Duyurular

BEDİÜZZAMAN'IN İLK ISPARTAYA GİDİŞİ  VE  TENEKECİ MEHMET EFENDİ

BEDİÜZZAMAN'IN İLK ISPARTAYA GİDİŞİ VE TENEKECİ MEHMET EFENDİ

Şahsi Bilgiler

Diğer İsimleri: Tenekeci Mehmed Efendi, Nakkaş Mehmed, Mehmed Şakir Efendi, Mehmet Efendi

Doğum Yeri ve Tarihi: Isparta, 1892

Vefat Yeri ve Tarihi: Isparta, 1981

Kabrinin Yeri: Isparta Halife Sultan mezarlığı

Esas mesleği hattatlıktır ve Isparta ve civarındaki camilerde yazıları ve levhaları vardır. Üstad Barla'dayken Üstadın yanında bulunan eski bir silsilenamenin tebyizine vazife almıştır. Üstad hazretleri Barla'dan Isprta'ya gönderilmeden önce (1933-34) kendisine çok sıkıntı verildiğinde bu durum için Valiye dilekçe verdi.

Isparta’nın hem Cumhuriyet öncesi ve hem de Cumhuriyet döneminde müftülük yapan Mehmed Şakir Efendi, Isparta’da doğdu. Isparta Sıbyan Mektebini bitirdi. Halil Hamid Paşa Medresesi’nde babası Şükrü Efendiden Arapça dersleri okudu. Tahsilini tamamladıktan sonra icazetname aldı.

1888 yılında Hamitabad Sancağı’nda Bidayet Mahkemesi Hukuk Dairesi Azası olarak ilk göreve başladı. 1920 yılında Isparta İl Müftülüğü’ne atandı. Bu görevde iken 1931 yılında emekliye ayrıldı. 26.07.1933 tarihinde 72 yaşında vefat etti.     

Cumhuriyet öncesi Isparta Müftüsü olan Hüseyin Hüsnü Özdamar, 22 Mart 1914’te İl Genel Meclisi üyeliğine seçildi. Müftü Şakir Efendi’nin İttihat ve Terakki Partisi yetkililerinin şikâyeti üzerine görevden alınmış tekrar 5 Mart 1916’da Isparta Müftülüğü’ne getirilmiş. Sabık Müftü Şakir Efendi’nin müftülüğe iadesi üzerine, Müftü Hüseyin Hüznü Özdamar, 7 Nisan 1919’da istifa ederek görevinden ayrıldı.

1919 yılında Cumhuriyet öncesi Isparta Müftülüğü yapan Hüseyin Hüsnü Özdemir’den sonra Isparta Müftülüğü’ne atanan Mehmed Şakir Efendi, 1933 yılına kadar Müftülük yapmış olması sebebiyle Cumhuriyet sonrası müftülerindendir.

***

Bediüzzamanın Isparta'ya İlk Gelişi

Üstad’ın Isparta’ya ilk gelişi, Burdur'da 7-8 ay kaldıktan sonra sonra 1927 yılı başlarındadır.

 

Bediüzzamanın Ispartadan Barla'ya Gelişi 

Bediüzzaman  1 Mart 1927 de Barla'ya nakil yazısı ile nakledilmiştir.

1 Mart 1927 yılında Barla’ya nefyedilen Üstad Bediüzzaman Hazretleri,

ilk olarak Akmescid mahallesinde bulunan karakolun üstündeki evde,

daha sonra, Yokuşbaşı Camii İmamı Hafız Ahmed Ağabeyin evinde kalır.

Daha sonra eskiden köy odası olan Üstad Bediüzzaman’ın Barla’daki ikametgâhı, iki odadan ibaret evdir.

Bu eve yerleştikten sonra sırasıyla;

Şamlı Hafız Tevfik,

Sıddık Süleyman,

Bahri Çağlar,

Mübarek Süleyman,

Şem’i Güneş,

Abdullah Çavuş,

Hafız Ahmet ve

Mustafa Çavuş Ağabeylerle Risale-i Nur hizmetine başlarlar.

****

Bediüzzaman’ın Barla’da kalması hükümet için çok büyük bir mahzur teşkil ediyordu. Bu durum emniyet yetkililerince 08.03.1934 tarihli yazışma ile Dâhiliye vekâletine bildirilmiş, Dâhiliye vekâleti de 14.07.1934 tarihli yazı ile bu talebi uygun görerek Bediüzzaman’ın 24.07.1934 tarihinde Barla’dan Isparta’ya (ikinci kez) naklini gerçekleştirmiştir.

