Duyurular

Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşadığı dönemlere ait mekân fotoğrafları

Bediüzzaman Said Nursi’nin yaşadığı dönemlere ait mekân fotoğrafları

Bediüzzaman Said Nursi yaşamış olduğu seksen üç yıllık ömründe çok sayıda mekâna şahitlik etmiştir. Zamanın ve mekânın insan üzerindeki tesiri büyüktür. Yaşanılan mekânlar insanın hayatında büyük etkiler bırakır. Bu araştırmamızda imkânlar dahilinde Bedîüzzaman’ın yaşadığı dönemlerdeki mekânları nazara vermeye çalışacağız. Yaşadığı mekânların o döneme ait fotoğraflarını Bediüzzaman’ın gördüğü hali ile tarihlerini göz önünde bulundurarak derlemeye çalıştık.

Gayemiz bu konuda araştırma yapmak isteyenlere ve özellikle Bediüzzaman belgeseli konusunda çalışmaya istekli olanlara bir fikir vermektir.

bitlis.jpg

1878 BİTLİS

Bediüzzaman Said Nursi 1878 senesinde Bitlis vilayetinin Hizan kazasının İsparit nahiyesine bağlı Nurs köyünde doğdu. Dokuz yaşına kadar baba ocağı olan köyünde kaldı. Çocukluğu ve gençliğinin ilk yılları Bitlis ve çevresindeki illerde ilim tahsili ile geçti.1895 yılında Mardin Mutasarrıfı Selanikli Mehmed Enis Paşa tarafından Bitlis’e kendi memleketine sürgün edildi. 1895 ile 1897 yılları arasında Bitlis Valisi Ömer Sabri beyin konağında kesintisiz olarak iki yıl kaldı. Son olarak 3 Mart 1916 yılında Birinci Dünya harbinde Bitlis’te yaralanarak Ruslara esir düştü. İstanbul’a esaret dönüşünden vefatına kadar olan dönemde Bitlis’te kaldığına dair bir bilgiye rastlanmadı.

siirt.jpg

SİİRT

Molla Said’in talebelik hayatının bir kısmı Siirt’te geçer. Medrese talebeleri ile en şiddetli münazaraları ve kavgaları burada yaşanır. Tillo’da bulunan Kubbe-i Hasiye’ de inzivaya çekilir. Ayrıca Büyük Kamusu ezberlemeye çalışır. Cumhuriyet düşüncesi burada gelişir.

dogubeyazit.jpg

DOĞUBEYAZIT

Bediüzzaman ciddi anlamda eğitimine Doğubeyazıt’ta Şeyh Muhammed Celali hazretlerinin yanında başlamıştır. Yirmi yıl kadar süren eğitim ile ilgili kitapları ezberleyip üç ayda bitirmiştir.

cizre-001.jpg

CİZRE

Gördüğü rüya üzerine Miran aşiret reisi Mustafa Paşa’yı hidayete getirmek üzere Cizre’ye gelen Molla Said burada Cizre alimlerini Dicle nehri kenarında bulunan Bani Hani mevkiinde ilzam eder ve onları kendisine hayran bıraktırır. Mustafa Paşa tövbe eder ama tövbesinde durmaz. Van’dan dönüşünde kör bir kurşuna hedef olur. Bediüzzaman burada Hamidiye alayları ile tanışır. Onların yanlışlıklarını düzeltmeye uğraşır.

mardin-003.jpg

MARDİN

1895 yılında Mardin’e gelen Molla Said burada kurumsal medrese talebelerini ilzam eder. Kendisini çekemeyen mollalara Ulu cami minaresinin şerefesinin korkulukları üstüne çıkıp ellerini açarak dönmek sureti ile meydan okur. Mardin’de hayatı çok hareketli geçer. Namık Kemal’in rüyası ile uyanır, hürriyet düşüncesi ile tanışır. Efgani’nin talebesinden siyasetteki muktesit mesleği öğrenir. Devletle ilk defa Mardin’de tanışır ve ilk sürgünü buradan gerçekleşir.

