Duyurular

POLONYA MÜSLÜMANLARI

POLONYA MÜSLÜMANLARI

POLONYA'DA İSLAM

Polonya'da sürekli bir İslam varlığı 14. yüzyılda başladı. Polonya'da İslam'ın başlangıcı, Lipka Tatarları ile ilişkilendirilir.

Bugün Polonya'da nüfusun %0,1'inden azı Müslümandır. Polonya'daki Müslümanların çoğunluğu Sünnidir 

Varşova Eski Cami.

İlk Lipka Tatarı yerleşimcileri 14. yüzyılda geldi. Müslümanlar 13. yüzyılda daha önceki Moğol istilalarına karışmış olsalar da, bunlar tamamen askeri amaçlıydı ve Polonya nüfusunun herhangi bir yerinde yerleşim veya dönüşüm izleri yoktu. Öte yandan, modern Polonya'daki çok sayıda arkeolojik sit alanında bulunan çok sayıda Arap sikkesinde de görülebileceği gibi, Müslümanlar da dahil olmak üzere Arap tüccarlar Mieszko I döneminde Polonya topraklarına geldiler.

14. yüzyılda gelen Tatar kabileleri Litvanya Büyük Dükalığı topraklarına yerleşti. Yetenekli savaşçılar ve büyük paralı askerler; aralarında Gediminas, Algirdas ve Kęstutis'in de bulunduğu Litvanya Büyük Dükleri tarafından desteklendi. Litvanya, Ruthenia ve günümüzün doğu Polonya'sına yerleşen Tatarların askerlik hizmeti karşılığında Sünni dinlerini korumalarına izin verildi. Lipka Tatarları Altın Orda topraklarından göç etmiş ve büyük ölçüde Polonya-Litvanya ordusunda görev yapmışlardır. Bölgeye gelen bu tür grupların en büyüğü, 1397'de eski koruyucusu Timur'a isyan eden ve Büyük Dükalık'a sığınma talebinde bulunan bir Toktamış kabilesiydi. Onun komutası altındaki Tatarlara, 18. yüzyılda szlachta (asalet) statüsü verildi. 

“Bohoniki, Polonya'nın kuzeydoğusunda, Belarus sınırına yakın, Sokolka ilçesi içinde yer alan bir 100 haneli bir köydür. Sokolka'nın yaklaşık 7 kilometre doğusunda ve Bialystok'un 42 km (26 mi) kuzey doğusunda yer almaktadır. Bohoniki öncelikle Lipka Tatar yerleşimiydi. Bugün, köyde hala birkaç Müslüman Tatar aile yaşıyor. Köy, 20 Kasım 2012'de Polonya'nın resmi ulusal Tarihi Anıtlarından (Pomnik historii) biri olarak Polonya Ulusal Miras Kurulu Listesine alındı ve koruma altındadır.” 

 

Günümüzde Polonya'daki dört camiden birine ev sahipliği yapan Bohoniki köyü, Bialystok şehrine yaklaşık 50 kilometre ve Belarus sınırına yaklaşık sekiz kilometre uzaklıktadır.

Eğer köye gece yarısı varırsanız, birden fazla havlayan köpekler sizi karşılayacaktır. Fark edilmeden köyü geçmeniz neredeyse imkânsızdır. 18. yüzyıldan kalma ahşap cami, köyün gözde mimarisi ve bütün gece aydınlatılmaktadır. Çaprazındaki han ve köyün Müslüman mezarlığı (Mizar) az da olsa her gün bir miktar turisti kendine çekmekte. “Kolduny” veya “tatarskie pierekaczewniki” gibi geleneksel içli Tatar böreklerinin ikram edildiği handa Tatarlar da çalışmaktadır.

Polonyalı Müslümanlar İslamafobiden etkilenmişler hatta camilerine saldırıda yapılmış ancak Müslümanlar  birlik ve uyum içinde yaşamaya devam ediyorlar. 