Bediüzzaman böylece 1 Mart 1927 tarihinde getirildiği Barla’dan 7 sene 4 ay 23 gününü tamamlayarak ayrılmış oluyor.

24 Temmuz 1934’te Isparta’ya ikinci kez getirtilen Bediüzzaman Hazretleri, bu tarihten tam dokuz ay sonra,

elleri kelepçeli olarak yüz yirmi talebesiyle beraber 1935'te, Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesine sevk ediliyor.

Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinin 19 Ağustos 1935 tarihinde verdiği kararla Said Nursî'ye 11 ay hapisle birlikte Kastamonu'da zorla alıkoyma (mecburî ikamet), 15 talebesine de altışar ay hapis cezası verilir.

Zahirde, sanki bir daha Isparta’ya dönemeyecekmiş gibi bir hal vardı. Zira, onun sevk edilmiş olduğu mahkemelerde ileri sürülen iddialar fevkalade ciddiydi. Müebbed hapis cezası, hatta idam edilmesi dahi söz konusuydu.

Nitekim, defalarca öldürülmeye de çalışıldı. Fakat, İlâhî inâyet altında muhafaza olunup her defasında yine sağ-sâlim şekilde kurtuldu. Üstelik Eskişehir, Kastamonu, Denizli, Afyon’daki hapis ve mecburî ikametlerin ardından, yaklaşık yirmi sene sonra tekrar Isparta’ya gelmeye muvaffak oldu.

Bediüzzaman'ın üçüncü kez Isparta’ya gelmesi

1953’ün Mart ayında Üstad Hazretleri, Isparta’ya gelir ve bir otel odasında kalmaya başlar. Bu otelde rahat edemeyen Üstad Hazretleri, Emirdağ’ına gitmek ister. Talebeleri ise Üstad’ı Emirdağ’a göndermemek için kiralık bir ev aramaya başlarlar. Bediüzzaman’ın ismini duyan her ev sahibi, korkudan evini ona kiraya vermek istemez. Ümitler tükenirken Tenekeci Mehmet, bir gün: “Bizim mahalledeki Fitnat Hanım’ın evi boş” der. Terzi Mehmet: “Onun rahmetli eşi Ahmed benim asker arkadaşımdır. Ben onunla konuşurum” der. Terzi Mehmet, Fitnat Hanım’ın evini aylık elli liradan kiralar. Ve Üstad’ı eve dâvet ederler. Üstad da “erkânları kıramam” diyerek kiralanan eve yerleşmeyi kabul eder.

Kabrinin getirilişi

23 Mart 1960’ta Urfa’da vefat eden ve buradaki Halilurrahman’da medfun bulunan Bediüzzaman Hazretlerinin Isparta’ya son gelişi, daha doğrusu naaşının getirilişi resmî zabıtlarda-kayıtlarda da görüldüğü üzere 12 Temmuz 1960 tarihini taşıyor.

Bediüzzaman'ın sonradan  şehir mezarlığındaki kabri tesafüfen fark edilir ve buraadn SAV köyüne nakledilmiştir. Ancak buradan da farklı yerlere nakledildiği bilinmektedir.

***

"Üstad Isparta'ya ilk gelişinde Müftü Tahsin Efendi medresesinde kalmıştı"

Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-II kitabında Mehmet Şakir efendiden nakille:  

" Üsdat ilk Isparta'ya geldiği zaman, Müftü Tahsin Efendinin medresesi vardı. Maarif tarafından medreseler satıldığında müftünün oğlu Sadık Hoca burayı satın almıştı. Vakıf olarak kullanılıyordu.

"Hazret-iÜstad ilk Isparta'ya geldiği zaman mezkûr medresede kalmıştı.

"Sadık Hoca ve Şakir Efendi ile birlikte ziyaretine gittik. Üstad bir köşede oturuyordu. Müftü Şakir Efendi, beni takdim etti. Yazdığımız levhalarla çok hizmet ettiğimizi, camileri tezyin ettiğimizi söyledi. Üstad, "Maşallah, maşaallah.' diye bize iltifatlar etti. 'Hususî gel konuşalım.' dedi.

 

"Üstad'la Ulu Camiye gitmiştik. Üstad bana yazıları okuttu.

