] – Bilâl Tunç; “BEDÎÜZZAMÂN SA‘ÎD NÛRSÎ / MUHTASAR TÂRİHÇE-İ HAYÂTI I: 1878-1908”; İnternet Adresi: http://risaletashih.org/bediuzzaman-said-nursi-muhtasar-tarihce-i-hayati-1878-1960-i-1878-1908; Erişim Tarihi: 8 Ekim 2020

– Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman Hazretleri’ne Osmanlı Devletinin verdiği hüvviyet cüzdanı”İnternet Adresi: http://www.sorularlasaidnursi.com/bediuzzaman-Hazretleri’ne-osmanli-devletinin-verdigi-huvviyet-cuzdani; Erişim Tarihi: 28.12.2015

[46] – Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman’ın Darül Hikmetil İslamiyeye verdiği öz geçmiş”İnternet Adresi: http://www.rne.com.tr/belgelerle-said-nursi/bediuzzamanin-darul-hikmetil-islamiyeye-verdigi-oz-gecmis; Erişim Tarihi: 28 Aralık 2015

– Risâle-i Nur Enstitüsü; “Bediüzzaman’ın Darül Hikmetil İslamiyeye verdiği öz geçmiş”İnternet Adresi: http://www.sorularlasaidnursi.com/bediuzzamann-darul-hikmetil-islamiyeye-verdigi-oz-gecmis; Erişim Tarihi: 11 Ekim 2009

[47] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Şualar (Birinci Şuâ/İkinci Sual/Yirmi Beşinci Âyet); s. 716

[48] – Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Tarihçe-i Hayat (İlk Hayatı); s. 30

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Tarihçe-i Hayat (Kastamonu Hayatı – Kastamonu’da Bedîüzzaman’a sekiz sene hizmet eden Mehmed Feyzi ile kıymetdar bir Nûr talebesi olan Emin’in bir mektubudur); s. 329

[49] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Barla Lahikâsı (Yirmi Yedinci Mektubun Üçüncü Kısmı ve Üçüncü Zeylin Nihayetidir); s. 164

[50] – Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Risâle-i Nûr’dan Parlak Fıkralar ve Bir Kısım Güzel Mektuplar); s. 15

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Risâle-i Nûr’un beş talebesinin bir fıkrasıdır); s. 47

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Birinci Şuâ/İkinci Sual/Yirmi Altıncı Âyet); s. 99

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Yirmi Sekizinci Lem’anın Birinci Meselesi/İkinci Emâre’nin Haşiyesi)

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Osmanlıca Lem’alar (Yirmi Sekizinci Lem’anın Birinci Meselesi/Hafız Tevfik’in Fıkrasının Tetimmesi Hafız Tevfik Ağabeyin bir istihracı)

[51]– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Yirmi Sekizinci Lem’anın Birinci Meselesi/İkinci Emâre’nin Haşiyesi)

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Şuâlar (On Birinci Şuâ/Meyve Risâlesi/Hatime/On Birinci Meselenin Haşiyesinin bir Lâhikası); s. 270

[52] Yücel Dağlı, Cumhure Üçer; “Tarih Çevirme Kılavuzu”; TTK Yay.; Ankara-1997; C. I; s. 9-26

– Hicrî, Rûmî ve Mîlâdî tarihlerin birbirlerine çevrimi için Gazi Ahmet Muhtar Paşa tarafından hazırlanan “Takvîmü’s-Sinîn” adlı esere bakılabileceği gibi internet ortamında Türk Tarih Kurumunun resmî sitesindeki kılavuzdan da yararlanılabilir. Takvîmü’s-Sinîn, Yaşar Yılmaz tarafından “Hicrî-Rûmî-Mîlâdî Tarihleri Çevirme Kılavuzu” adıyla orijinaline mutabık olarak 1990 tarihinde transkribe edilmiş, Yücel Dağlı ve Hamit Pehlivanlı tarafından ise modernize edilmek suretiyle daha pratik bir kullanım sağlanmış ve Genelkurmay Basımevi tarafından 1993 yılında Ankara’da basılmıştır.

[53] Türk Tarih Kurumu Başkanlığı; “TARİH ÇEVİRME KILAVUZU”İnternet Adresi: https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu; Erişim Tarihi: 30 01 2021

[54] Türk Tarih Kurumu Başkanlığı; “TARİH ÇEVİRME KILAVUZU”İnternet Adresi: https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu; Erişim Tarihi: 30 01 2021

[55] Türk Tarih Kurumu Başkanlığı; “TARİH ÇEVİRME KILAVUZU”İnternet Adresi: https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu; Erişim Tarihi: 30 01 2021

[56] Türk Tarih Kurumu Başkanlığı; “TARİH ÇEVİRME KILAVUZU”İnternet Adresi: https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu; Erişim Tarihi: 30 01 2021

[57] Ahmet Akgündüz; “Arşiv Belgeleri Işığında Bediüzzaman Said Nûrsî ve İlmi Şahsiyeti”; Birinci Kitap – Eski Said (I); Osmanlı Araştırmaları Vakfı; İstanbul-2013; s. 72

