Duyurular

Bediüzzamanın Mardin'den Bitlis'e Sürgünü 

Bediüzzamanın Mardin'den Bitlis'e Sürgünü 

Bediüzzamanın Mardin'den Bitlis'e Sürgünü 

1895 yılında Mutasarrıf Selanikli Mehmet Enis Paşa tarafından Mardin’den Bitlis vilayetine sürgüne gönderilen Bediüzzaman henüz on sekiz yaşındaydı. Aynı tarihte ise Bitlis Valiliği vekilliğine kısaca “Ömer Paşa” olarak bilinen Ömer Sabri Bey tayin edilir.

Ömer Sabri Bey’in Bitlis Valiliğine gönderilmesi Emniyet Sandığı müdürü iken gösterdiği bir tavırdan sonra olmuştu. Bir takım saray mensubu hanım Sultan ve Şehzadenin, rehin mücevherat ve başka eşya için özel muâmele taleplerini Ömer Sabri Bey geri çevirmiş, ‘Ben sultanlara halktan ayrı muâmele yapmam’ diyebilmiştir. Bu adilâne yaklaşımından hemen sonra Ömer Sabri Bey valilik ile ödüllendirilmiştir.”

Bediüzzaman’ın Vali Beyle ilk karşılaşması ise enteresan olmuştur. Şöyle ki:
 

Bitlis Vali Konağı


“Bitlis’te iken bir gün kendilerine vali ile bir kısım memurların içki içtikleri ihbar olununca, hiddetlenerek, ‘Bitlis gibi dindar bir memlekette hükûmeti temsil eden bir zatın irtikab ettiği bu muâmeleyi kabul edemem’ diyerek, içki meclisine gider. Evvelâ içki hakkında bir hadîs-i şerif okuduktan sonra, pek acı sözler söyler. Valinin vurdurmak için işaret etmesi ihtimaline binâen de, bir elini rovelverinin bulunduğu yerde tutar. Fakat, vali fevkalâde mütehammil ve hamiyetli bir zat olduğundan, kat’iyen ses çıkarmaz.

“Oradan ayrılınca, valinin yâveri, genç Said’e, ‘Ne yaptınız? Söyledikleriniz îdamınızı mûcibdir’ der.

“Genç Said, ‘Îdam hayalime gelmedi, hapis ve nefiy zannederdim. Her ne ise, bir münkeri defetmek için ölürsem ne zararı var?’ cevabında bulunur.

“Oradan avdetinden bir iki saat sonra, iki polis vasıtasıyla vali kendisini istetir. Valinin odasına girerken, vali, hürmet ve tazimle genç Said’i karşılayarak elini öpmek ister. İltifatla yer göstererek, ‘Herkesin bir üstadı vardır; sen de benim üstadımsın’ der.” (Tarihçe-i Hayat, s. 39)



Bediüzzaman bu olaydan sonra Ömer Paşa’nın en yakın dostu olmuştur. Paşa, genç Said’i evine alır, onu başta misafir eder, daha sonra ona bir oda tahsis eder ve “Bu odada kalıp ilmine çalışacaksın” der. Genç Said de burada kendini ilim mütalâasına verir. Valinin hanımı vefat etmiş, evinde altı tane bâkire genç kızları vardır. Bir gün bu kızlardan birisi, bir iş için genç Said’in odasına girmek ister. Delikanlı molla Said ise, namus ve iffetinin muktezası olarak genç kıza bağırarak, odasından kovar ve odanın kapısını şiddetle çarparak kapatır. Kız müteessir ve üzgün bir halde geri döner.

Aynı günde Bediüzzaman’ı kıskanan muziplerden birisi, Vali’nin kulağına şu sözleri fısıldar:

“Said’i evinize nasıl bırakabiliyorsunuz? Kızlarınız genç-bâkire… Hanımın yok… Said ise genç delikanlıdır. Nasıl böyle kabul edebiliyorsun?” diyerek Vali Bey’in kalbine vesvese verir.