Moğollardan kalan savaşçılar çok iyi birer “Polonyalı çiftçi” oldular. Polonya'da, Cengiz Han imparatorluğunun halefi olan Altın Orda Devletinden kalan insanların torunları olan yaklaşık 2.000 Tatar Bohoniki köyünde yaşamaktadır. Ekseriyeti kendilerini Polonyalı olarak ve inanç bağlamında Polonyalı Müslümanlar olarak tanımlıyorlar. Genellikle Katoliklerle eşit tutulan bir azınlığın kendilerini Müslüman olarak muhafaza etmeleri son derece zor ve sıra dışıdır. Bununla birlikte Bialystok'taki insanlar Tatarların, bölgede yaşayan Ortodoks Polonyalılardan “daha iyi Polonyalılar” olduğunu söylüyorlar. 

 

 

Tatar Yurdu tabelası

Kruszyniany Yeşil Mescidi (Camii) Polonya'nın Podlaskie Voyvodalığı'ndaki Kruszyniany köyünde bulunan ahşap bir camidir. Bina, Polonyada'ki en eski Lipka Tatar camisidir.  Kruszyniany camii, 1795 yılında, cami inşası hakkında hiçbir fikri olmayan yerel Polonyalı inşaatçılar tarafından yerel ahşap mimari tarzında inşa edildi,

Kruszyniany camisinin rehberi   Dżemil Gembicki, caminin Mekke'ye dönük ahşap mihrabının önünde bir Kuran okurken.

Polonya'nın doğusundaki Bohoniki'de Kadir Gecesi Namaz kılan Tatarlar.

Kruszyniany Yeşil Mescidi (Camii) içi

Polonya'nın kuzeydoğusundaki Kruszyniany'de, Haziran ayı sonunda köydeki ahşap caminin tahrip edilmesinin ardından Müslüman Tatar cemaatinin destekçileri tarafından bir 'Birlik Halkası' kuruldu.

 

BOHONİKİ

Aslında sadece dört Tatar ailesinin yaşadığı Bohoniki'de çok sayıda Polonyalı Müslümanın olduğunu da söylemek gerekir. Günde beş vakit namaz kılmasalar da, haç yerine mezar taşlarına hilâl yaptırmaktadırlar. Bohoniki köyünün sakinlerinden Tatar ailenin oğlu alkollü araç kullanmaktan ehliyetini aldırmış. Tatar Zofia “Polonyalılar arasında yaşıyoruz, Müslümanız, fakat biz Polonyalıyız" diye özetliyor.

Bohoniki, Kuzey Doğu Polonya'da Belarus sınırı'na yakın bir köydür. Podlaskie Voyvodalığına bağlı Gmina Sokółka sınırlarında bulunan köyün nüfusu 100'dür. Voyvodalığın merkezi Białystok'a 42 km mesafede kurulu olan köy, Türk halklarından Lipka Tatarları'nın yaşadığı bir yerleşim birimidir.

 

Bohomoki Camii TİKA tarafından restorasyon sonrası.

Nüfusu geçmiş dönemlerde 3000 kadardı. Genç neslin ekonomik nedenlerle büyük şehirlere göç etmesi nedeniyle köyde daha ziyade yaşlılar yaşamaktadır. Köyün sakinleri Tatar kökenli ve Müslüman olmalarına rağmen Lipka Tatarcası dilini kullanmamaktadırlar ancak Tatar geleneklerini yaşatmaktadırlar.

Bohoniki'de Tatar Müslüman Mezarlığı “Mizar”

 

“Belediyenin turist rehberi Dżemil Gembiç: Asırlar önce Kırım Yarımadası'ndan gelen küçük bir Müslüman azınlık olan Tatarlar yüzyıllardır burada yaşıyorlar. 17. Yüzyılda Kral Jan Sobieski III.'nin Tatarlara hizmetleri karşılığında ödeyecek parası yoktu. O da borcuna karşılık toprak verdi. Ve böylece 1679'da ilk 45 aile buraya geldi. Vilnius'un çevresi, iç savaştan kaçan 14. Yüzyılda Lipka Tatarları olarak da anılan kadim Tatarlara ve Litvanya kökenli Tatarlara Polonya kralının toprak teklifi son derece cazip gelmişti. Bu yüzden Tatarlar vergi ödemedi, ancak her aile orduya atlı asker sağlamak zorunda kaldı. Tatar erkeklerin yerli kadınlarla evlenmelerine ve çocuklarını Müslüman olarak yetiştirmelerine izin verildi. Buna ek olarak, Tatarlar soyluların isimlerini ve onların sahip olduğu haklara da sahip oldular. İşte bu yüzden burada güzel Polonyalı isimlerimiz var: Murawski, Popwawski, Bogdanovich gibi.