[58] Ahmet Akgündüz; age.; s. 72

[59] Ahmet Akgündüz; age.; s. 72

[60] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Tarihçe-i Hayat (İLK HAYATI); s. 30

[61] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Şualar (On Dördüncü Şua/Gençlik Rehberi’nin küçük bir haşiyesi Başbakanlığa, Adliye Bakanlığına, Dâhiliye Bakanlığına İlettikleri Mektup); s. 495

[62] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Şualar (On Dördüncü Şua/Gençlik Rehberi’nin küçük bir haşiyesi Başbakanlığa, Adliye Bakanlığına, Dâhiliye Bakanlığına İlettikleri Mektup); s. 495

[63] Süleyman Uludağ; “Abdülkādir-i Geylânî”İnternet Adresi: https://islamansiklopedisi.org.tr/abdulkadir-i-geylani; Erişim Tarihi: 04-02-2021

[64] Türk Tarih Kurumu Başkanlığı; “TARİH ÇEVİRME KILAVUZU”İnternet Adresi: https://www.ttk.gov.tr/tarih-cevirme-kilavuzu; Erişim Tarihi: 30 01 2021

[65] – “Abdul Qadir Gilani”İnternet Adresi: https://en.wikipedia.org/wiki/Abdul_Qadir_Gilani#cite_note-ReferenceA-11; Erişim Tarihi: 31 Ocak 2021

– W. Braune, Abd al-Kadir al-Djilani; “The Encyclopaedia of Islam”; Cilt. Ben ed: HAR Gibb, JHKramers, E. Levi-Provencal, J. Schacht; (Brill-1986); s. 69

– Şeyh Ömer Eli’nin eserleri; El Tarikat el-Kadiriyye Somâlî

[66] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Barla Lahikâsı; s. 212

[67] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Sekizinci Lem’a); s. 141

[68] Huzur ânımda fikren gittim, kalplerde tecelli eden ve bütün zamanları dahi kaplayacak bir sevgili gördüm.

[69] Âhirzamanın fitnelerine yetişip düştüğün zaman,

Benim dua ve himmetimi kendine vesile ve şefaatçi yap.

Allah’ın izniyle ve kuvvetiyle senin imdadına yetişeceğim.

Doğuda, batıda ve hangi belde de olursa olsun,

Fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden,

Allah’ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun koruyucusuyum.

Ey benim şiirimi, meslek ve meşrebimi ve mücahedelerimi dile getiren müridim,

“Sözler”ini söylemekten korkma.

Muhakkak ki sen, inâyet gözüyle gözetilip korunmaktasın. Zamanın Abdülkadir’i ol.

Muhabbetimde sâdık olduğundan ve ihlâsa çalıştığından, geçiminde dahi ismin gibi mes’ud olasın.

[70] Ceddim Allah’ın Resûlu Muhammed-i Arabidir.

Ben Abdülkadir-i Geylânî’yim. Şeref ve hükümranlığım mânen devam edecek.

[71] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî; s. 149

[72] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Lem’alar; s. 445

[73] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Barla Lahikâsı; s. 206

[74] “Ameller niyetlere göredir.” Buharî, Bed’ü’l-Vahy: 1, Îmân: 41, Nikâh: 5, Talâk: 11, Menâkıbu’l-Ensâr: 45, Itk: 6, Eymân: 33, Hıyel: 1; Müslim, İmâre: 155; Ebu Davud, Talâk: 11; Tirmizî, Fedâilü’l-Cihâd: 16; Nesâî, Tahâra: 59, Talâk: 24, Eymân: 19; İbn-i Mâce, Zühd: 26; Müsned, 1:25, 43.

[75] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (Sekizinci Lem’a); s. 146:

[76] Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Sikke-i Tasdik-i Gaybî (On Sekizinci Lem’a)

[77] Bilâl Tunç; “ABIBSNİŞ-1”; http://risaletashih.org/abibsnis-1; Erişim Tarihi: 8 Kasım 2020

[78] Bilâl Tunç; “Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân”; Tashih Çeşitlemeleri; İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013

[79] Bilâl Tunç; “Târîh-i Velâdet-i Bedîüzzamân”; Tashih Çeşitlemeleri; İnternet Adresi: http://www.risaletashih.com/index.php/tashih-cesitlemeleri/169-tarih-i-veladet-i-bediuzzaman-1878; Erişim Tarihi: 12 Mart 2013

[80] Tam târîh; Hicrî 1379 vefât târîhidir (Şeddeli harfler iki kere hesaplanmıştır).

[81] Bu mısra’ın Osmanlıca yazılışında harflerin ebced değerleri toplamı 2594’den son mısra’da işâret edilen “Huld” kelimesinin değeri olan 634 çıkarılınca 1960 kalmaktadır. Ta’miyeli (Ebced hesabıyla düşürülen tarihli) mîlâdî vefât târîhidir.