van-001.jpg

VAN 1898

Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatının yirmi seneden fazlası Van’da geçti. 1898 yılından itibaren yaklaşık on sene Vali Tahir Paşa’nın konağında geçti. Kur’an’a yönelen saldırıların ilk işaretlerini gördü. Burada müspet fen ilimleri ile uğraştı. Horhor adı verilen medresesinde eğitim verdi. Fotoğrafta görülen kaleden ayağı kayarak havada “davam” diye bağırdı. Kerametvari bir halde havada kavis yaparak medresenin içine düştü. Van’da olduğu süre içerisinde Aşiretleri dolaşarak aralarında cereyan eden ihtilafları çözmeye çalıştı. Vali Tahir Paşa’nın referans mektubu ile İstanbul’a gitti ve doğuda özellikte Van’da fen ve din ilimlerinin bir arada okutulacağı medresenin inşası için teşebbüslerde bulundu. Cumhuriyet kurulduktan sonra Ankara hükümeti ile uyuşamayıp 1923 yılında İstanbul’a gitti ve Yuşa tepesinde bir süre inzivaya girdikten sonra 1924 yılında tekrar Van’a döndü. Erek dağının eteğinde bir mağaraya çekildi. 1926 yılının Şubat ayında Burdur’a sürgüne gönderildi. Bu tarihten sonra vefatına kadar Van’a gelmesi nasip olmadı.

KOSTROMA 1917

Bediüzzaman Said Nursi 1916 yılında Bitlis’in Ruslar tarafından işgal edilmesi üzerine kendisi de ayağı kırık yaralı bir halde esir düşer.

Tedavisinin ardından Culfa, Tiflis, Kologriv şehri üzerinden Rusya içlerindeki Kostroma eyaletine sevk edilir.

Volga Nehri kıyısında, Moskova’nın 320 km kuzeydoğusunda yer alan bu şehirde esir kampında iken teftişe gelen Rus çarının amcası Kafkas orduları başkomutanı Nikola Nikoloviç’e ayağa kalkmaz bu yüzden idamına karar verilirse de bu hareketinin inancından ileri geldiği anlaşılınca idamdan vazgeçilir.

Daha sonra doksan esir subayın olduğu kamptan ayrılıp Volga nehrinin kenarında bulunan bir Tatar köyüne kefaletle yerleştirilir.

kostroma.jpg

Köyün camisinde kalmaya başlar. İki yıl üç aylık esaretinin büyük çoğunluğunu Kostroma da geçirir. Rusya da patlak veren ihtilalden faydalanıp gizemli bir şekilde firar eder ve 18 Haziran 1918 tarihinde İstanbul’a gelir.

İSTANBUL 1907

istanbul-002.jpg

Bitlis Valisi Tahir Paşa’nın Sultan Abdülhamid’e yazdığı referans mektubu ile Bediüzzaman 1907 yılının sonlarında veya 1908 yılının başlarında İstanbul’a gelir. Doğuda başta Van olmak üzere üniversite açma teşebbüslerini basın yolu ile Sultan Abdülhamid’e iletir. Ancak Abdülhamid’in çevresindekiler onu bu düşüncesinden vazgeçirmek için değişik yollara başvururlar. Nihayetinde Toptaşı Tımarhanesine gönderirler. Ordan da sağlam raporu ile çıkan Bediüzzaman bu teşebbüsünü basın yolu ile değişik gazetelerde dile getirmeye devam eder. 13 farklı gazete ve mecmûada 40’dan fazla yazı, mülâkat ve beyânâtı yayınlanır.

II. Meşrutiyetin lehinde çalışır ve sosyal faaliyetlere girişir.  Bu arada 31 Mart Olayı yaşanmış, birçok insan sıkıyönetim mahkemelerinde yargılanmaya başlamıştır. Bediüzzaman da olayda yatıştırıcı rol oynadığı halde o karışık ortamda İzmit’te yakalanarak İstanbul’a getirilmiş, Divan-ı Harb-i Örfi de yargılanmış ve beraat etmiştir. 1911 yılında tekrar geldiği İstanbul’da bu defa medresenin temeli için Sultan Resad’tan söz alır ve tahsisat işlemleri başlatılır. Ancak temeli atılan medrese harbin patlaması nedeniyle geri kalır.