 

Sonraki 350 yıl içinde, Tatarlar asimile oldular, yavaş yavaş çoğunluk toplumuna uyum sağladılar. Bugün bölgede toplam 3000 civarında Polonyalı Tatar yaşıyor. Köyden sadece dört kilometre uzaklıktaki Belarus’da, yaklaşık 6000'in Tatarın hala yaşadığı yer. Litvanya'nın biraz daha kuzeyinde 4000 Tatar yaşıyor.”

Polonya Kraliyet topraklarında, John Sobieski III. 1679'da Tatarlara toprak verdi. Bugün yerel Tatar topluluklarına ait iki cami ve bir dizi mezarlık o dönemden kalmadır. Bazı kaynaklara göre, 16. ve 17. yüzyıllarda Litvanya ve Polonya'da 25.000 kadar Tatar yaşıyordu.” [8] 25 bin rakamı günümüz ülke nüfusuna göre değil, 17. Yüzyılın ülke nüfusuna göre düşünüldüğünde paralı asker olarak Polonya ordusuna alınan Tatarların nüfusa oranının ciddi bir rakam oluşturduğu anlaşılacaktır. Günümüzde Polonyalı Müslümanların sayısı nüfusa oranla çok az olsa da, asırlar öncesine dayanan tarihi geçmişleri bakımından Polonya toplumunun önemli bir parçasını oluşturdukları kesindir. Yüzyıllar boyu dini inançlarını, adetlerini, geleneklerini ve Polonya tarihindeki özel yerlerini muhafaza etmiş olmaları şüphesiz altı çizilmesi gereken bir konudur.

İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Polonya devleti tarafından resmen tanınan ve finanse edilen dinler arasında İslam da vardı. Müslümanlar her zaman Polonya nüfusunun sadece küçük bir kısmını oluştursa da, bu dini azınlığın, Polonyanın bir parçası olması her zaman odak nokta olmuştur. Çünkü İslam'ın Polonya tarihindeki yeri kadim geçmişe dayanmaktadır ve İslam dinine mensup bu dini azınlık Polonya Cumhuriyeti'nin yerli vatandaşlarıdır.

 

Polonya Haritası.

GALİÇYA CEPHESİ (1916 – 1917)

Osmanlı askerleri  Galiçya cephesinde Polonya askerleri ile birlikte Rusya'ya karşı savaşırken.

 

Polonya Galiçya Cephesinde 1916-1917 yılında şehit olan Osmanlı askerleri şehitliği.

 

Başkent Varşova bağımsızlığını kazanırken..

Galiçya Seferi´ne (1916-1917) çoğunluğu Çanakkale Savaşı'nda yer alanlar olmak üzere 35.000 kadar askerimiz gönderilmiştir. Tamamı 32 yaş altı olarak seçilen bu kolorduya komutan olarak yine Çanakkale Cephesi'nde aktif görevler almış Yakup Şevki Paşa atanmıştır. 21 Temmuz 1916 sabahı Uzunköprü istasyonundan ilk kafilenin hareketi başlamış ve Ruslar ile ilk sıcak temasta 19 Ağustos 1916'da sağlanmıştır. Galiçya Cephesi'nde görevli 15. Kolordu Komutanı Yakup Şevki Paşa'nın yerine, 18 Kasım 1916'da Çanakkale'nin bir başka kahramanı General Cevat Paşa atanmış ve askerimizin Galiçya Cephesi'nden ayrıldığı Ağustos 1917'ye kadar görevde kalmıştır. Onun döneminde de askerimiz üstün başarı ve hizmetlerine devam etmiş, üstlendiği her görevden anlının akıyla çıkmayı başarmıştır. Galiçya Cephesi´nde 12.000'e yakın vatan evladı şehadet şerbetini içmiştir. Osmanlı toprakları dışında en çok şehit verdiğimiz cephe Galiçya Cephesi olup Çekya, Macaristan, Polonya ve Ukrayna'da şehitliklerimiz vardır. Çanakkale savunmasının bir benzeri Galiçya'da gösterilmiş ve Galiçya Cephesi, Osmanlı İmparatorluğumuzun başarılı olduğu cepheler arasında yer almıştır.