Vali Bey, akşamleyin eve geldiğinde; Molla Said’den şetim yiyen genç kızı, ağlaya ağlaya babasını karşılar ve:

“Baba! Bu odaya bıraktığınız Said delidir. Bize sövüyor, odasına bırakmıyor” diye şikâyette bulunur.

Vali Bey, fısıldanan vesveseli sözlerin tam zıddına, namus ve iffet timsâli Molla Said’in şu haline muttalî olunca, hemen kalkar, Said’in odasına girer ve:

- “Herkesin bir piri var, benim pirim de sensin!” deyip elini öper ve bu hadiseden sonra da, Vali Paşa’nın Molla Said’e iltifat ve ihtiramı bir kat daha artar.

Hadiseyi bir de Bediüzzaman’ın kendisinden dinleyelim:

“Târih-i hayatımı bilenlere malumdur. Elli beş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı; üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri, iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim. Hatta bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden fark etti, tanıdı. Herkes ve ben de bu hâle hayret ederdik. Bana sordular: ‘Neden bakmıyorsun?’

“Derdim: ‘İlmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor.’” (Tarihçe-i Hayat, s. 448
 

Bitlis Valisi  Ömer Sabri Bey  

Bediüzzaman’ın Bitlis’te kaldığı iki yıl içerisinde beraber olduğu Vali Ömer Sabri Bey, 1843 yılında Mora Yenişehir’de doğdu. Babası Leskavikli Mehmet Ragıp Bey’dir. Bitlis Valisi Ömer Sabri Bey, daha önce Mülkiye Tekaüd Nezareti Sandık Emaneti, Maliye Nezareti Serveznedarlığı ve Dersaadet Emniyet Sandığı Müdürlüğünde bulunmuştur.

1895 yılında vekâleten atanmış, bir yıl sonra asaletini müteakip bu görevini 1897 yılının sonuna kadar sürdürmüştür. Bitlis Vali Vekâletine 1895 yılında 17.000 kuruş maaş ile tayin edilmiş, bir yıl sonra asaleti tasdik olunduğunda kendisine bala rütbesi ile beraber zam da verilmiş, aylığı 20.000 kuruş olmuştur. Fakat, yine bir yıl sonra yürürlüğe giren tenkisat ile birlikte maaşı 18.000 kuruşa tenzil edilmiştir. Ömer Sabri Bey, Mekteb-i Mülkiye Mezunu valilerden olup, Arnavutça, Fransızca ve Rumca dillerine vakıftı.

Ömer Sabri Bey, Bitlis’te 1899 yılında vefat etti.

Bitlis Valisi merhum ile ilgili Devlet Arşivlerinde yayınlanan sadece altı adet belgeye ulaşılabiliniyor. Bu belgelerden anlaşıldığı kadarı ile merhumun vefatından sonra vereseleri olan oğlu ve kızlarının birikmiş maaş taleplerinin karşılanması ile ilgili yazışmalar yer almakta. Ayrıca bir belgeden de 1303 İstanbul doğumlu Hüseyin Sermed Bey adında bir oğlunun olduğunu öğreniyoruz.


Kaynaklar:
1- Abdulhamit Kırmızı, Abdülhamid’in Valileri, İstanbul, Klâsik Yayınları, 2007
2- Abdülkadir Badıllı, Bediüzzaman Said-i Nursî Mufassal Tarihçe-i Hayatı, 1991
3- Başbakanlık Devlet Arşivleri.

 

 

Bediüzzaman’ın Hayâtı’ndan Tesbitler-29

Bediüzzaman, Mardin’deki heyecanlı ve hâdiseli vaziyetinden sonra bir mutasarrıfın pençe-i kahrıyle elleri bağlı, taht-el hıfz Bitlis’e nefyedildi. 1 Yani 1895 yılında Mutasarrıf Selânikli Mehmet Enis Paşa tarafından Mardin’den Bitlis vilayetine gönderilir. Bediüzzaman “Bitlis’de iken on altı-on yedi 2 yaşlarında”dır. 3 Aynı tarihte ise Bitlis Valiliği vekilliğine kısaca “Ömer Paşa” olarak bilinen Ömer Sabri Bey tayin edilir. (1895-1897) Bediüzzaman Vali Ömer Paşa’nın hanesinde iki yıl kadar kalır. Bu süre içerisinde ilim ile iştigâl eder.