Isparta Ulu camii ve yanında Belediye Binası

"Yine hususî gel, hususî gel' diye beni çağırdı. Medresede haftada iki gün ders yapıyordu. Isparta uleması bu derslere devam ediyordu. Bu derse bir defa da ben gitmiştim. Çok kalabalıktı. Sadık Hoca'nın aldığı medrese tıklım tıklım doluyordu. Ben ancak kapının eşiğinde oturabildim.

Üstad'ın Barla'ya Nefyi

"Cami imamı Hacı Rıza Efendi ile birlikte misafir kabul ettiği bir gün ziyaretine gitmiştik. Yine Hazret-i Üstad: "Nerdesin kardeşim, ben sana hususî gel demiştim' dedi: Yanına allâmeler gelse iltifat etmezdi, hocalar bu duruma çok şaşarlardı. Hiç tahmin etmediğimiz birisine: "Safa geldin kardeşim, safa geldin kardeşim', diye alâka gösterip, iltifat ederdi.

"Sonraları dersleri çok kalabalık olmaya başlayınca. Vali Ekrem Bey, tedirgin olmaya başladı. Umumun nazarına çarpmasın diye, ücra bir yere nakledeyim, dedi. Neticede Üstadı Barla'ya nefyetti.

Üstad'ın Barla'dan Dönüşü Nasıl Oldu?

"Üstad'ın Barla'dan Isparta'ya gelmesine yakın, bir mektup geldi. Üstad: 'Kardeşim, ben burada muallim ve nahiye müdürünün ezâsına tahammül edemez hâle geldim. Beni çok rahatsız ediyorlar. Kırlara da çıkamaz oldum. Rutubetli odada kabirde yaşar gibi yaşıyorum.' diyordu.

"Mektubu alır almaz, kendi kendime, 'Bu Vali dinsiz değildir.', diye doğru Valiye koştum. Sabah erken sekizde gitmişim. Kâtip, 'Hayrola telaşlısın, ne var, bir şeyin mi var?' diye sordu. 'Vali dokuzda gelecek.' dedi. 'Ben Valiye bir mektup vereceğim.' dedim. 'Olur, ver mektubu ben veririm.' diye mektubu elimden aldı."

"Kâtip mektubu Vali Beyin masasına bıraktı. Vali gelince mektubu açıp okumuş, cebine koymuş, mektubu kimin getirdiğini bile sormamış."

"Ertesi gün, Hazret-i Üstad'ı Barla'dan Isparta'ya getirmişlerdi. Yine eski medreseye inmişti. Geldiği saatte de ben ziyaretine gitmiştim. Mübarek Üstad'ım bana dedi: 'Kokumu mu aldın da hemen geldin. Geldiğimi ne bildin?' diye latife etti. Orada beş-on gün kaldıktan sonra, Kelle Mehmed'in evine gitti. Orada bir zaman kaldı. Bilâhare Şükrü Efendi'nin köşküne geçti. Orada da yedi ay kadar kaldı."

Eskişehir Hâdisesi

"Sonra Eskişehir hâdisesi çıktı.

"Üstad'ın yanına gelip giden ne kadar dost ve talebesi varsa onları da taharri ettiler. Bir arkadaş gelip bizi haberdar etti. Evde ne kadar Nur Risaleleri, İslâmî ve dinî kitaplar varsa, hepsini bahçeye gömdüm. On sekiz tane polis geldi. Soba borularının deliklerine kadar aradılar. Neticede 'Aramada bir şey bulunamadı.' diye zabıt tutup gittiler."

"Ben hazırlanıyordum, bizi de Üstad'la Eskişehir'e götürecekler diye, gusül abdesti alıp, toplanıyordum. Ama neticede beni götürmediler."

"Hâdiseden sonra, fırka kumandanı Şükrü Paşa'ya gittik. Dahiliye vekâletine kafa tutuyordu. 'Nedir bu hal?' diyordu. 'Ben burada bostan korkuluğu muyum? Dışardan asker getiriyorlar. Ben bu işi yapamaz mıyım?' diyordu."

"Üstadı götürüyorladı, dayanamadım, ben de gitmek istedim. Üstada koştum, elini öptüm. Üstad hemen sırtını döndü, 'Sen durma git buradan, sen gelme bizimle.' diye beni ikaz etti."