 

TÜRKİYE POLONYA İLİŞKİLERİ

Polonya, Türkiye Cumhuriyetini tanıyan ilk Avrupa ülkesidir. 23 Temmuz 1923 tarihinde Polonya ile Türkiye arasında bir dostluk antlaşması imzalanmıştır. Antlaşmanın önsözünde taraflar„ Lehistan ve Türkiye arasındaki dostluğun tarihin en sert tecrübelerinden geçerek baki kaldığına” vurgu yapmışlardır.

 

Polonya, Türkiye'den SİHA satın alan ilk NATO üyesi oluyor.

2021 yılında Polonya Türkiye'den SİHA almak üzere anlaşma imzaladı.

BEDİÜZZAMAN'IN ESARETTEN  POLONYA ÜZERİNDEN FİRAR ETMESİ  

Bediüzzaman Hazretleri’nin esaret hayatından firar etmesi hakkında bizzat kendi beyanlarından hatıralı bir kaç yazılarını okuyalım:

1- Sekizinci Lem'a'dan; “ “Hicri 1337 ediyor. İşte bu fakir, o tarih-i arabide Rus esaretinde, tek başımla Petrograd’dan, bir ay şimal-ı şarkî tarafından firar edip çok enva-ı mehâlik varken, Rusça bilmediğim halde, bir muhafaza-i gaybiye altında pek çok bilâdı seyr ü seyahat ettim. Ta Varşova, Avusturya tarikiyle İstanbul’a gelip, uzun bir daire-i arzda seyahat ettim. Hazret-i Gavs'ın dediği gibi, o esaret-i şarkiye ve o seyr-i bilâd-ı kesire içinde izn-i İlâhî ile istiğaseme medet görüyordum...” 

Hazret-i Üstâd’ın bu beyanında, Hicri 1337 (Miladi 1918)'de firar ettiğini; o ise, Hicrînin Milâdî karşılığı olan 1918 senesinde Hicrî yılbaşısı -ki Muharrem ayı 23 Kasım da olduğuna nazaran- herhalde Bediüzzaman Hazretleri 1917'nin 17 Ekiminde başlıyan Hicrî 1336 yılının içinde, yani Cemaziyelahir ayında ve 1918’in ilk baharında Rusya’dan firar etmiş olması kaviyyen muhtemeldir ki, İstanbul’a geldiğinde, H. 1337'ye 3 ay 11 gün kalmış oluyordu. Zira Hicrî yılbaşısı , 1918 yıl-başısına iki buçuk ay kala girilmiş oluyordu. Herhalde bu firar hadisesinin kış aylarının -özellikle o bölgenin- çetin kış şartları ortasında değil, ilkbahar aylarında tahakkuk etmiş olması lâzımdır. Ayrıca Bediüzzaman Hazretleri 26. Lem'a’nın dokuzuncu rica'sında; kefaletle alındığı Tatar mahallesinin camiinde iken; “Bahara yakın”(312) ve bir sahife sonra da “Bir kaç gün sonra hilâf-ı me'mul bir surette firar ettim.” tabirini kullanması da bu hükmümüzü te'yid etmektedir. Buna göre, eğer faraza Mart 15. 1918'de bu firar hadisesi başlamışsa, İstanbul’a ayak basışı olan 25 Haziran 1334 Rumî, 8 Temmuz 1918 Miladî arası, 3 ay 25 günlük bir yolculuk müddetini içine almış oluyor.