Rusya’dan esaretten 1918 yılında dönen Bediüzzaman bu defa Dârülhikmeti’l-İslamiye”ye üye olarak atanır. İşaratü’l-İ’caz adlı eseri yayınlar. Bundan sonra, Nokta, Sünuhat, Şuaat, Rumuz, Tulûat, Katre, Hakikat Çekirdekleri, Habbe, Zerre ve Şemme adlı risalelerini ayrıca Lemeat’ı yazdı ve yayınladı. 1920 yılında İstanbul’un işgali üzerine İngilizlere karşı Hutuvat-ı Sitte adlı eserini yayınladı.

1922 yılının kasım ayında İstanbul’dan ayrıldı. 1923 yılında yine İstanbul’a geldi ve 1924 yılında Van’a döndü. 1926 yılında bu defa Sürgüne gönderilmek üzere kısa bir süreliğine İstanbul’da tutuldu. Yirmi altı sene sonra 1952 yılında Gençlik Rehberi mahkemesi için İstanbul’a tekrar geldi. 1953 senesinde de yaklaşık üç ay burada kalarak Isparta’ya döndü. 2 Ocak 1960 günü talebeleri ile vedalaşmak üzere en son İstanbul’a bir günlüğüne gelir

ANKARA 1922

ankara.jpg

Ankara hükümetinin ısrarlı isteği üzerine Kasım 1922 tarihinde Ankara’ya gelen Bediüzzaman mecliste “hoş geldin” merasimi ile karşılanır. Milletvekillerinin namazda gösterdikleri tembellikleri üzerine bir beyanname yayınlar ancak bu meclis reisi M. Kemal’in hoşuna gitmez. Bediüzzaman şiddetli bir karşılık verince özür dilemek zorunda kalır.

Ankara’da din aleyhinde faaliyetlerin başlayacağını sezince Hubab ve Zeyl’ül zeyl adlı iki Arapça imana dair risaleyi Ankara da Yeni Gün matbaasında bastırır. Bu arada Van’da medrese açtırılması için teşebbüste bulunur ve bu düşüncesi meclise getirilir. Milletvekillerinin teklifi büyük çoğunlukla kabul edilerek komisyona havale edilir. Fakat medreselerin kapanması üzerine teklif görüşülmeden kadük olur.

Ankara hükümeti ile uyuşamayacağını anlayan Bediüzzaman M.Kemal’in milletvekilliği, Şark vaizi umumiliği ve üç yüz lira maaş teklifini kabul etmeyerek Ankara’dan ayrılır. 1943 senesinde Denizli hapishanesine götürülmek üzere Ankara’ya getirilir. Ankara valisi Nevzat Tandoğan’ın başına sarık yerine zorla şapka giydirmek istemesi üzerine çok hiddetli bir şekilde mukabele eder. “Bu sarık bu başla beraber çıkar” diyerek sarığını çıkarmayı reddeder. 2 ve 19 Aralık 1959 tarihlerinde Ankara’ya ziyaret maksatlı iki defa gelir. En son 11 Ocak 1959 da Ankara’ya gelmek için Emirdağ’dan yola çıkar ama bu sefer ziyareti polis tarafından engellenince tekrar Emirdağ’a geri döner.

BURDUR 1926

burdur.jpg

1926 senesinin ortalarında Burdur’a sürgün olarak gelen Bediüzzaman bir evde ve Kasapoğlu camisinde kalır. Bütün sürgünler her gün ispat-ı vücut için karakola imzaya giderken kendisi hiç gitmez. Bediüzzaman burada da iman hizmetine devam eder ve Nur’un ilk kitabı olan “Nur’un İlk Kapısı” adlı eserini telif eder. Bu faaliyetleri Vali Mahmut Celal’in hoşuna gitmez. Burdur’a ziyarete gelen Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’a şikâyette bulunur. Çakmak “Bediüzzaman’dan zarar gelmez; ilişmeyiniz, hürmet ediniz” der. Bediüzzaman Burdur’da yaklaşık sekiz ay kalır. Ancak, yapılan derslerden ve halkın etrafına toplanmasından rahatsız olan hükümet, onun Isparta’ya gönderilmesini emretti.

