BEDİÜZZAMAN’IN HZ. PEYGAMBER’E KADAR UZANAN SOY AĞACI:
Ahmet Akgündüz'ün kitabından;
BEDİÜZZAMAN’IN HZ. PEYGAMBER’E KADAR UZANAN SOY AĞACI:
SEYYİD VE ŞERİF OLDUĞUNA DAİR ARŞİV BELGELERİ
Temel Noktalar
Bediüzzaman hem Hasanî yani Şerif (Babası tarafından Hz. Hasan neslinden) ve hem de Hüseynî yani seyyiddir (Anne tarafından Hz. Hüseyin neslindendir).
- Osmanlı’da Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere şerîf, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere ise seyyid denir.
- Osmanlı Devleti seyyid ve şeriflere saygı göstermek ve kayıt altında tutmak için Nakib’ül-Eşraflık denilen bir bakanlık kurmuştur.
- Sâdât-ı Hıyâliyyîn (Hıyâl Seyyidleri) baba tarafından Bediüzzaman’ın dedeleridir.
- Bediüzzaman Abdülkadir-i Geylani’nin öz be öz torunudur.
- Kaynaklarımız Osmanlı Arşiv Belgeleri ve özellikle Tapu-Tahrir Kayıtlarıyla teyid edilen orijinal şeceredir ki, tarihi 1935’lere varmaktadır. Orijinali elimizdedir.
- Hadîdîlerin neslinden gelenlerin bir şeceresi de şu anda Şeyh Mustafa Ahmed Verşan ve kardeşi Muhammed Ahmed Verşan yanında bulunmaktadır.
- Bediüzzaman’ın Anne Tarafından soy ağacı Hadîd Seyyidlerine (Sâdât-ı Hadîdiyyîn) dayanmaktadır ve bunlar Hz. Hüseyin’in torunlarıdırlar.
- Bediüzzaman bazı sebeplerle seyyidliğini ön plana çıkarmamıştır.
- Bediüzzaman kendi talebelerine hem seyyid ve hem de şerif olduğunu açıklamıştır; Kürt olması seyyidliğine mani değildir.
ÖZET
İslam’da âl-i beyt, sâdât, ehl-i beyt ve benzeri tabirlerle anılan evlâd-ı Resûle özel bir önem verilmiştir. Bunların zekât almasının yasak olması, devlet hazinesinden belli bir paya istihkakları bulunması sebebiyle, tarih boyunca Müslüman devlet adamlarının seyyidler ve şerifler denilen insanlara özel hürmet ve alaka göstermeleri, bu meseleyi daha da önemli kılmıştır. Şerîf, necib, asil, üstün gibi anlamlara gelmekte olup çoğulu şürefâ veya eşrâftır. Hz. Ali ve Fatıma’nın çocuklarından olan Hz. Hasan’ın soyundan gelenler şerîf, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenler ise seyyid olarak anılmışlardır. Evlâd-ı Resul olan bu kıymetli insanlara daha önceleri olduğu gibi Osmanlı Devleti’nde de hürmet gösterilmiştir. Ayrıca onlara âid işleri görmek için vazifeli me’mûrlar ve başlarına da bakan statüsündeki nakîb’ül-eşraf tâyin edilmiştir. Nakîb-ül-eşraf adı verilen bu görevli, Peygamber efendimizin torunlarının işlerine bakar, neseblerini kayd ve zapteder, doğumlarını ve vefâtlarını deftere geçirir, onları âdî işlere ve şânlarına uygun olmayan san’atlara girmekten menederdi. Fena hâllere düşmelerine mâni olur, haklarını korurdu.

Sâdât-ı Hıyâliyyîn:
Hıyâl Seyyidleri: Baba tarafından Bediüzzaman’ın Dedeleri
Önemle ifade edelim ki, bütün ayrıntılarıyla baba canibinden şerîf olduğu ortaya çıkan ve ancak anne tarafından seyyid olan Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin nesli bizim için önem arz etmektedir. Zira Bediüzzaman hazretleri baba tarafından onun torunudur. Bu sebeple üzerinde biraz daha ayrıntılı duracağız. Âl-i Geylani diye bilinen bu aile, 1920 yılında Irakta başbakan olan Seyyid Abdurrahman Nakîb Geylanı’nin de kökleridir. Sâdât-ı Hıyâliyyîn, Bû Cum’a ve Hidâdiyyîn sâdâtı tamamen Abdülkadir-i Geylani Hazretlerinin neslinden gelen seyyid veya şeriflerdir. Değişik zaman ve vesilelerle İslam dünyasının her tarafına dağılan seyyidlerin Güneydoğu Anadolu bölgesine de gelip yerleştikleri görülmektedir. Bölgedeki seyyidlerin göçlerinin Bağdat'tan gerçekleştiği ve bunun orada yaşayan bir hükümdarın yaptığı zulümlerden kaynaklandığı, Güneydoğu Anadolu'da halk arasında yaygın bir kanaattir. Kimi seyyid ailelerinin Harun Reşid döneminin tekabül ettiği miladi sekizinci yüzyılın sonları ile dokuzuncu yüzyılın başlarında Bağdat'tan bölgeye göç ettikleri anlaşılmaktadır. Abbasi halifeliğinin Moğollar tarafından ortadan kaldırıldığı 656/1258 yılına yakın veya onu izleyen tarihlerde de Bağdat'tan bölgeye kimi seyyid göçlerinin olduğu görülmektedir. Abdülkadir-i Geylani’nin bu kahraman evladı Seyyid Abdülaziz Haçlı Seferlerine karşı Selahaddin Eyyubi ile birlikte Askalan şehrinin fethine katılmış ve daha sonra Bağdad’daki idarecilerin (Vezir Ebül-Muzaffer Abdullah bin Yusuf’un baskısı ve daha sonra da Şah İsmail’in Bağdad’a girerek Abdülkadir-i Geylani’nin türbesini tahrib eylemesi) zulmüne maruz kalınca, Musul’un kuzeyinde yer alan Sincar bölgesine ve burada da Hıyâl köyüne hicret etmiştir. Diğer kardeşi Seyyid Abdürezzak’ın torunlarının da Ard’ul-Hıyâl da denilen Sıncar bölgesine yerleştiği nakledilmektedir. Nitekim Hıyâl harabeleri arasında hem Seyyid Abdülkadir Geylanî’nin makamı ve hem de Seyyid Abdülaziz’in kabri bulunmaktadır. Hıyâliyyûnun nesilleri, biraz sonra göreceğimiz gibi, torunlarından Şeyh Ebu Salih Şemsüddin Muhammed el-Ekhal (El-Kehhâl) (651-739/1338, Sincar Kazası-Kuzey Irak)’ın evladlarının isimlerine göre adlandırılımışlardır. Bu arada bir ara Hıyâl ve çevresine Yezidîler musallat olup Müslümanlara zulm edince, Abdülkadir-i Geylani’nin torunları, çevreye dağılmışlar ve Bitlis’e kadar uzanmışlardır