Ayrıca bu firar hadisesinin tek başına, yanında hiç arkadaş olmaksızın gerçekleştiği hem burada, hem 28. Lem'a’da ısrarla beyan edilmektedir

2- 28. Lem'a’da şöyle bir ifade vardır: “ “Hicri 1337, Rumî 2 küsur fark eder. O halde Rumî 1334’e iniyor. O tarihte yalnız, tek başımla Rusya'nın şimalinde, en korkulu bir vaziyette esaretten firar ettiğimin zamanıdır.” 

 

3- 26. Lem'a’nın dokuzuncu ricasındaki hatıra kısmı da bura ile ilgilidir. Ancak az üstte başka bir münasebetle kaydedildiği için tekrar edilmedi.

4- Firardan bir kaç gün önce Volga nehri kenarındaki Tatar mahallesinin küçük camiinde, bir seher vaktinde kendisinde başlıyan hazin halet-i ruhiye içinde söylenen, belki de ta o zaman kaydedilen bir şiiri şöyledir:

“Firkatli ve gurbetli bir esarette fecir vaktinde ağlıyan bir kalbin ağlıyan ağlamalarıdır.

Seherlerde eser bad-ı tecelli, uyan ey gözlerim vakt-i seherde

İnayet-hah zidergâh-ı İlahî, seherdir ehl-i zenbin tevbegâhı.

Uyan, ey kalbim vakt-ı fecirde, Bekün tevbe, becû güfran zidergâhet İlahî”(314)

Ve bu şiirin devamındaki Farsça beyitler, onun o gurbetteki hazin halet-i ruhiyesini dile getirmiştir.

Üstâd’ın bu hazin hatıralı iki beyanında, Volga nehri kenarındaki Müslüman Tatarların mahallesindeki küçük camide, firar etmeden önce, yaşının tam kırkıncı yılı olduğunu beyan ederek; bu tekemmül yaşının içinde kendisinde zuhura başlıyan “Yeni Said” hâlâtının tasviri çok manidardır. Zira Yeni Said devresi, akıl ve idrakimizin dışında yeni ve başka vazifelerin ve cihanşümul imânî hizmetlerin başlangıcı oluyordu. İlerde Eski Said, Yeni Said mevzuunda bir fasıl açarak, takatimiz nisbetinde bazı köşelerini tarif etmeye çalışacağımızdan burada bu kadarıyla iktifa ediyoruz.

ESARETTEN FiRAR HADiSESiNDE SIRLI BiR HABER

Hz. Üstâd Bediüzzaman, Rus esaretinden firar hadisesinde mazhar olduğu harika teshilattan sadece bir numune olarak; 1923’lerde Van müftüsü olan şeyh Ma’sum Efendi’ye hususi şekilde anlattığı ve bu zatın da, Üstâd’ın Van’daki sevgili talebesi Molla Hamid’e özel olarak hikaye ettiği olay merhum Molla Hamid Efendi, bilahere birçok kimselere anlatmış, teyp bantlarına onun sesinden de geçirilmiştir. İşte, hem teyp kasetindeki sesinden hem iki halis nur talebesi olan Ahmet Özertan ile Mümtaz Durdu’nun bir kaç kez ondan dinledikleri rivayet ve nakil özetle şöyledir; Hz. Üstâd demişki:

“Ben Rusya’da esirken, firar edeceğim günlerde, her zaman kamp içine girip çıkan arap kıyafetli bir adam bana bir gün dedi ki; “Sen buradan kaçmak ister misin?”

Ben dedim: “İsterim ama, nasıl kaçayım? Kampın etrafındaki surdan nasıl çıkarım?”

 

O dedi: “Bu iş kolay. Ben sana elbisemi veririm, giyersin ve çıkarsın, kimse sana birşey demez. Surun dışında buluşur, sana yolu ta’rif ederim,” dedi.