"Benim Vatan-ı Aslim Isparta'ymış"

"Üstad'dan dinlemiştim, buyurmuştu ki:

'Bana vaktiyle mânen,"Sen Isparta'ya git." denilmişti. Isparit namında bizim nahiyemiz vardı. Ben orası zannetmiştim. Yanlış anlamışım. Isparit nahiyesi zannetmiştim. Benim vatan-ı aslim, bu Isparta'daymış.'

Bediüzzaman Gibi Bir Mürşid-i Kâmil Ayağımıza Gelmişti

"Ecdadımızdan işitirdik: 'Bir mürşid-i kâmile intisap etmek için, ayağınıza çarık giyin de altı aylık yola gidin.' derlerdi."

"Üstad Bediüzzman gibi bir mürşid-i kâmili ise, Cenab-ı Hak memleketimize, bizim ayağımıza göndermişti. Bizleri sohbetleriyle, dersleriyle, eserleriyle irşad etmişti. Ona ebediyyen medyun-u şükranız ve minnettârız."

(bk. Necmeddin ŞAHİNER, Son Şahitler-II)

 

Bediüzzaman Said Nursi ile Görüşmeleri

Burdur'da yaklaşık 7-8 ay kalan Bediüzzaman bu kez (Şubat 1927) Isparta'ya sürülür.

 

 

 

Mehmed Sözer ya da Tenekeci Mehmed Ispartalı ilk nur talebelerinden olup Üstad hazretleri Burdur'dan Ispartaya ilk geldiğinde (1927) kaldığı medresede ziyaret etti. Üstad hazretleri onu hususi olarak davet edince daha sonra medresede yapılan derslere iştirak etti.

 

Üstad hazretleri Ispartaya ilk geldiğinde Isparta'da Müftü Tahsin Efendi Medresesi'nde ders ver­meye başlar. Fakat 20 günden sonra burası da ona çok görü­lünce Isparta'nın Barla ilçesine sürü­lecektir. Zaten Burdur'dan Isparta'ya sürülmüş olan Bediüzzaman'ın, sa­dece 20 gün sonra başka bir yere sü­rülmesinin sebebi neydi? Bu sorunun cevabını Bediüzzaman'ın ta­lebelerinden Mehmed Sözer (Teneke­ci Mehmed) şöyle vermektedir:

"Üstad burada haftada iki gün ders yapıyordu. Isparta uleması bu derslere devam ediyordu. Derse bir defasında ben de gitmiştim. Çok ka­labalıktı. Sadık Hoca'nın satın almış olduğu medrese tıklım tıklım doluy­du. Ben ancak kapının eşiğinde oturabildim. Daha sonraları Vali Ekrem Bey evhamlanarak tedirgin oldu. Umumun nazarına çarpmasın diye ücra bir yere nakledelim dedi ve Üstad'ı Barla'ya nefyetti."2  

 

Burada bir hususu açıklamak gerekir. Üstad Bediüzzaman, Burdur ilinden Isparta İline nefyedildiğinde 1927 yılının Ocak-Şubat aylarında Isparta’da kalmıştır. Abdülkadir Badıllı’nın Bediüzzaman Said Nursî Mufassal Tarihçe-i Hayatı adlı eserinde şöyle bir hatırayı nakletmektedir. 

“Tenekeci Mehmet adıyla meşhur Ispartalı Hattat ve Üstadın yakın talebesi Mehmet Süzer ile birlikte ziyaretle ilgili hususu şöyle anlatır:

Üstad Isparta’ya geldiği zaman Müftü Tahsin Efendi’nin Medresesi’nde kalmıştır. Bu tarihte yani 1927 yılının başında Isparta’da resmî kayıtlarda Mehmet Şakir Efendi’nin 1919-1933 yılları arasında görev yaptığı bilinenmektedir..  

Isparta

 

Ali efendi Mescidi. 'Müftü Efendi Medresesi:Isparta'nın İskender mahallesindeki Müftü Efendi veya Şeyh Abdülkerim Medresesi, Isparta'daki medreselerin en eskilerinden biridir. Zemin katında 15 oda, üst katında bir dershane ve dershanenin altında da bir mescid bulunmak'ta idi. 

Şu anda [Isparta] İskender Mahallesi’nde bulunan Ali Efendi Mescidi olarak bilinen yerdeki medrese, maarif tarafından medreselerin mülkiyeti satıldığında Müftünün oğlu Sadık Hoca burayı satın almış, vakıf olarak tekrar kullanılması için vakfetmiş. Üstad o sıra orada misafir kalıyordu.