ISPARTA 1927

isparta.jpg

Bediüzzaman Said Nursi Isparta’ya ilk defa 1927 yılının başlarında gelir. Bu gelişi uzun sürmez ve sadece yirmi gün kalır. Buradan sonra sekiz yıla yakın kalacağı Barla’ya sürgün edilir. Barla’da kendisine verilen büyük sıkıntılar nedeniyle Isparta’ya nakil talebinde bulur. Talebi kabul edilerek 24 Haziran 1934 tarihinde ikinci kez Isparta’ya gelir. Burada Şükrü beyin konağına yerleşir. On ay kaldığı süre içerisinde sıkı takip ve baskılar altında sürekli rahatsız edilmektedir.

Milas’ta evlerinde yakalanan mektup ve risaleler bahane edilerek Nur talebeleri gözaltına alınır. Bediüzzaman da çeşitli bahanelerle sorgu altına alınır ve 10 Mayıs 1935 tarihinde Eskişehir hapishanesine sevk edilir. 23 Ağustos 1953’te, yerleşmek üzere yine Isparta’ya gelir. Ara ara Isparta’dan değişik vesilelerle ayrıldı. Son olarak 20 Ocak günü Isparta’ya gitti ve burada bir buçuk ay kalır.

BARLA 1927

barla-004.jpg

Bediüzzaman Said Nursi 1 Mart 1927 yılında Barla’ya sürgün olarak gönderilir. Risale-i Nur Külliyatının ilk neşir merkezi olan bu beldeyi baba ocağı Nurs köyüne benzetir. Külliyattan Sözler, Mektubat  ve Lem’alar’ın büyük kısmı burada telif edilir. Onuncu söz sekiz yüz nüsha İstanbul’da bastırılır.

Bediüzzaman burada geçen sekiz yıla yakın hayat devresinde telifin yanı sıra, elle yazılan ve kendisine gelen risalelerin tashihi ile uğraşır. Çam dağında bazen aylarca kalır. Evinin önündeki çınar ağacına yaptırılan kulübede ibadet ve dua eder. Barla’da da gizli din düşmanları tarafından değişik bahanelerle rahatsız edilerek sıkıntı yaşatılır. Yaklaşık yirmi iki yıl aradan sonra Bediüzzaman Barla’yı ziyaret etmiştir.

ESKİŞEHİR 1935

Bediüzzaman Said Nursi 10 Mayıs 1935 tarihinde yüz yirmi talebesi ile sevk edildiği Eskişehir hapishanesinde mevkuf olarak on bir ay kalır.

Burada telifi tamamlanamayan Lem’alardan Yirmi Yedi, Yirmi Sekiz, Yirmi Dokuz ve Otuzuncu Lem’aları ile Birinci Şua’yı yazdı. Talebeleriyle mektuplaşmaları, hapishaneden de devam etti. Tahliyeden sonra Kastamonu’da mecburi ikamete tabi tutuldu.

1951’de iki ay kadar Eskişehir’de ikamet etti. Bu zaman zarfında Yıldız Otelinde kaldı. Isparta’daki son yedi senelik hayatına kadar zaman zaman bu şehre gelip gitti.

eskisehir.jpg

En son bir davet üzerine 1957 yılında tekrar Eskişehir’e çok kısa süreliğine geldi.

KASTAMONU 1936

Bediüzzaman Said Nursi’nin Kastamonu’yu ilk ziyareti 1910 yılında gerçekleşir. Bir heyetle İnebolu’ya uğramış ve Yahya Paşa camiinde namaz kılmıştır.

1936 yılının Nisan ayında nüfus kaydı ile beraber Kastamonu’ya nakil edilir. Üç ay kadar polis karakolunda misafir edilir. Daha sonra karakol karşısında bir eve yerleştirilir. Burada Çaycı Emin, Mehmet Feyzi, Hilmi Bey, Hafız Tevfik Efendi, Taşköprülü Sadık Bey gibi onlarca fedakâr talebeleri ile hizmete devam eder.

kastamonu-004.jpg

3. Şua olan Münacat Risalesi ve 7. Şua olan Âyetü’l-Kübra Risalesi gibi muazzam eserler burada telif edilmiştir. Ayrıca buradan Nur talebeleri ile yaptığı yazışmalar Kastamonu Lahikası adı altında toplanır.  13 Ekim 1943 yılında Kastamonu’dan ayrılır.