[82] Tam târîh. Hicrî 1379 (Şeddeli harfler iki kere hesaplanmıştır)

[83] “Tefrîh” kelimesinin değeri 1290’dır. Hicrî doğum târîhidir.

[84] – Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Tarihçe-i Hayat (İLK HAYATI/Şarkdaki aşâirle muhavere ve münazaralar); s. 85

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Emirdağ Lahikâsı-2; s. 110

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Münazarat (Eski Said’in aşâirin suallerine verdiği cevablar); s. 48

– Bediüzzaman Said Nûrsî; age.; Münazarat (Eski Said’in aşairin suallerine verdiği cevablar); s. 103

[85] Ebced İlmi: “Cümel”, “Cifr”, “Sayı” sembolizmi. “Ebced” veya “Ebûced”, Arap alfabesindeki harflerin kolaylıkla hatırda kalması için düzenlenen bir harf dizisi (Bu harf dizisi şöyledir: Ebced Hevvez Hutti Kelemen Se’fe Karaşet Sehaz Dazığ) ile bu harf dizisinin her birine tekabül eden bir rakam değeri sistemi ve diziyi oluşturan sekiz kelimenin ilkinin adıdır. Harflerin her birine 1’den 1000’e kadar matematik değerler verilmiştir. Ebced hesabı Fars ve eski Türk edebiyatında tarih düşürmede de kullanılmıştır. Meselâ İstanbul’un Fetih tarihi için Kur’ân-ı Kerîm’den “Âherûn” kelimesi düşürülmüştür. Bunların toplamı (elif+gayn+ra+vav+nun) = 1+600+200+6+50=857 çıkmaktadır ve bu tarih Hicri 857 (M. 1453) yılı olan fetih tarihidir. Bütün hurûf-û hecâ denilen yirmi sekiz harfi içine alan “Ebced harf tertibinde” harflerin sayısal değerleri şöyledir: Ebced: Elif : 1, Ba : 2, Cim:3, Dal:4; Hevvez: He : 5, Vav : 6, Ze : 7; Hutti: Ha : 8, Tı : 9, Ya : 10; Kelemen: Kef : 20, Lam : 30, Mim : 40, Nun : 50; Se’fes: Sin : 60, Âyn : 70, Fe : 80, Sad : 90; Karaşet: Kaf : 100, Rı : 200, Şın : 300 Te : 400, Sehaz: Se 500, Hı: 600, Zel : 700; Dazığ: Dad : 800, Zı : 900, Ğayın: 1000.

[86] Cifir İlmi: Cifir ilmi, harflerin âlemdeki olaylara delaletini araştırır. Hayli tartışmalı olan bu ilim ile ilgili olarak zaman zaman, “cifirle Kur’ân âyetlerinden gaybî mana çıkarılıp çıkarılamayacağı” konusu gündeme gelmektedir.

[87] Bediüzzaman Hazretleri araştırmasını yaptığımız cümlesinin devamında da gelecek nesil ile ilgili olarak onların bahar aylarında geleceğini ve kendisinin bunun bir habercisi olduğunu ifade etmektedirler;

  • Ne yapayım, acele ettim, KIŞTA GELDİMsizler cennet-âsâ BİR BAHARDA geleceksiniz.”
  • نه ياپه‌يم، عجله ايتدم، قيشده گلدم؛ سزلر جنّت‌آسا بر بهارده گله‌جكسكۡز

buyurmaktadırlar.

[88] Ümmet-i Muhammed’in (ASM) baharını getirecek olan Mehdi’nin (AS) da “üç vazifesi” olacağı ve her birinin de Ümmet’e ayrı bir baharı yaşatacağı bu üç cemreye tevafuk ettiği inancındayız. (Bakınız: Şualar; s. 442 / Emirdağ Lahikâsı-1; s. 265-267)

[89] Üç tane olan cemre:

Birincisi havaya (1920 Şubat),

İkincisi suya (26-27 Şubat),

Üçüncüsü toprağa (5-6 Mart) düşer.

[90] Google’da “Kış ayları hangi günlerdir” diye araştırıldığında; birçok sitenin, kış aylarını “Aralık, Ocak ve Şubat” olarak vermekte olduğu görülecektir.

[91]– “Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dinî işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir”; Ebu Davud; Melahim; 1

– “Şüphesiz Allah Teâlâ her yüz sene başında bu ümmetin dinini tazeleyen alim ve yetiştirici bir kadro bir cemaat gönderir”; Keşfül Hafa; 1/243; Avnu’l-Mabud 4/180-181.

[92] “Cemre”; Türk Ansiklopedisi; C. 10; Milli Eğitim Basımevi; Ankara-1960; s. 154.

– Zehra Hamarat; age.; s. 179

[93] Deniz Karakurt; Türk Söylence Sözlüğü; 2011

[94] Zehra Hamarat; age.; s. 182

Kaynak: risalehaber.com

Bu sayfa 2284 kişi tarafından okunmuştur
<