Biz Sadık Hoca ve Şakir Efendi ile birlikte, ziyaretine gitmiştik. Üstad bir köşede oturuyordu. Müftü Tahsin Efendi beni takdim etti. Yazdığımız levhalarla çok hizmet ettiğimiz, camileri tezyin ettiğimizi söyledi. Üstad bizi “maşallah, maşallah” diye iltifatla okşadı. Ve bana: “hususi gel konuşalım” dedi.

Üstad burada haftada iki gün ders yapıyordu. Isparta Uleması bu derslere devam ediyordu. Derse bir defasında ben de gitmiştim. Çok kalabalıktı. Sadık Hocanın satın almış olduğu medrese tıklım tıklım doluyordu. Ben ancak kapının eşiğinde oturabildim.

Cami İmamı Hacı Rıza Efendi ile birlikte, misafir kabul ettiği bir gün yine ziyaretine gitmiştim. Hazreti Üstad: “Neredesin kardeşim, ben sana hususî gel demiştim” dedi. Yanına allâmeler gelse iltifat etmezdi. Hocalar bu duruma şaşarlardı. Hiç tahmin etmediğiniz birisine: “Safa geldin kardeşim, safa geldin kardeşim diyerek” alâka gösterip iltifat ederdi. 1                         

Risale-i Nur'da Nerede ve Nasıl Bahsedildiği

Sâlisen: Hazret-i Zat-ı Ahmediye aleyhisselâm nasıl bir şecere-i Tûba olduğunu ve Asfiya ve Evliya ve Sıddıkîn, o şecere-i nuraniyenin meyveleri ve mesalik ve turuk onun dalları olduğunu gösterir bir silsile-i azîme, eskiden kalma ve eskimiş bir silsilename yanımda var. Onu güzelce tebyiz etmek için hattı güzel, cetvelde mahareti bulunan zatları istiyorum. Şimdilik Hüsrev’le Tenekeci Mehmed Efendi, Bekir Ağa’da bulunan ölçü ile on beş tabaka kâğıt beraber, Hâfız Ali’nin haber gönderdiği vakit gelsinler.

Râbian: Yirmi Yedinci Mektup’a ilhak edilecek, kardeşlerimizin bazı yeni fıkralarını size gönderdim. Hakikaten bu fıkralar ve umum Yirmi Yedinci Mektup’un fıkraları çok faydalıdırlar. Ehemmiyetli, tatlı, hoş, güzel manalar, dersler; teşvik, teşci eder hisler vardır. Ben kendim onlardan tatlı istifade ediyorum, tembel olduğum zaman bana ehemmiyetli bir teşvik kamçısı oluyor. Her ne ise… Kardeşlerim, gücenmeyiniz; bir miktardır sizlere mektup yazdığım zaman birbirinden uzak meseleleri topluyorum. Her mektup bir aşure olur.

Hâmisen: Ben kolu kısa, boyu kısa cübbeme razı oldum, daha bir şey lâzım değil. Hüsrev’in sakosu, yanımda makbul misafirdi, gönderiyorum. Validesinin bir derece kesb-i âfiyet ettiğinden çok mesrur oldum. Cenab-ı Hak sıhhat ve âfiyet versin. Orada Hüsrev’in kardeşi Ali Hasan ve Tenekeci Mehmed Efendi ve Hâfız Ahmed gibi Sözler’le alâkadar olanlara selâm ediyorum.

...

Numune için gönderilen kâğıt zayi olmuş, göremedik. Beyaz kâğıttan siz intihab edersiniz. Sulfato geldi fakat çoktur. Mehmed Efendi bana yeniden bir levha yazması beni minnettar ediyor. Cenab-ı Hak yazdığı her bir harfe mukabil bin sevap ihsan eylesin, âmin âmin!

(Barla Lahikası)


Sâlisen: Tenekeci Mehmed Efendi’nin hıfz-ı Kur’an’a çalışmak niyeti çok mübarektir. Cenab-ı Hak onu muvaffak etsin. Elimizden geldiği kadar dua ile yardım edeceğiz.