Bediüzzaman’ın Vali Beyle ilk karşılaşması ise enteresan olmuştur. Şöyle ki: “Bitlis’te iken bir gün kendilerine vali ile bir kısım memurların içki içtikleri ihbar olununca, hiddetlenerek, ‘Bitlis gibi dindâr bir memlekette hükûmeti temsil eden bir zatın irtikab ettiği bu muâmeleyi kabul edemem’ diyerek, içki meclisine gider. Evvelâ içki hakkında bir hadîs-i şerif okuduktan sonra, pek acı sözler söyler. Valinin vurdurmak için işaret etmesi ihtimaline binâen de, bir elini rovelverinin bulunduğu yerde tutar. Fakat, vali fevkalâde mütehammil ve hamiyetli bir zat olduğundan, kat’iyen ses çıkarmaz. “Oradan ayrılınca, valinin yâveri, genç Saîd’e, ‘Ne yaptınız? Söyledikleriniz îdamınızı mûcibdir’ der. “Genç Saîd, î‘dam hayalime gelmedi, hapis ve nefiy zannederdim. Her ne ise, bir münkeri defetmek için ölürsem ne zararı var?’ cevabında bulunur. “Oradan avdetinden bir iki saat sonra, iki polis vasıtasıyla vali kendisini istetir. Valinin odasına girerken, vali, hürmet ve tazimle genç Saîd’i karşılayarak elini öpmek ister. İltifatla yer göstererek, ‘Herkesin bir üstadı vardır; sen de benim üstadımsın’ der.”4

Bediüzzaman bu olaydan sonra Ömer Paşa’nın en yakın dostu olmuştur. Paşa, Genç Said’i evine alır, onu başta misafir eder, daha sonra ona bir oda tahsis eder ve “Bu odada kalıp ilmine çalışacaksın” der. Genç Said de burada kendini ilim mütalâasına verir. Metinleri, kitapları mütalâaya ve ezberlemeye başlar. Bediüzzaman’ın küçük kardeşi Molla Abdülmecid bu noktayı hatıra defterine şöyle yazmıştır: “O zaman Bitlis Valisi Ömer Paşa, Küçük Said’i görür-görmez, yaşının küçüklüğüne rağmen, mazhar olduğu zekâ ve faziletinden dolayı evine götürür, misafir eder. Evinde birkaç gün kaldıktan sonra, kendisine bir oda tahsis eder ve: “Bu odada kalıp ilmine çalışacaksın!” diye emreder. Küçük Said de bu odada metin kitapları mütalâa ve ezberlemeye başlar.” 5

Valinin hanımı vefat etmiş, evinde altı tane genç kızları vardır. Bir gün bu kızlardan birisi, bir iş için genç Said’in odasına girmek ister. Delikanlı Molla Said ise, namus ve iffetinin muktezası olarak genç kıza çıkışıp dışarı çıkmasını ister ve kapıyı kapatır. Kız müteessir ve üzgün bir halde geri döner. Aynı günde Bediüzzaman’ı kıskanan muziplerden birisi Vali Bey’in kalbine vesvese verir. Vali Bey, akşamleyin eve geldiğinde; Molla Said’den azar yiyen genç kızı, ağlaya ağlaya babasını karşılar ve: “Baba! Bu odaya bıraktığınız Said, bizi odasına bırakmıyor” diye şikâyette bulunur. Vali Bey, fısıldanan vesveseli sözlerin tam zıddına, namus ve iffet timsâli Molla Said’in şu hâline muttalî olunca, hemen kalkar, Said’in odasına girer ve bu hadiseden sonra da, Vali Paşa’nın Molla Said’e iltifat ve ihtiramı bir kat daha artar.” 6