DENİZLİ 1943

Bediüzzaman ile birlikte Isparta, Kastamonu ve Denizli’deki Nur Talebeleri 25 Ekim 1943’te Denizli’ye sevk edildi. Denizli hapishanesinde Bediüzzaman, Risale-i Nur’u telife devam etti. Asa-yı Mûsa Mecmuasının bir parçası ve On Birinci Şua olan Meyve Risalesi, On İkinci ve On Üçüncü Şualar telif edildi.

denzli.jpg

15 Haziran 1944 günü mahkeme Beraat ve tahliye kararını verdi. Bediüzzaman ise Şehir Palas Oteline yerleşti ve yaklaşık bir buçuk ay kadar daha Denizli’de kaldı.

EMİRDAĞ 1948

Hükümet daha önce Kastamonu’da mecburi ikamete tabi tuttuğu Bediüzzaman’ı Denizli hapsi tahliyesinden sonra bu defa Emirdağ’a nüfusunu aldırıp burada ikamet ettirdi. Çok büyük baskılar altında sürekli gözetim altında verilen sıkıntılar yetmiyormuş gibi üç defa zehir verildi.

Nur risaleleri ilk defa burada teksir ile çoğaltılmaya başlandı. 1948 yılının başlarında kırk sekiz talebesi ile tutuklanarak Afyon cezaevine gönderildi.

emirdag.jpg

Hapishaneden tahliyeden sonra 2 Aralık 1949 tarihinde tekrar Emirdağ’a geldi. 1953 yılına kadar ara ara Emirdağ’da kaldı. Çevre illere giderken 1959 yılına kadar Emirdağ’a uğradı.

AFYON 1948

17 Ocak 1948 tarihinde Bediüzzaman Said Nursî ve on beş talebesi sorgulanmak üzere Afyon il merkezine götürüldüler. Bir hafta kadar Emniyet Otelinde bekletilerek sorgulamaları yapıldı ve tutuklanarak fotoğrafta görülen cezaevine konuldular. Bu defa değişik illerden 48 Nur Talebesi Afyon’a toplatılmıştı.

Bir yandan mahkeme devam ederken diğer yandan da Afyon Cezaevinde tutuklu bulunan Bediüzzaman ve talebelerine yapılan baskılar artıyordu. Artık hasta ve yetmiş yaşında olan Said Nursî, altmış kişilik büyük bir koğuşta tek başına bırakılmış, soğuk kış gecelerinde odanın kırık penceresi buz tutmasına rağmen başka bir yere nakledilmemiş ve bütün bunlar yetmiyormuş gibi birkaç defa da burada zehirlenmişti.

afyon.jpg

6 Aralık 1948 tarihinde Said Nursî hakkında 20 ay ağır hapis cezasına hükmetti. Karar temyiz edildi ve Yargıtay kararı Bediüzzaman’ın lehine bozdu. Yargıtay’ın bozma kararına rağmen Afyon Ağır Ceza Mahkemesi yargılamayı uzatarak, yirmi aylık sürenin cezaevinde geçmesini sağladı. Hak etmediği cezanın süresini tutukluluk hâliyle dolduran Said Nursî, 20 Eylül 1949’da serbest bırakıldı. 1959 yılında arada bir uğradığı Afyon’a en son 12 Temmuz 1960 günü darbeciler tarafından Urfa’dan alınan naaşı Afyon askeri havaalanına getirildi.

URFA  1960

Bediüzzaman ağır hasta haliyle 21 Mart 1960 tarihinde Urfa’ya geldi. Çok hasta olduğundan otele yerleşti. Emniyet güçleri onun Isparta’ya geri dönmesini istediler ancak bunu duyan Urfa halkı galeyana geldi.

urfa-001.jpg

Baskılar devam ederken 27 Mart 1960 günü İpek Palas otelinin 27 numaralı odasında Bediüzzaman sabaha karşı vefat etti. Böylece seksen üç senelik ömrünün son durağı taşıyla toprağı ile mübarek olarak ifade ettiği mekân oldu.

Kaynak: risalehaber.com

Bu sayfa 2195 kişi tarafından okunmuştur
<