Ben onun elbisesini giydim ve surun kapısından çıktım. Kimse birşey demedi. Sonra o zat geldi, elbisesini iade ettim. Bana yolu tarif etti, gittim, gittim. Bir ormanın içine daldım, orada yolu ve yönü kaybettim. Sonra orada otlayan bir ineğe rast geldim. Bu hayvan herhalde insanların olduğunu gösterir diye, hayvanı yürüttüm, bende arkasından yürüdüm. Biraz gittik, bir mağaraya geldik. Hayvan mağaraya girdi. Bende arkasından girdim. İçerde pir-i fani ihtiyar bir zat vardı. Selam verdim. O da benim ismimi, künyemi, lakabımı söyliyerek “Ve Aleykümüsselam!” dedi. Beni oturttu, “herhalde karnın açtır” dedi. “Ama benim yiyeceğim ekmeğim bitmiş. Ben sana şu ineğimden biraz süt sağayım, onu içersin” dedi. Sütü içtikten sonra, bana dedi ki: “Büyük musibetler, felaketler gelecek. Bunları def'edecek üç şey vardır:

Birincisi : Her yerde seslice Ezan-ı Muhammedî okumak.

İkincisi : Cemaatle namaz kılmak.

Üçüncüsü : Kur’ân derslerini vermek ve almak.”

Daha sonra, o ihtiyar zat bana yolu tarif etti, izin istiyerek ayrıldım.”

Yine dokuzuncu rica’da, hem de yukardaki bir ve iki numaralı maddelerde gösterildiği üzere, bu firarî seyahati tek başına yaptığını ve Rus hududundan çıktıktan sonra, ilk ve birinci uğradığı yer, Polonya'nın başkenti olan Varşova olduğunu, ondan sonra Viyana yoluyla İstanbul’a geldiğini açık-seçik yazmakla; Almanya, Berlin gibi hiç bir şeyin mevzu-u bahis olmadığını göstermekte ve aynı zamanda Rusya’dan firar vaktini de bildirmektedir ki, bütün o yolculuklar dahil ilk firarından İstanbul’a ayak basışına kadar, sadece üç ay, 25 gündür. O ise, iki ay Almanya'da kaldığı vesairenin yeri ve mahalli olmadığını gayet açık olarak göstermektedir.

YEĞENİ ABDURRAHMAN'IN YAZDIKLARI

Üstâd’ın esaretten firar hadisesi için merhum Abdurrahman’ın yazdığı tarihçede ise şöyle denilmektedir: “Kosturma'dan firar suretiyle Petersburg'a uğrıyarak Varşova'ya gelmeye muvaffak olmuş. Bilâhare Viyana tarikiyle İstanbul’a gelerek, esaretten tahlis-i giriban olmuş...” 

Merhum Abdurrahman’ın ifadesinin ve diğer belgelerin tarz-ı beyanında, Üstâd için en büyük mesele Rus hudutlarından çıkabilmesi ve Polonya’nın

başkenti olan Varşova'ya ulaşabilmesidir. Bu ise kolay olmamıştır..Ve bundan sonra, herhalde, normal vesait ile seyahatını sürdürmüştür.

 

 

Kaynaklar:

https://www.sde.org.tr/abdulkadir-inaltekin/genel/cengiz-hanin-varisleri-polonyali-muslumanlar-kose-yazisi-25931

https://www.superstock.com/asset/europe-poland-podlaskie-voivodeship-kruszyniany-mosque/1558-14163171

https://en.wikipedia.org/wiki/Kruszyniany_Mosque 

https://www.wikiwand.com/tr/Bohoniki 

https://tvpworld.com/37659554/polish-muslims-celebrate-the-end-of-ramadan 

https://www.quora.com/Is-Ramadan-celebrated-in-Poland 

https://www.quora.com/Why-are-there-no-Muslims-in-Poland

https://kabataserkeklisesi.meb.k12.tr/icerikler/galicya-sehitlerimiz-hatirasina-polonya-ziyaretimiz_7585844.html

https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-57218776

https://sorularlarisale.com/kaynaklar/kitaplar/mufassal-tarihce-i-hayat-1-badilli/418 

Bu sayfa 13141 kişi tarafından okunmuştur
<