Hadiseyi bir de Bediüzzaman’ın kendisinden dinleyelim:

“Târih-i hayatımı bilenlere malûmdur. Elli beş sene evvel ben, yirmi yaşlarında iken, Bitlis’te merhum vali Ömer Paşa hanesinde iki sene onun ısrarıyla ve ilme ziyade hürmetiyle kaldım. Onun altı adet kızları vardı; üçü küçük, üçü büyük. Ben, üç büyükleri, iki sene beraber bir hanede kaldığımız halde, birbirinden tefrik edip tanımıyordum. O derece dikkat etmiyordum ki bileyim. Hatta bir âlim misafirim yanıma geldi, iki günde onları birbirinden fark etti, tanıdı. Herkes ve ben de bu hâle hayret ederdik. Bana sordular: ‘Neden bakmıyorsun?’ “Derdim: ‘İlmin izzetini muhafaza etmek, beni baktırmıyor.’” 7

Bediüzzaman Bitlis’te bulunduğu sırada farklı bir hâlete muttali olur. Şöyle ki; “Molla Said’in, bu Bitlis’e son gelişinde henüz yeni bülûğ çağına gelmişti. Bu zamana kadar malûmatı ve ulemaya karşı münazarada ilmî cevapları hep sünûhat kabilinden tecelli etmekte iken, bundan sonra bir hikmete binâen eski sünûhat ve tecelliler yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Bunun üzerine Molla Said, ulema arasında aynı mevkiini muhafaza için, her fenne 8 dair iki metni hıfzetmeye ihtiyaç duydu. Vali Ömer Paşa’nın kütüphanesinden de a’zamî istifade ediyordu. Bilhassa İslâm dinine varid olan şüphe ve vesveseleri def’ ve red için “El-Metali” ve “El Mevakıf” gibi âliye ve aliye ilimlerine dair kitaplardan kırka yakın metinleri az zaman zarfında ezberine aldı. Hatta hıfzına aldığı bu kitapları baştan sona kadar devretmek için, hergün iki üç saat ezberindekini okumak suretiyle üç ayda bir devredebiliyordu.” 9

Dipnotlar:

1- Abdurrahman Nursî; Bediüzzaman’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s.23. 

2- Bediüzzaman Bitlis’e yeğeni Abdurrahman’ın ifadesiyle on altı-onyedi yaşlarında gelir. Burada iki seneden fazla kalır. Bediüzzaman ise kendi ifadesiyle Vali’nin konağında kaldığı yıllardaki yaşını yirmi olarak ifade eder. Yeğeni Mardin’den ilk nefyedildiği yıllardaki yaşını, Bediüzzaman ise en son kaldığı yıldaki yaşını yaklaşık olarak ifade etmiş olmalıdır. 

3- Abdurrahman Nursî; Bediüzzaman’ın Târihçe-i Hayâtı, Necm-i İstikbâl Matbaası, İstanbul, 1335, s. 26. 

4- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 73. 

5- Hatıra Defteri, Abdülmecid s. 13. 

6- Abdülkadir Badıllı; Bediüzzaman Said-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı,1998, cilt-1, s.126. 

7- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 792. 

8- Yani: Sarf, Nahiv, Fıkh, Hadis, Tefsir, usûlleri, Mantık, Ma’ani, Bedi’, Beyan ve Akaid gibi usulların metinleri demektir. 

9- Abdülkadir Badıllı; Bediüzzaman Said-i Nursî, Mufassal Târihçe-i Hayâtı,1998, cilt-1, s. 127.

KAYNAK:

https://www.yeniasya.com.tr/abdulbaki-cimic/bediuzzaman-in-bitlis-hayati_518180

Bu sayfa 12415 kişi tarafından okunmuştur
<