Kur’an-ı Azîmüşşan’ın her bir harfinin ekalli on hasene olmakla beraber; tekerrür ettikçe ve mübarek vakitlere rast geldikçe ve melek ve sair zîşuur ruhanîler kıraatını dinledikçe her bir harfi öyle bir çekirdek olur ki hasenat cihetinden öyle bir manevî sümbül teşekkül eder ki o sümbülün taneleri, tekellüm vaktinde ağızdan çıkan bir kelimenin havanın dalgalarının âyinelerinde temessül eden milyonlarca o kelime gibi kelimelerin adedine belki müsavi gelir. Böyle her bir harfi bir hazine-i ebediyenin bir anahtarı olabilir bir kudsî kelâmı kalbinde yazmak, ne kadar mukaddes bir hizmet olduğu aşikârdır. İnşâallah Bedreddin çoklara bir hüsn-ü misal olacaktır, daha çoklarını hıfz-ı Kur’an’a sevk edecektir.

(Barla Lahikası)


Sâlisen: Tenekeci Mehmed Efendi’nin hıfza başlaması mübarektir. Allah muvaffak etsin. Biz ona dua ile yardım ediyoruz. O da okudukça bize dua ile yardım etsin. Bedreddin’e ve validesine ve ceddine dua ediyorum. Sezai Bey benim nazarımda Isparta’nın bir Zekâi’sidir. Ben de onu görmek istiyorum. Fakat şimdi maddeten, manen kıştır. Zaten sizlere demiştim ki Said’in şahsının ehemmiyeti yoktur ki sohbetine arzu edilsin. Üstadınız olan Said ise her bir risaleyi açtıkça onunla sohbet edersiniz. Âhiret kardeşiniz olan Said ise her sabah akşam dergâh-ı İlahîde dua vasıtasıyla sizinle beraberdir. Sezai Bey; üstadını, kardeşini istediği vakit görebilir. تَسْمَعُ بِالْمُعَيْدِىِّ خَيْرٌ مِنْ اَنْ تَرَاهُ kaidesiyle işitmesi görmekten çok evlâ olan şahs-ı Said’i görenler bazı pişman olur, keşke görmeseydim der. Bu, davula benziyor; uzaktan sesi iyi geliyor, yakında boş görünüyor.

Başta Hüsrev, Bekir Bey, Rüşdü, Hâfız Ahmed, Sezai, Keçeci Şeyh Mustafa, Tenekeci Mehmed Efendi gibi has kardeşlerinize selâm ve dua ediyorum.

(Barla Lahikası)


Ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühdü gibi hizmet-i Kur’aniyede eski ve ehemmiyetli ve kıymettar Tenekeci Mehmed’in de rüyası ehemmiyetlidir. Allah hayretsin. Isparta için çok hayırdır, onun içinde ehemmiyetli bir müjde var.

(Kastamonu Lahikası)


Nakkaş Mehmed ve Âsım’ın vârisi Babacan hem hayatta hem Risale-i Nur hizmetinde bulunmaları beni mesrur eyledi.

(Kastamonu Lahikası)


Kalemlerini, ümmiliğime yardım veren Medrese-i Nuriye’nin üstadı Hacı Hâfız ve mahdumu ve iki kardeş Mustafa ve Salih ve iki kardeş Ahmed ve Süleyman ve beş kardeş beraber talebe olup üçü bize yardım etmeleri ve Babacan da Âsım’ın ruhunu şâd edip o sistemde yardımımıza koşması ve Zekâi de Lütfü’nün ruhunu mesrur edip eski Zekâi gibi vazifesine sarılması ve Marangoz Ahmed ve Kâtip Osman ve Mehmed Zühdü ve Nuri ve Tenekeci Mehmed gibi eski kıymettar hizmetleriyle Isparta’yı nurlandıran diğerleri gibi Kastamonu’nun tenvirine de koşmaları ve şimdi tanıdığım Mustafa ve Mustafa ve Mustafa ve Eyyüb, kalemleriyle eski dost gibi ümmiliğime yardım etmeleri elbette şüphesiz فَاِنَّكَ مَحْرُوسٌ بِعَيْنِ الْعِنَايَةِ müjdesini tam tasdik ederler.

(Kastamonu Lahikası)

 

 

KAYNAKLAR:
 

1- Badıllı, Abdülkadir, Bediüzzaman Said Nursî, Mufassal Tarihçe-i Hayat, İstanbul-1990, c. 2, s. 592.

2- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler-2, s.16

 

https://www.saidnursi.de/risalei-nurun-parladigi-ilk-merkez-barla/

www.nurpedia.org

Bu sayfa 3935 kişi tarafından okunmuştur
<